Yorum: Yunanistan ve Pontus sorunu: Nüfus verilerinin çarpıtılması ve soykırım iddiaları

* Bu yazı, ilk olarak AVİM tarafından 21 Mayıs 2025’te yayınlanan İngilizce bir makalenin Türkçe çevirisidir.
* Osmanlı Devleti’nin (İmparatorluğu’nun) son dönemi ve Birinci Dünya Savaşının ardından çöküşü çok sayıda trajik olaya sahne olmuştur. Ne yazık ki, imparatorluğun tüm halklarını etkileyen bu olaylar sıklıkla çarpıtılmakta ve dar görüşlü milliyetçi ve dini amaçlar uğruna tarihsel bağlamından koparılmaktadır. –Mehmet Oğuzhan TULUN-
* Detayı bültenimizde!…
Mehmet Oğuzhan TULUN, AVİM
ANKARA, 12 HAZİRAN 2025 – Avrasya İncelemeleri Merkezi’nden (AVİM) Kafkasya, Yapıcı Avrasyacılık, Din ve Siyaset İlişkisi, Türk-Ermeni İlişkileri konusunda uzman olan Analist Mehmet Oğuzhan TULUN, AVİM için kaleme aldığı “Yunanistan ve Pontus sorunu: Nüfus verilerinin çarpıtılması ve soykırım iddiaları” başlıklı ‘Yorum‘unda, 1990’ların başından bu yana Yunan devleti bir soykırım teşkil ettiğini iddia ettiği “Pontus (Rum) Sorununu” uluslararası kamuoyunun dikkatine sunmak için aktif olarak bir kampanya yürüttüğüne dikkat çekti.
Bu kampanya doğrultusunda Yunan Parlamentosu 19 Mayıs’ı “Pontus Soykırımı” anma günü olarak belirlemiştir. Bu karar, 19 Mayıs’ın Millî Mücadele döneminin (1919-1922) başlangıcını simgelemesi ve önemli bir ulusal gün olması nedeniyle Türkiye’ye karşı yapılmış açık bir provokasyondur.
Ermeni ve Süryani soykırımı iddialarına benzer şekilde, Pontus soykırımı iddiaları için kullanılan savlar esasen bu gruplara ait nüfus verilerinin çarpıtılmasına dayanmaktadır. Bu çarpıtma, daha geniş bir uluslararası kitleye ulaşmayı amaçlayan sansasyonel bir anlatıya temel oluşturmak adına yapılmaktadır. Ermeni, Süryani ve Pontus davalarına dikkat çekmek için bir dizi aşırı abartılı rakamlar ortaya atılmaktadır.
Ermeni anlatısında, 1915-1916 yıllarında savaş zamanı yapılan sevk ve iskân sırasında 1,5 milyon Osmanlı Ermenisinin öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ancak 1914 yılında (yani savaş başlamadan önce) imparatorluktaki Osmanlı Ermenilerinin toplam nüfusunun anca 1,6 milyon olduğu bilinmektedir. Savaştan sonra Osmanlı’dan göçmüş olan yaklaşık 870.000 Ermeni mülteci mevcuttu ve 280.000’den fazlası ise hala imparatorluk içinde yaşamaya devam etmekteydi. Bu nedenle Osmanlı Ermenilerinin toplam kayıplarının (toplumlar arası çatışma, kıtlık, salgın hastalıklar ve doğal etkenlere maruz kalma dahil tüm nedenleri kapsayacak şekilde) 300 ila 600.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Süryani anlatısında, Birinci Dünya Savaşı sırasında 700.000’den fazla Süryani’nin onları yok etmeyi amaçlayan bir harekât sırasında öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ancak imparatorluktaki Süryanilerin toplam nüfusu bu rakamın önemli ölçüde altındaydı. Amerikalı bir uzman olan David Magie, Osmanlı Devleti’nin savaş öncesi nüfusu hakkında ayrıntılı nüfus verileri hazırlamıştır. 1919 Paris Barış Konferansında galip İtilaf Devletleri Magie’nin rakamlarını “oldukça tarafsız” olarak değerlendirmişler ve imparatorluktaki kendi konsolosluk temsilcilerinden elde ettikleri nüfus verilerine sahip olmalarına rağmen bunlar yerine Magie’nin nüfus verilerini temel almışlardır. Magie’nin elde ettiği rakamlara göre Osmanlı’daki toplam Süryani nüfusu 275.000’di; ki bu da “700.000 Süryani’nin öldürüldüğü” iddiasının tamamen bir hayal ürünü olduğunun en somut göstergesidir.
Ermeni ve Süryani anlatılarında olduğu gibi, “Pontus Soykırımı” iddiasının merkezinde de bu bölgedeki Rum nüfusuyla ilgili nüfus verilerinin çarpıtılması yatmaktadır. Yunan milliyetçi davasına mümkün olduğunca çok dikkat çekebilmek adına bir dizi aşırı abartılı rakamlar sunulmaktadır. Bu bağlamda Yunan devleti 350.000’den fazla kişinin kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia etmektedir. Ancak Yunan tarihçilerin sağladığı bilgiler bile bu rakamların aldatıcı mahiyetini ortaya koymaktadır. Örneğin, Yunan tarihçiler P.M. Kitromilides ve A. Alexandris, “Doğu ve Batı Pontus bölgelerindeki” (Sivas, Trabzon ve Kastamonu vilayetleri) toplam Rum nüfusunun yaklaşık 480.000 olduğunu tahmin etmektedirler. Öte yandan Amerikalı tarihçi ve demografi uzmanı Profesör J. McCarthy, bu bölgedeki Yunan nüfusunun yaklaşık 390.000 olduğunu hesaplamaktadır. Bu savaş öncesi toplam Rum nüfusunun yaklaşık 200.000’i Rusya’ya kaçarken, 183.000’i Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesi kapsamında Yunanistan’a yerleşmiştir. Bu rakamlar, Yunan devletinin 350.000’den fazla Pontus Rumunun öldürüldüğü iddiasının kanıtlanmasının ve doğrulanmasının mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu üç soykırım anlatısının hepsinde en rahatsız edici olan şey ise, aynı savaş koşullarında ve aynı dönemde hayatını kaybeden Osmanlı Müslümanlarının hiçbir şekilde dikkate alınmamasıdır. Bu dönemde ve aynı coğrafi bölgelerde en az 2,5 milyon Müslüman sivil hayatını kaybetmiştir. Artık sıklıkla “Hristiyan Soykırımı” söylemi çatısı altında bir araya getirilen bu üç anlatıyı (Batılı ülkelerde yükselen İslamofobik akımlardan nemalanmaya çalışılmaktadır) birleştiren şey, Türklere karşı gösterilen pervasız düşmanlık ve onların acılarının değersizleştirilmesidir. Bu üç Türk karşıtı kampanyanın her biri Osmanlı Müslümanlarına karşı korkunç suçlar işlendiğini şiddetle inkâr etmekte ve Ermeni, Süryani ve Rumların (yani “Hristiyanların”) tamamının tümüyle masum ve çaresiz olduğunu öne sürmektedir.
Bu bağlamda 1923 yılında imzalanan ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaşı resmen sona erdiren Lozan Antlaşmasının 59. Maddesini hatırlamak yararlı olacaktır. 59. Madde, Yunan devletinin önceki dönemde yaşanan kırımlardaki suçunu ve sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır: “Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan ordusunun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır.”
Ne var ki, Yunanistan uluslararası bir antlaşma nezdinde Anadolu’da gerçekleştirdiği büyük yıkımın ve işlediği sayısız suçun kabahatini ve sorumluluğunu geçmişte kabul etmiş olmasına rağmen, Yunan devleti günümüzde asılsız soykırım suçlamalarında bulunmaya cüret etmektedir. Bu durum ise Yunan devlet yapılanmasında ve yönetici kadrolarında tedirgin edici bir ahlak eksikliğinin olduğuna işaret etmektedir.
*Resim (Harita): Justin McCarthy tarafından 2011 yılında hazırlanan ve 1770 ila 1923 yılları arasında Osmanlı Devleti içindeki ve çevresindeki Müslümanların ve Hristiyanların zorla yerlerinden edilmesini gösteren harita. Söz konusu harita, savaşlarda olduğu gibi büyük toplumsal kargaşaların yaşandığı dönemlerde çeşitli halkların akıbetini tespit etmenin ne denli zor olduğunu ve karmaşık demografik değişimleri sansasyonel olmak uğruna aşırı basitleştiren milliyetçi/dini anlatıların ne denli sorunlu olduğunu ortaya koymaktadır.
***
Yazar hakkında
Mehmet Oğuzhan Tulun, lisans eğitimini McGill Üniversitesi (Montreal/Kanada) Sosyal Bilimler Fakültesi’nde siyaset bilimi (ana dal), uluslararası ilişkiler (yan dal) ve tarih (yan dal) üzerine yaparak 2008 yılında mezun oldu. 2012 yılında Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde Avrupa Birliği yüksek lisans programını tamamladı. Yüksek lisans tezini Baltık devletlerinin vatandaşlık politikalarının Avrupa Birliği çerçevesinde değerlendirilmesi üzerine yazdı. 2013 ile 2017 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Siyaset Bilimi Bölümünde doktora seviyesinde dersler aldı.
Tulun Ekim 2013 tarihinden bu yana AVİM bünyesinde analist olarak çalışmaktadır.