enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
06:52 Engelli bireylerin toplumsal hayata katılımlarını artıran aktif yaşam merkezleri yeniden yapılandırılıyor…
00:59 İçişleri Bakanı Yerlikaya: Suriye’ye dönenlerin sayısı 550 bini buldu
00:55 Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yıkım kararlarına karşı açılan davaların yüzde 92’si karara bağlandı”
00:50 Moskova’da Kritik Buluşma: Rusya’nın Suriye Politikası ve Ortadoğu’daki Güç Dengeleri…
00:49 Yapay zeka ‘bencil’ davranmayı öğreniyor
00:47 Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Dr. Enes Eminoğlu Bakü’de Genç MÜSİAD’ın organizasyonu’nda konuştu…
00:44 Hakan Fidan Irak’ı ziyaret edecek
00:41 Beşiktaş Kulübü olağan idari ve mali genel kurulu, bugün gerçekleştirilecek…
00:29 İletişim Başkanı Duran: Ortak geleceğimizi inşa etmeye kararlıyız
00:27 Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstanbul’da yüksek seyreden kira fiyatlarının hepimiz farkındayız”
00:21 Trump-Xi Görüşmesi: Soğuk Barış mı? Denge Arayışı mı?
00:09 Trendyol Süper Lig’in 11. haftasında Göztepe evinde Gençlerbirliğini 1-0 mağlup etti.
00:01 Beşiktaş, Trendyol Süper Lig’in 11. haftasında bugün Fenerbahçe’yi konuk edecek…
00:57 Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca (TOKİ) yapılan Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi’nin açılışı,
00:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, “TRT’miz sorumlu yayıncılığın zeminini büyütüyor”
00:48 İstanbul’da, Afganistan ile Pakistan arasında Türkiye ve Katar’ın ara buluculuğuyla, ateşkese devam kararı alındı…
00:45 (TÜHA) Türkuaz Uluslararası Haber Ajansı, DW ve Euronews abonesi
00:29 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Şimdiden su konusunda çok ciddi tedbirler düşünmek zorundayız”.
00:28 Bolu’daki otel yangını davasında karar açıklandı
00:27 Merkez Bankası Papara’nın faaliyet iznini iptal etti
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Trump-Xi Görüşmesi: Soğuk Barış mı? Denge Arayışı mı?

Trump-Xi Görüşmesi: Soğuk Barış mı? Denge Arayışı mı?
A+
A-

🔺Trump’ın Asya ziyareti Çin’le ilişkilerini stratejik bir dengeleme ve “restructuring” (yeniden yapılandırma) stratejisi mi?

🔺Trump’ın “Önce Amerika” stratejisi ile Xi Jinping’in “Büyük Ülke Diplomasisi” küresel güç dengesinde nasıl bir karşıtlık oluşturuyor?

🔺 ABD’nin Çin’e yaklaşımının arkasında yalnızca ticaret değil, Rusya kaynaklı stratejik maliyetlerin azaltılması hedefi mi yer alıyor?

Mehmet Gökhan Özçubukçu - 🖋️ Academician 🔎 Political ...

Mehmet Gökhan Özçubukçu, Uluslararası İlişkiler Uzmanı

Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Amerikan dış politikasında çift kutuplu bir stratejik ikilemin kristalleştiği bir dönemi temsil ediyor. Bu ikilem, bir yanda Rusya ile yaşanan jeopolitik müzakere tıkanıklığı, diğer yanda Çin ile ekonomik karşılıklı bağımlılığın zorunlu hale gelmesi üzerinden okunabilir. Washington’un temel stratejik hedefi, Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin çöküşüne rağmen, Amerikan öncülüğünde bir “yönetilebilir rekabet sistemi” kurmaktır. Ancak bu hedef, Rusya’nın Ukrayna savaşıyla Avrupa güvenlik mimarisinin kalıcı biçimde bozulması ve Çin’in “Büyük Ülke Diplomasisi” altında çok kutupluluğu normatif bir stratejiye dönüştürmesiyle giderek daha zor hale gelmiştir.

Xi Jinping’in “Büyük Ülke Diplomasisi” tanımı, Pekin’in uluslararası alanda yalnızca güç gösterisi yapma hedefinden ziyade kendi çoğulcu ve bağımsız yerini inşa etme stratejisini ifade eder. Çin, ekonomik etkinliğini kullanarak küresel sistemde geri çekilme değil, “özerk ama birbirine bağlı” bir yapı kurmayı amaçlamaktadır. Bu strateji, Batı blokunun (özellikle ABD önderliğinin) tek kutuplu baskı mekanizmalarına alternatif olarak, tedarik zinciri bağlantılarını, altyapı yatırımlarını ve bölgesel ağları genişleterek bir çeşit küresel “bağımlılık dengesi” yaratma hedefi taşır. Pekin için ticaret mekaniği sadece ekonomik değil aynı zamanda stratejik bir araçtır ve belirli kritik girdilerde kontrol sahibi olmak, partner ülkeler üzerinde jeoekonomik bir nüfuz sağlar.

Trump yönetimi bu noktada klasik bir realist dengeleme problemiyle karşı karşıya kalmıştır. Washington aynı anda iki büyük güce (Moskova ve Pekin) karşı cephe tutacak ekonomik ve diplomatik kapasiteye sahip değildir. Dolayısıyla, ABD’nin küresel stratejisi bir tür “önceliklendirilmiş dengeleme” modeline kaymıştır. Bu model, Trump döneminde açık biçimde gözlemlenebilir. Rusya’nın Avrupa’da kalıcı bir düşman olarak tanımlandığı, Çin’in ise “rekabetçi ama anlaşılabilir” bir ortak olarak görüldüğü hibrit stratejidir.

Burada Trump’ın Çin’e yaklaşımının arkasında yalnızca ticaret değil, Rusya kaynaklı stratejik maliyetlerin azaltılması hedefi bulunmaktadır. Rusya ile herhangi bir diplomatik normalleşme kanalı açılmadığı sürece, ABD küresel enerji fiyatlarını, tahıl piyasalarını ve güvenlik mimarisini dengeleyememektedir. Bu durum, Washington’u Asya’da en azından ekonomik tansiyonu düşürmeye zorlamıştır. Çünkü Avrupa cephesinde devam eden yaptırımlar ve Ukrayna destek programı zaten Amerikan kaynaklarını yüksek düzeyde bağlamaktadır.

Dolayısıyla Trump–Xi görüşmesinin zamanlaması tesadüf değildir. Bu görüşme, Washington’un çift cepheli bir büyük güç rekabeti sürdüremeyeceği gerçeğini stratejik olarak kabul etmesinin bir göstergesidir. Biden döneminde ortaya konan “decoupling” (ayrışma) politikası, Trump’ın yeni döneminde “restructuring” (yeniden yapılandırma) stratejisine dönüşmüştür. Bu değişiklik, Amerikan sermayesinin Asya-Pasifik’teki çıkarlarını korumak, aynı zamanda Avrupa’daki Rusya kaynaklı maliyetleri dengelemek amacıyla geliştirilmiştir.

Görüşmenin Somut Çıktıları ve Kısa Vadeli Etkileri

Trump ve Xi görüşmesinin hemen göze çarpan somut çıktıları arasında ABD’nin Çin’e uyguladığı toplam tarife yükünün Trump tarafından açıklandığı şekilde yüzde 57’den yüzde 47’ye düşürüleceği ve Fenatil bağlantılı özel tarifelerin azaltılacağı, ayrıca nadir toprak tedarikine ilişkin bir yıllık bir düzenlemeye varıldığı ve Çin’in belirli ihracat kısıtlamalarında geri adım atacağı yönünde ifadeler yer aldı. Trump görüşmeyi kamuoyuna “başarılı” ve “mükemmel” biçimde sunarken hem tarife tavizleri hem de nadir toprak anlaşması medyada geniş yankı buldu. Bu tür karşılıklı tavizler kısa vadede finansal piyasalarda rahatlama, tedarik zincirlerinde ani gerilimlerin azalması ve bazı sektörlerde yatırım iştahında artış yaratabilir. Ancak bu tür adımların kalıcılığı ve kapsamı tarafların uygulamadaki iradesine, karşı tedbirlere ve teknik ayrıntılara (ithalat tarifelerinin hangi pozisyonları ve ürünleri kapsadığı; nadir toprakların hangi mineralleri ve hangi hacimleri içerdiği; kontrollerin teknoloji ihracına etkileri vb.) bağlıdır.

Nadir toprak elementleri, modern teknoloji, savunma sanayi ve yeşil enerji dönüşümünde kritik girdiler arasındadır. Çin’in bu alandaki güçlü konumu, Pekin’e tedarik zinciri üzerinden jeopolitik bir kaldıraç sağlamaktadır. Görüşme sonucunda varıldığı belirtilen “bir yıllık nadir toprak anlaşması” kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da stratejik açıdan birkaç yönlü belirsizlik yaratır. Birincisi, bir yıllık süre, Çin’in uzun vadeli tedarik stratejilerini değiştirdiği anlamına gelmez, tam tersine 1 yıllık dilim, Pekin’e periyodik pazarlıklar yoluyla sürekli bir müzakere üstünlüğü sağlayabilir. İkincisi, anlaşmanın teknik ayrıntıları (hangi mineraller, miktarlar, ihracat kontrollerinin hangi koşullara tabi olduğu) açıklığa kavuşmadıkça, endüstriler için planlama maliyeti yüksek kalır. Üçüncüsü ise diğer aktörler (AB, Japonya, Güney Kore, Avustralya) tedarik çeşitlendirmesi ve yerli üretim kapasitesi inşa etme çabalarını hızlandırabilir. Böylece uzun vadede Çin’in pazar payı azalabilir veya Çin, stratejisini farklı araçlarla dengeleyebilir. Bu nedenle nadir topraklarda görülen uzlaşı, teknik ve politik ayrıntılar netleşmediği sürece hem kısa vadede riskleri azaltır hem de uzun vadede rekabet ve diplomasi için yeni bir pazarlık konusu oluşturur.

Bölgesel ve Küresel Jeopolitik Yansımalar

Trump–Xi uzlaşısı, kısa vadede Asya-Pasifik’te gerilimi azaltma potansiyeli taşısa da bölgesel aktörler için yeni denge arayışlarını tetikleyecektir. Japonya, Güney Kore, ASEAN üyeleri ve AB hem Washington hem de Pekin ile ilişkilerini yeniden değerlendirecek, özellikle tedarik zinciri güvenliği, savunma teknolojileri, enerji hatları konularında alternatif tedarik ve ortaklık arayışları hızlanabilir. Ayrıca, ABD’nin müttefiklerine yönelik stratejik mesajı iki ucu keskin olabilir. Bir yandan ABD Çin ile pragmatik pazarlıklar yaparken, aynı zamanda müttefiklerinden kendi tedarik güvenliklerini artırmalarını isteyebilir. Bu, ittifak içinde koordinasyon ihtiyaçlarını artırır. Öte yandan Pekin bu tür tavizleri bölgesel nüfuzunu genişletmek için kullanabilir. Bu dinamikler, çok kutuplu bir dünyada aktörlerin hem rekabet hem de iş birliği arayışlarını eşzamanlı olarak yoğunlaştıracaktır.

Bir başka açıdan ise Trump yönetiminin söylem ve politikadaki dönüşümü, liberal uluslararası düzen ile ilgili normatif tartışmaları yeniden alevlendirebilir. ABD’nin norm-ihraç eden güç rolünden ziyade reelpolitikçi bir aktör olarak konumlanması, demokrasi/norm söylemlerinin diplomatik araç olarak kullanımını zayıflatır. Bu durum otoriter ve demokratik rejimler arasındaki ajitasyon alanını daraltabilir veya normatif baskı mekanizmalarını zayıflatabilir. Ancak normların erozyonu otomatik değildir. Avrupa ve bazı bölgesel aktörler normatif dış politika söylemine bağlı kalmayı sürdürebilir, ayrıca sivil toplum ve uluslararası kuruluşlar normatif gündemi canlı tutar. Yani ideolojik yumuşama, evrensel bir eğilim değil, aksine aktörler arasında heterojen bir yanıt doğuracaktır.

Ticaret Ötesinde Yeniden Konumlama mı?

Donald Trump’ın bu görüşmeyi yapma nedenlerinden biri de uluslararası sistemin geçiş döneminde ABD’nin “hegemonik yeniden konumlanma” stratejisinden kaynaklanmaktadır. Trump’ın ikinci dönemiyle birlikte, dış politikanın retorik ve uygulamada “özgürlük ve demokrasi ihraç etme” misyonundan ziyade daha açıkça Amerikan çıkarlarına dayanan, pragmatik ve pazarlıkçı bir rota aldığı gözlemlenmektedir. Bu dönüşüm, önceki iddialı “demokrasi yayma” söylemlerinin yerini açık çıkar-muhasebesine bırakması; ittifakları ideolojik ortaklıktan ziyade fayda/askerî-endüstriyel-enerji çıkarları etrafında yeniden tanımlama eğilimiyle karakterizedir.

ABD, Çin’in liderliğinde şekillenen Avrasya merkezli çok kutuplu düzenin, özellikle Orta Asya ve Hint-Pasifik ekseninde kurumsallaşmasını geciktirmek istemektedir. Pekin’in Kuşak-Yol Girişimi (BRI), Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS+ gibi platformlarla Batı-dışı finansal ve ticari mimariler kurması, Washington açısından uzun vadeli bir hegemonik tehdit olarak görülmektedir. Trump bu görüşmeyle, Çin’i bu kurumsal genişleme gündeminde frenleyebilecek bir “müzakere bandı”na çekmeyi hedeflemiştir.

Bu strateji, klasik “bağlama ve sınırlama” (engage and constrain) doktriniyle uyumludur. ABD, Çin ile sınırlı iş birliği kanalları kurarak Pekin’in Batı sisteminden tamamen kopmasını engellemek ister. Böylece hem küresel finansal istikrar korunur hem de Çin’in alternatif sistem inşası geciktirilir. Trump’ın nadir toprak anlaşması ve tarife indirimi gibi adımları bu bağlamda bir “stratejik uzatma manevrası” olarak değerlendirilebilir.

Trump yönetimi, ABD’nin üretim ağlarını yeniden şekillendirmek için “kontrollü ticari tansiyon” stratejisini uygulamaktadır. Bu stratejinin amacı Çin’i izole etmek değil, Çin’e bağımlılığı yönetilebilir bir düzeye çekmektir. Washington’un Çin’le tamamen kopması, Amerikan şirketleri açısından maliyetli bir “arz şoku” doğurur. Çünkü küresel üretim zincirlerinin büyük bölümü hâlâ Çin merkezlidir. Trump’ın bu görüşmeyle sağladığı kısa vadeli tarifesel esneklik, aslında Amerikan sermayesine “yumuşak bir yeniden konumlanma” zamanı kazandırmaktadır.

Ekonomik olarak bu, “strategic interdependence” (stratejik karşılıklı bağımlılık) kavramına dayanan bir yaklaşımı ifade eder. ABD, Çin ile tüm bağlarını kesmek yerine, bu bağı kendi lehine yeniden ölçeklendirmeyi hedeflemektedir. Böylece hem dolar merkezli finansal sistem korunur hem de Çin’in dış ticaretinde belirli bir “ABD payı” muhafaza edilir.

Değerlendirme ve Sonuç

Trump yönetimi, Rusya ile doğrudan bir stratejik uzlaşıya varamamıştır. Bunun başlıca nedenleri arasında, Ukrayna savaşının ABD iç kamuoyunda doğurduğu politik baskı, NATO müttefiklerinin Moskova’ya yönelik sert tutumları ve Rusya’nın enerji ve gıda piyasalarını kontrol etme kabiliyetidir. Bu koşullar altında Washington, Moskova ile diyalog açmanın iç politik maliyetinin yüksek, stratejik getirilerinin ise düşük olduğu sonucuna varmıştır.

Ancak bu tıkanıklık, ABD’nin küresel stratejik yükünü artırmış, Washington’u “ikincil cephelerde yumuşama” arayışına itmiştir. İşte bu bağlamda Asya cephesi özellikle Çin ile ticari gerilim, Washington için manevra alanı yaratabilecek bir zemin sunmaktadır. Trump yönetimi Çin ile tam bir ittifak değil, kontrollü bir detant (yumuşama) arayışı içindedir. Bu, Soğuk Savaş döneminde ABD–SSCB ilişkilerinde kullanılan “kontrollü rekabet” modeline benzer bir denklemdir.

Böylece ABD, Rusya cephesinde askeri ve enerji temelli rekabeti sürdürürken, Çin cephesinde ekonomik tansiyonu azaltarak stratejik kaynaklarını yeniden dağıtmaktadır. Bu strateji, klasik realist literatürde “balance of burden” (yük dengelemesi) olarak adlandırılır. Yani büyük güç, aynı anda iki cepheyle savaşmak yerine, bir cephede diplomatik denge kurar.

Trump–Xi görüşmesi hem söylem hem de uygulama düzeyinde bir “pazarlık diplomasisi” örneği sunuyor. Askeri çatışma yerine ekonomik araçların yoğun kullanıldığı, karşılıklı tavizlerle ilerleyen bir ilişkiyi bizlere gösteriyor. Bu nedenle “Soğuk Barış” ifadesi kısmen uygun; çünkü iki büyük güç doğrudan sıcak çatışmadan kaçınma eğiliminde ve birbirleriyle devamlı temas halindedir. Ancak aynı zamanda bu, liberal normların geri plana atıldığı ve çıkar temelli müzakerelerin ön plana çıktığı bir “yeni denge” olasılığını da işaret eder. Nadir topraklar gibi stratejik konularda bir yıllık mekanizmaların kurulması, kalıcı çözüm değil, dönemselliğin ve pazarlığın norm haline gelmesi riskini taşır. Dolayısıyla görüşme, küresel sistemde kalıcı bir yatıştan ziyade, rekabetin kurallarla oynandığı yeni bir safhaya geçiş işareti olabilir. Ancak uzun vadede teknoloji rekabeti, tedarik güvenliği ve jeopolitik nüfuz mücadelesi sürmeye adaydır. Bu nedenle izlenecek yol, ne sadece kısa vadeli pazarlıkların tekrarı ne de tam bir normalleşme; bunun yerine belirsizlik ve rekabetin eşzamanlı olduğu, aktörlerin sık sık stratejik hesaplar yaptıkları bir “yeniden dengeleme” süreci olacaktır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.