enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
00:58 Trendyol Süper Lig’in 10. haftasında Trabzonspor sahasında karşılaştığı Eyüpspor’u 2-0 mağlup eden karşılaşmayı spor yazarları kaleme aldı…
00:45 Türk Devletleri Teşkilatı yeni üye devletleri kabul edecek mi?
00:44 BakanTunç, “Çocukların korunması, çocuk istismarının önlenmesi, insan ve uyuşturucu ticareti gibi suçlarda iki ülke arasında işbirliği yapılmalı”
00:09 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş,”Dijital bağımlılıkla mücadelede farkındalık oluşturuyoruz”
00:04 Trendyol Süper Lig’in 10. haftasında Trabzonspor, Teknik Direktörü Fatih Tekke 90 dakikayı değerlendirdi…
00:04 Türkiye ve Orta Doğu’da Su Güvenliği: Fırat-Dicle’den Nil Havzası’na Uzanan Rekabetin Akdeniz Politikalarına Etkisi
10:53 Spor basınının tanınmış isimlerinden gazeteci yazar Faik Çetiner, yaşamını yitirdi.
00:26 Macaristan Başbakanı Viktor Orban, “Avrupa Birliği bugün en stratejik ortak olarak TDT ve Orta Asya’yı almalı”.
22:26 Başkan Büyükakın, Kocaelispor’u tebrik etti; “Muhteşem bir oyun, harika bir galibiyet!”
00:57 Uygun koşullarda yapılması önemli
00:48 Türkiye’de her 100 bin kadından 43’ü meme kanseri tanısı alıyor…
00:46 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu Konuşması: Bir Küresel Adalet Manifestosu
00:39 Kazakistan’da Türk Yönetmen Cenk İZGÖREN’in, Uzun Metrajlı filmi “Rayların Ötesinde” dereceye girdi…
00:33 Yorum: Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi
00:32 Erdoğan, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Gazze’nin yeniden inşa sürecinde “laf değil icraat zamanı” vurgusuyla İslam dünyasına çağrıda bulundu…
00:31 Cumhurbaşkanı Erdoğan: İstanbul’u BM Merkezi haline getirmeyi hedefliyoruz
00:25 Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’den “YILDIRIM-2025 Seferberlik Tatbikatına” büyük bir destek…
00:22 Televizyon kanalı TELE1’in sahibi olan ABC Radyo Televizyon ve Dijital Yayıncılık AŞ TMSF’ye devredildi…
00:21 (UİB) Koordinatör Başkanı Çelik, “Otomotiv endüstrisinde tarihinde en yüksek ihracat rakamına ulaşıldı”
00:21 CHP’nin kurultay davasında ret kararı çıktı
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Türkiye ve Orta Doğu’da Su Güvenliği: Fırat-Dicle’den Nil Havzası’na Uzanan Rekabetin Akdeniz Politikalarına Etkisi

Türkiye ve Orta Doğu’da Su Güvenliği: Fırat-Dicle’den Nil Havzası’na Uzanan Rekabetin Akdeniz Politikalarına Etkisi
27 Ekim 2025
8
A+
A-

* Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM)  Araştırma Asistanı Görkem Berk GEDİKLİ, Suyun, Orta Doğu’da tarih boyunca hem medeniyetlerin gelişiminde hem de devletlerarası rekabetlerde belirleyici olmuş bir unsur haline geldiğini belirterek, günümüzde ise su meselesinin, sadece bir doğal kaynak sorunu değil, aynı zamanda güvenlik, enerji, tarım, göç ve jeopolitik rekabetin tam merkezinde yer alan stratejik bir faktör haline geldiğine dikkat çekti. 

* İşte detayı!…

UHA / İnternational News Agency

ESKİŞEHİR, 27 EKİM 2025 – gorkem-berk-gedikliTürk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM) Yönetim Kurulu Üyesi ve Araştırma Asistanı Görkem Berk GEDİKLİ, TUDPAM için kaleme aldığı “Türkiye ve Orta Doğu’da Su Güvenliği: Fırat-Dicle’den Nil Havzası’na Uzanan Rekabetin Akdeniz Politikalarına Etkisi”  başlıklı yazısında, Suyun, Orta Doğu’da tarih boyunca hem medeniyetlerin gelişiminde hem de devletlerarası rekabetlerde belirleyici bir unsur haline geldiğine dikkat çekti.

(TUDPAM)  Araştırma Asistanı Görkem Berk GEDİKLİ, günümüzde ise su meselesinin, sadece bir doğal kaynak sorunu değil, aynı zamanda güvenlik, enerji, tarım, göç ve jeopolitik rekabetin tam merkezinde yer alan stratejik bir faktör haline geldiğinin altını çizdi.

Türkiye’nin sahip olduğu Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki hâkimiyetinin, onu sadece bölgesel bir su aktörü değil, aynı zamanda Akdeniz güvenliği üzerinde dolaylı ama güçlü etkiler üreten bir stratejik oyun kurucu yaptığını dile getiren GEDİKLİ, “Bu nedenle su meselesini yalnızca Ortadoğu içindeki bölgesel düzeyde değil, aynı zamanda Akdeniz’deki enerji, göç ve güvenlik politikalarıyla bağlantılı bir bütün olarak analiz etmek gerekir. Çünkü bugünün Orta Doğu’sunda suya erişim mücadelesi, doğrudan ya da dolaylı olarak Avrupa Birliği’nin enerji stratejilerinden Rusya’nın nüfuz politikalarına, ABD’nin güvenlik çıkarlarından Çin’in Kuşak-Yol projesine kadar geniş bir yelpazeyi etkilemekte” olduğunu söyledi.

Görkem Berk GEDİKLİ, Türkiye açısından bakıldığında su güvenliği meselesinin iki eksen üzerinden şekillendiğini hatırlatarak, “Birincisi, Fırat-Dicle havzası üzerinden Suriye ve Irak ile olan ilişkiler; ikincisi ise Nil havzasındaki gelişmelerin dolaylı olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına yansımalarıdır. GAP projesiyle birlikte Türkiye’nin Fırat ve Dicle üzerinde geliştirdiği baraj ve sulama sistemleri, Ankara’ya önemli bir jeopolitik kaldıraç kazandırmıştır” dedi.

Irak ve Suriye’nin suya olan bağımlılığının, Türkiye’ye bu ülkelerle ilişkilerinde kritik bir koz verdiğini aktaran (TUDPAM)  Araştırma Asistanı GEDİKLİ, şunları söyledi:

“Ancak bu durum, beraberinde sürekli bir gerginlik potansiyeli de taşımaktadır. Özellikle Suriye iç savaşı sırasında YPG’nin Fırat üzerindeki barajları kontrol etmeye çalışması, suyun bir güvenlik tehdidi olarak nasıl kullanılabileceğini göstermiştir. Aynı şekilde Irak’ta da merkezi hükümetin zayıflaması, su kaynaklarının yönetimini daha da karmaşık hale getirmiştir. Senaryolar üzerinden düşündüğümüzde, Türkiye’nin Fırat-Dicle üzerindeki hâkimiyetini üç farklı şekilde değerlendirmesi mümkündür. İlk senaryo, Ankara’nın bu hâkimiyeti yumuşak güç unsuru olarak kullanmasıdır. Bu durumda Türkiye, Irak ve Suriye ile ortak su yönetim mekanizmaları geliştirerek bölgesel iş birliği algısı yaratabilir ve kendini güvenlik sağlayıcı bir aktör olarak konumlandırabilir. İkinci senaryo, suyun sert güç unsuru haline gelmesi ve Ankara’nın özellikle Irak üzerinde baskı aracı olarak bu kozu kullanmasıdır. Bu yaklaşım kısa vadede Türkiye’ye üstünlük sağlasa da uzun vadede Arap ülkeleriyle kalıcı bir güvensizlik doğurabilir. Üçüncü senaryo ise Türkiye’nin suyu yalnızca kendi iç kalkınması için kullanması ve bölgesel iş birliği girişimlerini ikincil planda bırakmasıdır ki bu da Türkiye’nin Akdeniz’deki diplomatik manevra alanını daraltabilir”.

Görkem Berk GEDİKLİ, burada su havzalarındaki rakamsal göstergeleri de eklemenin önemli olduğunu brlirterek, “Örneğin Fırat Nehri havzası, yaklaşık 440.000 km² bir drenaj alanına sahiptir ve bu havzanın yaklaşık yüzde 28’ini Türkiye, yüzde 22’sini Suriye, yüzde 47’sini Irak paylaşmaktadır. Bu da demektir ki Fırat akışının önemli kısmı Türkiye’den doğrudan Suriye ve Irak’a geçmektedir. Ayrıca araştırmalar, akış rejiminin iklim değişikliği sebebiyle azaldığını göstermektedir. Bazı yerlerde Türkiye’nin baraj ve sulama projeleri nedeniyle Fırat’taki su akışının Suriye tarafında yüzde 40 civarında azaldığına dair raporlar vardır. Bu oran, su gerginliğinin pratik sonuçlarını çok somutlaştırmakta” olduğunu vurguladı.

GEDİKLİ, Nil havzasındaki dinamiklerde ise en kritik örneğin, Etiyopya’nın inşa ettiği Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (Grand Ethiopian Renaissance Dam, GERD) projesi olduğunu ve bu barajın, yaklaşık 5.150 MW kapasiteye sahip olacak şekilde planlanmış ve rezervuar kapasitesinin 74 milyar m³ olarak hesaplandığına işaret etti.

Bu miktarın, Nil’in yıllık akışının önemli bir kısmını kontrol etme potansiyeli taşıdığını ifade eden (TUDPAM) Araştırma Asistanı GEDİKLİ,  şöyle devam etti:

“GERD’ın faaliyete geçmesi, Mısır’ın hidrolojik kaynaklarını doğrudan etkilemektedir. Baraj, doldurma aşamasında ve işletme döneminde su akımlarını düzenleme potansiyeli ile Mısır ve Sudan’daki tarımsal kullanım ve enerji üretimini tehdit edebilir. Örneğin yapılan modellemelerde, barajın koordine edilmiş işletilmesi halinde Sudan’daki taşkın alarm günlerinin oranının, GERD olmadan yüzde 37’lik bir değerken, GERD ileyüzde 11’e kadar düşebileceği hesaplanmıştır. Bu, su akışlarının kontrol edilebilir bir araç olabileceğini göstermektedir.

Nil meselesi sadece hidrolojik değil aynı zamanda diplomatik ve jeopolitik bir çekişmeye dönüşmüştür. Etiyopya, barajın işletilmesi konusunda “zarar vermeme ilkesi” (no harm) yaklaşımını savunurken Mısır bu projeyi iç su güvenliğine yönelik doğrudan tehdit olarak görüyor. Mısır, Nil suyuna olan neredeyse tam bağımlılığı nedeniyle bu konuyu “varoluşsal kriz” olarak tanımlamaktadır. Bu gerilim atmosferi içinde Türkiye, doğrudan Nil kaynaklarına müdahale edemese de Mısır politikasına dolaylı etkiler yaratabilir. Örneğin Mısır’ın Akdeniz projelerinde enerji iş birliklerini geri çekme ya da rekabetçi hamleler yapma riski artabilir”.

Bölgedeki su güvenliği çatışmalarının, Türkiye’nin Doğu Akdeniz stratejisini doğrudan etkilediğini hatırlatan Görkem Berk Görkem Berk GEDİKLİ, çünkü su krizleri tarımsal üretim, iç istikrar, nüfus hareketleri ve elektrik üretimini sarsabilir. Örneğin, Mısır’daki kuraklık ve su kıtlığı baskısı, göç hareketlerini tetikleyebilir. Bu göçler de özellikle Libya ve Akdeniz güzergâhlarında Türkiye’nin göç politikalarını yeniden şekillendirebilir. Ayrıca, kuraklık ve iklim değişikliği etkisiyle Fırat-Dicle akımlarında yüzde 15–25’e varan azalma beklenmektedir. Bu, Suriye ve Irak ile su krizini daha hassas bir konu haline getirmektedir” dedi.

Görkem Berk GEDİKLİ, senaryolarda, Türkiye’nin Fırat-Dicle üzerinde yumuşak güç modelini geliştirmesi durumunda, mesela ortak su izleme projelerinin, su verimliliği teknolojileri transferi, sınır nehir akademik iş birlikleri gibi araçlarla bölgesel güven oluşturulabileceğine dikkat çekti.

“Bu model, Türkiye’ye sadece su yönetimi üzerinden meşruiyet kazandırmaz, aynı zamanda Akdeniz’deki diplomatik köprüleri güçlendirir” şeklinde vurgulayan (TUDPAM) Araştırma Asistanı GEDİKLİ, şöyle devam etti:

“Eğer sert güç modeli seçilirse, Türkiye su akışlarını kısma veya su noktalarında kısıtlamalar getirme gibi hamlelere yönelebilir ki bu da Suriye, Irak ve diğer aktörlerle gerilimlere yol açabilir ve diplomatik izolasyon riskini artırabilir. Bu seçene çok mümkün olmasa da her zaman bir ihtimaldir. Üçüncü senaryoda ise Türkiye su kaynaklarını kendi tarımsal ve enerji ihtiyaçları için önceliklendirirse, orta vadede bölgede iş birliği zeminleri zayıflar, Türkiye’nin “istikrar aktörü” imajı zarar görür, bu da Akdeniz’deki enerji projeleriyle bağlantılı diplomatik girişimlerini zayıflatır.

Nil hattında ise senaryolar şöyle detaylanabilir: Birinci senaryo, Etiyopya ile Mısır arasında uzun vadeli bir su işletim anlaşması yapılmasıdır. Bu senaryoda Mısır, su kaynaklarında görece garantiler alır ve Akdeniz’deki enerji iş birliklerinde yeniden manevra alanı kazanır ki Türkiye için bu, Mısır ile rekabetin dozunu düşürebilecek bir ortam yaratır. İkinci senaryo, Mısır’ın su kıtlığı baskısına karşı sert bir politika izlemesi, Nil’i askeri ve dış politika kozuna çevirmesidir; bu durumda Türkiye, Mısır’a karşı enerji projelerinde ve Doğu Akdeniz hattında daha agresif stratejiler izlemek zorunda kalabilir. Üçüncü senaryo, su krizi nedeniyle büyük göç akımlarının tetiklenmesidir. Mısır’dan Akdeniz sahillerine ve ardından Avrupa’ya yönelen göç baskısı Türkiye’nin göç yönetimi ve AB ile müzakere gücünü artırabilir. Bu durumda Türkiye’nin pozisyonu, su krizini müzakere kozuna dönüştürme kapasitesiyle doğrudan ilişkilidir”.

(TUDPAM)  Araştırma Asistanı Görkem Berk GEDİKLİ, TUDPAM için kaleme aldığı “Türkiye ve Orta Doğu’da Su Güvenliği: Fırat-Dicle’den Nil Havzası’na Uzanan Rekabetin Akdeniz Politikalarına Etkisi”  başlıklı yazısının sonuç bölümünde ise, su güvenliği meselesinin, Orta Doğu ve Akdeniz politikalarının giderek daha fazla iç içe geçtiğini gösterdiğini, Fırat-Dicle’den Nil havzasına uzanan su rekabetinin, Türkiye’nin sadece enerji ve güvenlik politikalarını değil aynı zamanda Avrupa ile ilişkilerini, göç yönetimini ve küresel güçlerle olan müzakerelerini doğrudan etkilediğine vurgu yaptı.

Görkem Berk GEDİKLİ, önümüzdeki on yıl içinde iklim değişikliğinin, kuraklık ve nüfus artışının bu meseleleri daha da kritik hale getireceğini ifade etti.

Türkiye’nin bu süreçte atacağı adımların, suyu sadece ulusal kalkınmanın değil aynı zamanda bölgesel istikrarın bir unsuru olarak görüp görmeyeceğine bağlı olacağını hatırlatan (TUDPAM) Araştırma Asistanı GEDİKLİ, “Eğer Ankara suyu yumuşak güç unsuru olarak değerlendirebilirse hem Orta Doğu’da hem de Akdeniz’de stratejik üstünlük sağlayabilir. Ancak suyu bir baskı aracı olarak kullanması durumunda kısa vadeli kazanımlar uzun vadeli kayıplara dönüşebilir. Dolayısıyla Türkiye’nin önünde kritik bir tercih bulunmaktadır” dedi.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.