Dünyamızı öldürüyoruz!

Aşık Veysel, toprağın vefasını şu dörtlüğü ile ne kadar güzel ifade etmiştir:
Karnını yardım kazmayınan, belinen
Yüzünü tırmaladım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülinen
Benim sadık yârim kara topraktır.
Toprağın vefası bundan daha güzel anlatılabilir mi? Biz üzerinde yaşayanlar toprağa her türlü zulmü yapıyoruz. Kirlerimizi, çöplerimizi, pisliklerimizi onun üzerine boca ediyoruz; ama o biz nankör insanoğlu için en güzel sebzeleri, meyveleri, sayısız nimetleri bağrında yetiştiriyor.
Yaşamamız için olmazsa olmaz üç temel şeyden/nesneden/maddeden biri olan gıdayı/besini toprak yetiştiriyor. Ona karşı ne kadar hor, ne kadar haşin, ne kadar nankör davranırsak davranalım o gene görevini yapıyor. Bizi beslemek için hiçbir özveriden geri durmuyor. Ancak yaşadığımız dünyada her şeyin bir sınırı, bir kapasitesi var. O aşılınca sonunlar başlıyor. Toprak için de bu geçerli.
Günümüzde toprak artık tahammül edemeyeceği ölçüde biyolojik, fiziksel, kimyasal atıklarla kirletildiği, zehirlendiği için hem geçmiş zamanların kalitesinde hem de geçmiş zamanların bolluğunda ürün veremiyor. Eğer insanoğlu toprağa karşı bugünkü bilinçsiz, aldırışsız, nankör muamele tarzını değiştirmezse çok uzak olamayan bir gelecekte aç kalma tehlikesiyle yüzyüze kalacaktır.
Yaşamamız için gerekli üç temel maddeden ikincisi sudur. Tüm insanlar biliyor ki susuz bir hayat da düşünülemez. Ne acıdır ki günümüz insanlığı suları da kirletmiş, zehirlemiş, doğallığını bozmuştur. Sadece içme sularını değil, nehirleri, gölleri, denizleri de kirletmiştir. Yalnızca iç denizler değil, uçsuz bucaksız okyanuslar da kirletilmiştir. 50-100 yıl önce her türlü akar sudan içmek ve kullanmak için yararlanabilirken bugün bu sular arıtılmadan, birtakım tedbirlere başvurmadan kullanılamamaktadır. Bırakın içmeyi, kullanmayı, yazın yüzmek, serinlemek için bile birçok akar suya, nehire, göle kirliliğinden dolayı girilememektedir. Yaşadığımız şehirlerin büyük çoğunluğunda belediyeler tarafından evlere verilen sular bile içmede kullanılamamaktadır.
Günümüz insanı kendi içecekleri, kullanacakları suyu kirlettikleri gibi karada ve denizde yaşayan canlıların içme ve yaşamaları için muhtaç oldukları suları da kirletmişlerdir. Bu yüzden göllerde, ırmaklarda, denizlerde yaşayan canlıların türü ve sayısı geçmişe göre günümüzde çok azalmıştır. Göller, denizler zararlı atıklarla çok büyük tahribata maruz bırakılmıştır. Denizler bugün her türlü atıkla, en fazla da balıklar ve birçok diğer deniz canlısı için ölümcül olan plastik madde atıklarıyla dolmuştur.
Bakkallarda, marketlerde bedava verilen sağlam naylon poşetler son yıllarda cüzi de olsa paralı hale getirildiği için kullanımı yüzde 50-60 civarında azaldı. Fakat diğer yandan sebze, meyve, ekmek konan ince ve şeffaf naylon poşetlerin kullanımında hiçbir sınırlama yapılmadı. Başı boş şekilde sınırsızca kullanılıyorlar. Bunlar karaları kirlettiği gibi denizleri de kirletiyorlar ve başta balıklar olmak üzere tüm deniz canlıları için ölüm saçıyorlar. Plastik madde atıklarının zamanla mikro plastiğe dönüşmesi ise insanlar da dahil tüm canlılar için çok ciddi tehlikeler arz ediyor.
İnsan yaşamı için olmazsa olmaz üç nesneden, üç temel maddeden üçüncüsü ise havadır. Üç temel nesneden en önemlisi de havadır. Açlığa, susuzluğa bir müddet, mesela birkaç gün dayanılabilir, ama havasızlığa birkaç dakika bile dayanılamaz. Havasızlık, dakikalar içinde ölüm demektir. Biz insanlar yaşamımız için bu ölçüde önemli olan havayı da yeryüzünden saldığımız çok çeşitli zehirli gazlarla, zehiri ve pis kokusu atmosfere yayılan organik ve inorganik atıklarla kirlettik. Dolayısıyla eski zamanların kalitesinde nefes alma, teneffüs etme şansımızı kaybettik ve ancak zehirle karışık bir hava solumak zorunda kaldık.
Üzerinde yaşayanların duyarsızlıkları, sorumsuzlukları böyle devam ederse evrende yaşanabilir tek gezegen olan dünyamızın ölüme sürükleneceğinden şüphe edilebilir mi?
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yaz