Türkiye’de su sıkıntısı: ‘Gelince altın bulmuş gibi koşturuyoruz’

* “İki haftadır hiç su akmıyor. Her sabah denizde yüzümüzü yıkıyoruz. Bulaşıklarımızı yıkayamadık, duş alamadık, tuvaletlerde su akmıyor. Ellerimizi yıkayamamak bir kenara, sifon çekemiyoruz. Yakında hastalık yayılacak diye korkuyoruz.
* “Su gelince altın bulmuş gibi hepimiz evlerimize koşturuyoruz.”
* İşte ayrıntılar!…
UHA/ İnternational News Agency
Gazeteci* Ece GÖKSEDEF
İZMİR (Yeni Foça), 26 TEMMUZ 2025 – BBC İzmir’den Ece GÖKSEDEF’in haberine göre, İzmir’de yaşanan su sıkıntısını, Yeni Foça’da yaşayan Figen Onur’un bu sözleri özetliyor.
1984’ten beri aynı mahallede yaşayan Onur, daha önce böyle bir susuzluk görmediğini anlatıyor.
İlçede çoğu evin ve apartmanın su deposu var. Zaman zaman yaşanan kesintilerde bu depolar ve suyu idareli kullanmak, soruna bugüne kadar ciddi bir çözüm getirdi.
Ancak Temmuz ayında günlerce hiç su gelmeyince depolar da boşaldı.
“Depolar boşaldığından beri bir hafta geçti. Damacana su satın alıp depolarımızı doldurmaya çalışıyoruz. Evinde hasta olan, dört çocuğu olan komşularımız var, onlara su taşıyoruz.”
Belediyeye susuzluğun gerekçesini sorduğumuzda, “Birkaç hafta önce Foça’da çıkan yangınlar sırasında itfaiyenin ve yangın söndürme uçaklarının deniz uzak olduğu için barajlardan su aldığı, yağış olmadığı ve Eylül’e kadar sıkıntının devam edebileceği” bilgisi veriliyor.
Onur, “Musluktan azıcık bir damla su gelince herkes koşa koşa birbirine haber veriyor. Onunla da tek bir tuvalete dökebilecek bir kova bile dolmuyor” diyor.
‘Doluluk oranı yüzde 20’den az çoğu baraj, turizm bölgelerinde’
Aydın’daki İkizdere Barajı’nın su doluluk oranı yüzde 17’ye, Muğla’daki Mumcular Barajı’nın doluluk oranı yüzde 27’ye, İzmir’deki Kutlu Aktaş Barajı’nın yüzde 4,57, Gördes Barajı’nınki ise yüzde 0,08’e düşmüş durumda. Tahtalı Barajı’nda doluluk oranı yüzde 9,58.
Doluluk oranı yüzde 20’nin altında olan çoğu baraj, yazları çok sayıda turist çeken bölgelerde bulunuyor.
“Madem bu ilçeler bu kapasiteyi taşıyamıyor, o zaman neden imara ve turizm amaçlı bu kadar bina yapılmasına izin veriyorlar?” diye soruyor Figen Onur.
Bağımsız araştırmacı ve bilim insanı Dr. Fulya Aydın-Kandemir, turistlerle beraber artan su kullanımının özellikle yerel halkı çok zorladığının altını çiziyor:
“Nüfus bazlı yapılan planlamalar gerçekçi değil çünkü bu bölgelere giriş çıkış yapan, uzun süreli konaklamalar yapan turistler var. Örneğin yaklaşık 2,7 milyon nüfuslu Antalya’da bahar ve yaz aylarında nüfus yaklaşık 14 milyona ulaşıyor. Yani 2,7 milyon için öngörülen suyun özelikle yoğun turizm sezonda 14 milyona da yetmesi gerekiyor.”
‘Bölgesel su krizi kapımızda değil, evimizin içinde’
“Türkiye’de bazı bölgelerde su fakirliği başlamış olabilir mi, bu bölgeler artık kurak bölge sayılabilir mi?” sorusunu uzmanlara sorduk.
“Bu bir ihtimal değil, acı bir gerçek. Aslında sorunuzda kullandığınız ‘başlamış olabilir mi?’ ifadesini düzeltmek gerekir; bölgesel su fakirliği çoktan başladı. Bölgesel kriz kapımızda değil, evimizin içindedir.”
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı, mevcut durumu böyle açıklıyor.
Yavaşlı’ya göre Türkiye’de Konya Havzası, Tuz Gölü çevresi ve Güneydoğu Anadolu’nun güneyi gibi ‘yarı-kurak’ iklim özelliklerine sahip bölgeleri, kalıcı olarak kuraklığa yatkın.
“İklim değişikliğinin bir sonucu olarak Akdeniz iklim kuşağı kuzeye doğru kayıyor. Bu, Akdeniz ve Ege gibi eskiden daha nemli olan bölgelerin, giderek daha sık ve daha şiddetli meteorolojik kuraklıklar yaşamasına neden oluyor.”
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ve ilçe belediyelerine su kullanımı konusunda danışmanlık veren ve aktif olarak belediyelere çalıştığı için ismini vermek istemeyen bir akademisyen, lokal ölçekte iklim değişikliğinin etkilerinin çok daha fazla hissedildiğini söylüyor.
“İnsanların artan su kullanımı ve bununla birlikte barajlardaki suyun kendilerine kısıtlı olarak verilmesi sebebiyle belediyeler çok zor durumda ve ciddi baskı altında,” diyor.
Belediyelerin su konusunda sadece geçici çözümler üretecek kadar ve belediyenin nüfusu kadar bütçe aldığını söyleyen profesör, yazın en az dört ay boyunca turistlerle birlikte nüfusun dört, beş katına kadar çıktığını; ellerindeki bütçeyle bu kadar nüfusa kalıcı çözümler üretmenin mümkün olmadığını anlatıyor.
Kaynak,Mehmet Emin Menguarslan/Anadolu via Getty Images 11 Temmuz’da su seviyesi yüzde 10,6’ya indiğinde Tahtalı Barajı bu şekilde görüntülenmişti. Batajın su seviyesi Temmuz sonunda yüzde 10’un altına düştü
‘Artık kurak yıllar ve su kesintileri istisna değil, kalıcı hale geldi’
İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, haftalardır internet sayfasında “Yoğun su kullanımı ve kuyularımızdaki su seviyelerindeki düşüş nedeniyle bazı mahallelerimizde su kesintisi yaşanacaktır” uyarısıyla birlikte hangi ilçelerin, hangi mahallelerin hangi günler ve saatlerde sularının kesik olacağı duyuruları yapılıyor.
Muğla’da günlük tahmini süreleri sekiz saati bulan “plansız” su kesintileri duyuruluyor.
Antalya’da belediyenin şikayet biriminde onlarca aniden başlayan, bazen birkaç saat bazen günler süren su kesintisi bildirimi var.
Aydın-Kandemir, Antalya’da içme sularının yaklaşık yüzde 98 oranında yer altı suyuna bağlı olduğunu; onun da Toros Dağları’nın karstik yapısından ve o bölgelerdeki yağış/kar erimesinden beslendiğini söylüyor.
Yapılan araştırmalara göre, son yıllarda karların mevsim normallerine göre daha erken erimesi, bu yeraltı suyu kaynaklarının yenilenme kapasitesini düşürüyor.
“Son yıllarda yağış miktarlarında genel bir azalma söz konusu; yani geçmiş dönemlere kıyasla artık daha kurak bir iklimle karşı karşıyayız. Ancak bu azalmaya rağmen, kısa süreli ve şiddetli yağışlar da yaşanıyor. Kentlerde geçirimsiz yüzeylerin yaygınlaşması nedeniyle, yağışlar toprağa süzülerek yeraltı suyu kaynaklarını besleyemiyor.”
Doç. Dr. Yavaşlı, “Bu durumu ‘geçici bir yaz sıkıntısı’ olarak görmek, maalesef en büyük yanılgı olur” diyor:
“Her yıl bir öncekinden farklıdır, bu iklim değişkenliğidir ve normaldir. Ancak biz şu anda bunun ötesinde, iklim sisteminin temel karakterini değiştiren kalıcı bir trendin, yani iklim değişikliğinin etkilerini yaşıyoruz.
“Artık ‘kurak yıllar’ ve ‘su kesintileri’ istisna değil, adapte olmamız gereken yeni normalimiz olma yolunda hızla ilerliyor.”
Kaynak,Mustafa Kilic/Anadolu via Getty Images,İklim değişikliği Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de kuraklığa yol açıyor. Mardin’in Mazıdağı bölgesinde bazı göller tamamen kurudu – 4 Temmuz 2025
İklim raporunda ‘batı, güney ve güneydoğu’ uyarısı
Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1700 metreküpün altındaysa bu ülkelere su stresi yaşayan ülke deniyor.
Miktarın 1000 metreküpün altına düşmesiyle su fakiri ülke konumuna düşülüyor.
Birleşmiş Milletler’in bu yıl yayımladığı iklim raporunda, Türkiye’nin su stresi yaşayan ülke konumundan 2030’da “su fakiri” ülke kategorisine geçme riskiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor.
Çevre Mühendisleri Odası’na göre mevcut durumda Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı ortalama 1330 metreküp. Ancak Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na göre Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oranın Türkiye ortalamasının çok altında olmasından endişe ediliyor.
Doç. Dr. Yavaşlı, “Türkiye’nin ulusal ortalaması 1330 metreküp civarında. Ancak bu, bir ortalama değerdir ve coğrafi gerçekliği gizler” diyor:
“Nüfusun ve sanayinin yoğunlaştığı Marmara Havzası, turizm ve su-yoğun tarımın merkezi Ege ve Akdeniz havzaları ile zaten doğal olarak daha kurak olan İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde kişi başına düşen su miktarı, bu 1330 metreküplük ortalamanın çok altında.
“Bu bölgelerdeki birçok su havzası, fiilen 1000 metreküplük ‘su fakirliği’ sınırını çoktan aşmış durumda.
“Dolayısıyla 2030, ulusal ortalamanın bu kritik eşiği geçeceği bir projeksiyon tarihidir ancak bölgesel kriz çoktan başladı.”
Adıyaman’da ‘üç gün su verilmedi’
Adıyaman’ın merkezinde oturan Nursel isimli bir apartman sakini (memur olduğu gerekçesiyle soyadını vermek istemiyor) Temmuz ayı başında üç gün boyunca tüm mahallede suların kesik olduğunu söyledi:
“Arıyoruz, yanıt alamıyoruz. Bir arıza var deseler onu da anlayışla karşılayacağız ama bu sıcakta ne zaman suyun geleceğini bilmeden hazırlıksız yakalanmak çok zor.”
Bir başka mahallede yaşayan kardeşinin olduğu bölgeye de gece yarısından sabah altıya kadar su verildiğini söylüyor Nursel.
Adıyaman Belediyesi, su kesintilerinin sebebi olarak bir yıkım sırasında “gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması ve usulsüz yıkım nedeniyle binanın yola devrilerek su şebekesine zarar verdiğini, ardından yeni şebeke arızaları ve boru patlakları olduğunu” söylüyor.
Ancak aslında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de ciddi bir su fakirliği yaşanıyor.
Aydın-Kandemir’e göre şehirlerdeki kaçak su çekimleri ve kayıp-kaçak oranları da su kaynaklarının verimli kullanılamamasında etkili:
“Kayıtsız kuyular, kaçak yapılar ve kayıtlı olmayan kullanıcılar; bunların resmileşmesi ve ardından su kullanımıyla gelen su ayak izinin çözümlenmesinde sorunlar bulunuyor. Suyun iletimi için döşenen boruların eskimesi, kazı çalışmalarında meydana gelen hasarlar sonucu oluşan sızıntılar nedeniyle, su bize gelene kadar yüzde 60’a kadar oranlarda kaybedilebiliyor ve biz bu suyu kullanamıyoruz.”
‘Çözüm betonda değil, zihniyette ve doğada’
“Bir mühendis, size haklı olarak yeni barajlar yapmaktan, deniz suyunu arıtmaktan veya şehirler arası su transferi projelerinden bahsedecektir” diyor Yavaşlı, ancak semptomlara değil sorunun kaynağına odaklanmaktan yana:
“Bir klimatolog ve fiziki coğrafyacı olarak benim perspektifim, iklim-peyzaj-insan etkileşiminin bütününe odaklanır. Çözüm, betonda değil, zihniyette ve doğadadır.
“Sürekli yeni su kaynakları aramak yerine, elimizdeki suyu akıllıca yönetmeye odaklanmalıyız. Su havzalarındaki ormanları, meraları ve sulak alanları korumak ve iyileştirmek, en etkili barajları inşa etmek gibidir.”
Aydın-Kandemir de artık Türkiye’de her yaz mevsimsel bir su kıtlığı yaşandığını, kent içi su güvenliği daha yüksek bölgelere göçün ortaya çıkabileceğini belirtiyor ve ekliyor:
“Özellikle su ihtiyacının büyük kısmını yüzey sularından karşılayan İzmir gibi kentlerde ya da yeraltı sularının yoğun şekilde kullanıldığı Konya Kapalı Havzası gibi bölgelerde, tarım ve süs bitkisi üretimi faaliyetleri artan susuzluk riski dikkate alınarak yeniden planlanmalı.”