enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
00:59 TBMM Başkanı Kurtulmuş: İnanıyorum ki komisyonumuz tarihi misyonu layıkıyla gerçekleştirecek
00:44 Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK) özel hastanede yaptırdığı tedaviden fazla ücret alındığı talebi üzerine başvuran hastaya 11 bin 400 liranın iadesi sağlandı…
00:44 Türkiye’nin Balkanlardaki Yeni İşbirliği Girişi’nde, Balkan Barış Platformunun potansiyel faydaları ve karşılaşabileceği zorluklar nelerdir?
00:31 Kaynaklar: Trump, Azerbaycan ve bazı Orta Asya ülkelerini İbrahim Anlaşmaları’na dahil etmek istiyor
00:31 Aceleci Tepki Siyasetine Hapsolmak
00:16 İzmir’de bugünden itibaren su tüketiminin yoğun olduğu 11 ilçede planlı ve dönüşümlü su kesintilerine başlanacak…
00:10 Azerbaycan ve Ermenistan Barış Görüşmeleri : Abu Dabi
00:03 Dışişleri Fidan’ın üniversite diplomasına ilişkin iddiaları yalanladı
00:02 Kocaeli Ticaret Odası’dan (KOTO), Mobilya Sektörü’ne yönelik bilgilendirme ve istişare toplantısı
22:22 Tarihi komisyonun ilk toplantısı sona erdi
12:23 Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye’yi bölgesinde kutupbaşı yapacağız
08:07 Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi (UTDSBK), 15 – 17 Ekim 2025 tarihlerinde Bosna Hersek’te düzenlenecek
06:55 Doğu Türkistan’da neler oluyor? Doğu Türkistan sadece Doğu Türkistanlıların davası değil, Türklerin en büyük davası olması gerekiyor…
00:54 Cumhurbaşkanı Erdoğan, İngiltere Başbakanı Starmer ile görüştü
00:49 İsrail ve Yunanistan bu gelişmeyi, sadece güvenlik değil, nüfuz mücadelesi açısından da kritik bir eşik olarak okuyor…
00:41 Rusya-Ukrayna Arasında Barış Neden Sağlanamıyor?
00:41 İslamofobi mi Yoksa İslam Düşmanlığı mı?
00:41 Bakan Uraloğlu: “Taşınabilir Elektronik Cihazlarla İlgili Uluslararası Kurallara Titizlikle Uyulması Gerekiyor”
00:33 Rusya’da bilime ve akla yatırım
00:28 Bakan Yerlikaya Suriye İçişleri Bakanı Hattab ile görüştü
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Türk Aydınlardan “Yetmez ama Evet” Özeleştirisi

Türk Aydınlardan “Yetmez ama Evet” Özeleştirisi
5 Ekim 2021
338
A+
A-

UHA HABER / Fransa’nın başkenti Paris’te College de France’da “Batı karşısında Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye” konulu panele katılan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, ekonomist Seyfettin Gürsel ve siyaset bilimci Ahmet İnsel, “2010 yılında Anayasa referandumuna ‘Yetmez ama evet!’ deyip oy vererek, Türkiye’nin bu günlere gelmesine katkı yaptınız. Pişman mısınız?” sorusu geldi. Gündemi AB-Türkiye ilişkileri olan panele katılımcıların “yetmez ama evet” sorusuna verdiği “özeleştiri niteliğindeki” yanıtlar damgasını vurdu. 

(UHA) Uluslararası Haber Ajansı Avrupa Temsilcisi Tuba Nur TÜRKELİ’nin (VOA)’ya dayandırdığı Arzu Çakır’ın haberine göre, Orhan Pamuk, “Bu soruya yanıt vermeyeceğim” derken, Nilüfer Göle uzun yanıtında, “Tam bir coşku içindeydik, naif bir şekilde Türkiye’nin batılılaşacağına inandık” dedi. Edhem Eldem, “Bizi “kullanışlı aptallar” olmakla itham ettiler ve batı gözünde bu rejimi meşru kılmakla suçladılar. Ancak biz gerçekten bir şeyleri değiştireceğimize inandık” dedi. Ekonomist Seyfettin Gürsel de “AB’ye girerek, acı çekmeden, hızlı bir şekilde demokratikleşeceğimize inandık. Ama yanıldık” diye konuştu.

Orhan Pamuk: “Ben bu soruyu yanıtlamayacağım”

Panele New York Columbia Üniversitesi’nden video konferans yöntemiyle katılan Orhan Pamuk, “Ben bu soruyu yanıtlamaktan kaçınıyorum. Çünkü milliyetçi laik çevre ve kurumlar tarafından çok fazla cezalandırıldım ve işkence gördüm. Belki Paris’teki şu vaktin tadını çıkarmalıyım. Diğer soru lütfen” diyerek soruyu yanıtlamadı.

Nilüfer Göle: “Tam bir ‘öfori’ içindeydik”

Ancak bir süre sonra aynı soruya yeniden gelen Sosyolog Nilüfer Göle, panele katılan diğer isimleri de göstererek, “Sorularda Anayasa oylamasından söz edildi. Bizim de içinde olduğumuz bu nesil, o dönemde, Türkiye’nin AB üyeliğine inanıyorduk. Büyük bir coşku, mutluluk (öfori) içindeydik. Bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Mesela Ermeni soykırımının tanınması, Kürt sorununun çözülmesi tartışılıyordu. İdam cezası kaldırılmıştı. Bu ‘öfori’ döneminde büyük bir dinamik vardı, birbirinden farklı katmanlar, Türk-Kürt işadamları, entelektüeller, dernekler, çok sayıda farklı kesimden gelen insan biraraya gelmişti. İdam cezasının kaldırılması Avrupa’ya yaklaşma yolunda önemli bir adımdı.Bir takım birbiri ardına gelen seri gelişmeler bizi umutlu kılmıştı” dedi.

Göle, uzun süre toplumun bir kesimi tarafından sert eleştirilen ve Lenin’in bir tanımlamasından yola çıkarak, “İslamcı hükümetin yerleşmesine olanak ve meşruiyet sağlayan faydalı aptallar” olarak suçlandıkları o dönemi şöyle anlattı:

“Cesaret ve naiflik içinde, samimiyetle, İslam’ı parlamenter sistem içine alabileceğimize inandık. Türkiye’de laikliğe inanabilirdik, entegre olmuş yaşanan bir ilkeydi laiklik. Kürt sorunu, Ermeni soykırımı gibi ele alması zor konuları konuşmaya başladığımıza inanıyorduk. Peki ne oldu da biz, neden artık Türkiye ve Avrupa arasında aracı durumda değiliz? Neden iki ülke arasında halı serilen o yol yok artık? Bu arabuluculuk bugün kayboldu. Bu bizim isteğimizle olmadı. Kovulduk, sürgün edildik, suçlandık, Neden böyle oldu, neden her şey tersine döndü? Bunu yeterince konuşmadık. Buna hala yanıtım yok.”

Türkiye’de darbe girişiminden sonra “Biz ve onlar ayrımı” yapıldığını ve kendilerinin “onlar” olarak nitelendirildiğini belirten Göle, “Bizim gibi laik çevreden gelen aydınlar, kendi adıma konuşuyorum, Müslümanlar’a yaklaşarak, bu kısır döngüden çıkabileceğimizi; Hrant Dink ile sadece soykırımın tanınması değil, Ermeniler’in hatıralarını anlatabileceğimizi düşündük. Angaje olan bir öfori, coşku içindeydik. Gerçekten inanıyorduk” dedi.

“Çok zor dönemler yaşadık”

Nilüfer Göle, bu suçlamalar nedeniyle çok zor dönemler yaşadıklarını da sözlerine ekleyerek, “Bugün dağınık durumdayız. Ahmet (İnsel) Türkiye’ye gidemiyor. Kavala’nın cezaevinde olacağını düşünemezdim. Hrant Dink’in öldürüleceğini tahmin dahi edemezdik. Bu nesil o dönem, AB ile birlikte, Türkiye’nin demokratikleşebileceğine inandık. Bir şantaj değil, biz Avrupa’ya gitmenin doğal, normal olduğunu düşünüyorduk, böyle bir soru sormuyorduk. Fakat, bu süreçte, bu üyelik artık kadük. Orhan Pamuk’un da dediği gibi, Avrupalılar’ın sevgisizliğini de fark ettik. İdam cezasının kaldırıldığı dönem örneğin. Yasanın geçmesi önemliydi diye altını çizdiğimde, bu yasanın batıyı memnun etmek içim kozmetik, taklit, sahte bir reform olduğu, Avrupalılar’ı kandırmak için çıkarıldığı söylendi. Bu benim için bir hayal kırıklığıydı. Türkiye’deki her ilerlemeyi, laiklik de dahil, taklit ya da kozmetik olarak değerlendirdiklerini gördüğümde düşünmeye başladım. O noktadan sonra Türkiye ve Avrupa’nın mesafesi açıldı. Şimdi artık bizden bir ideali taşıyan kişiler olarak hiç söz edilmiyor. Artık entelektüellere ne yer ne de ses veriliyor. Tüm entelektüeller tehdit altında” diye konuştu.

Advertisement

“Kullanışlı aptal” sorunu

Göle’nin ardından söz alan, panelin düzenleyicisi tarih profesörü Edhem Eldem de “Genelde Berlin duvarının yıkılmasıyla beraber, dünyada bir coşku ortamı vardı. AB üyeliği de bizim için coşkulu bir gelişmeydi. Bana göre, Nilüfer’in de söz ettiği problem, bizi ‘kullanışlı aptallar’ diye tanımladıkları söylem. Yani Erdoğan’a Avrupa nezdinde meşruiyet ve görünürlük kazandırmakla suçlandık. Bu söyleme göre, Erdoğan, kuzu postuna bürünmüş kurt idi. Ve onun nihai hedefi toplumun İslamlaştırılmasıydı. Bugün elbette bu yönde birtakım dokunuşlar var ama asıl problem İslam değil, demokratikleşme sorunu, otoriterlik sorunu. Ve bunun kökleri Osmanlı’nın son 10 yılına kadar uzanan bir otoriterlik geleneğine kadar uzanıyor. İslam, Erdoğan’ın kendisini Kemalizm’den uzaklaştırmak için kullandığı bir araçtır” dedi.

Orhan Pamuk: “Erdoğan gidiyor, bundan eminim”

Orhan Pamuk da ”Edhem’le aynı fikirdeyim. Sorun İslam değil ama Erdoğan bunu çok başarılı bir biçimde kullandı. Çok başarılı bir politikacı. Güç elde etmek için İslam’ı kullandı. Sorunlarımızın özü İslam değil, otoriterlik. Türkiye’nin komşusu Rusya’da demokrasi çok daha az. Onların İslam gibi bir sorunu var mı? İslam’la hiçbir ilgisi yok demem, ama Erdoğan İslam’ı kullandı, tıpkı Avrupa’daki Hıristiyan Demokratlar ya da muhafazalar partiler gibi. Hatta Erdoğan en başında Avrupa hakkında çok olumluydu çünkü Avrupa müdahalesi olmasaydı Türkiye’de hapse atacaklardı. Ne zaman gücü tamamen ele geçirdi, ve kendisine çeşitli yollardan direniş başladı, Avrupa’dan direniş ya da askeri darbe gibi, Erdoğan demokrasiyi sıkmaya başladı, hatta tamamen bitirdi. Sandık başına gidip oy atmak dışında burada başka demokrasi kalmadı. Neden? Bunu unutmayın. Ben Türkiye’den yeni geldim. Popülaritesi düşüyor. Taksi sürücüleri, herkes konuşuyor kim başa gelecek diye. Yönetici elit, İslami elit kesim sandığa saygı gösterecek mi, izin verecek mi? Eğer seçime saygı gösterirlerse, iktidardan gidiyorlar, ben bundan eminim” diye konuştu.

Seyfettin Gürsel: “Daha realist olmak gerekirdi”

Bahçeşehir Üniversitesi ekonomistlerinden Prof. Seyfettin Gürsel de “Hepimiz demokrasi mücadelesi için AB’ye girişi destekledik. Elbette kolay yada garanti olmadığını biliyordum. AB’ye girerek, sadece demokrasi, hukuk devleti, bireysel özgürlükler değil, ekonomik açıdan da pek çok sorun çözülecekti. Ermeni soykırımı sorunu, Kürt sorunu, demokrasi sorunu üzerine düşünmeyecektik. Hepsi birden çözülecekti. Halbuki Avrupa’ya demokrasi gökten inmedi, yüzyıllarca demokrasi mücadelesi verdi ama biz bedel ödemeden demokratik bir yönetime kavuşacaktık. Hem de ekonomik açıdan da önemli bir ilerleme olacaktı. Özetle, AB’nin norm, kural ve yasalarını her alanda uygulayarak, Türkiye’yi bedel ödemeden çok ileri bir noktaya taşıyacaktık. Daha realist olmak gerekirdi. Özellikle Euro tek para gibi konularda, daha dikkatli olmak lazımdı. Şimdi bizim hayal kırıklığımız, evet yanıldık, çok basit bir dille, yanıldık, bunu söylemek lazım” diye konuştu.

[UHA Haber Ajansı, 05 Ekim 2021] 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.