enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
00:49 Türkiye-ABD ilişkilerinde Pinpon Diplomasisi: F-35’ten vize krizine gidip gelen 
00:42 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bugün Almanya’yı ziyaret edecek. Fidan, Berlin’de Türk toplumu temsilcileri ve iş insanlarıyla buluşacak
00:31 CHP İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir İntibak Yasasını Meclis Gündemine Taşıdı
00:28 Bakan Tunç: Casusluk soruşturmasında BAE vatandaşı şüpheli yok
00:18 Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo Diyanet İşleri Başkanı Arpaguş’u ziyaret etti
01:03 Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kadına şiddet, insanlığa ihanettir!
00:42 Türkiye’nin Gazze’de barış sürecine liderlik etmesi, İsrail’in bölgesel hesaplarını zorluyor…
00:41 Soykırımcı İsrail’den yeni skandal: Yargısız idam
00:32 11. Yargı Paketi bugün Meclis’e sunulacak
00:23 Spekülatif fiyat hareketlerinin önüne geçiliyor…
00:09 Siyasi dalgalanmalara ve yaptırımlara rağmen, İran – Türkiye arasındaki ticaret son yirmi yıldır artış trendinde…
22:11 Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nce bu geceden itibaren Serbest Rota Hava Sahası uygulamaya başlayacak…
19:31 Okuma kültürü – Okuma alışkanlığı 
00:58 Katil İsrail şiddetin neticesinde son 2 yılda Filistin topraklarında 33 bin kadın ve kız çocuğu hayatını kaybetti…
00:57 MHP Genel Başkanı Bahçeli: Heyetin, İmralı ziyareti tarihi bir gelişmedir
00:47 MSB: Kadına yönelik şiddetle mücadelede 1 milyonu aşkın personele eğitim verdik
00:46 Yeni bir araştırma: Z kuşağının şifre tercihleri dedelerinden daha kötü
00:46 Bakan Göktaş: Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi en üst seviyede sürdüreceğiz
00:41 Yeni Zelanda 2050’ye kadar 2.5 milyon kediyi öldürecek
00:40 Kandil mi İmralı mı? 27 Şubat Çağrısının Güç Dengelerine Etkisi
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Kemalistlerin Bozulan Kimyası

Kemalistlerin Bozulan Kimyası
1 Eylül 2021
968
A+
A-

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece resmi ideolojisi olarak değil, modernlik projesi olarak da işlev görür. Beyaz Türklerin, endişeli modernlerin, modernist Türklerin yaşam rehberine, doğru-yanlış cetveline dönüşür.

***

Kemalizm, doğduğu günden bugüne kendisini bir tür “yerlilik arayışı” olarak takdim eder. Yerlilikten ne anlaşıldığı dönemin koşullarına bağlı olarak değişse de, Kemalizm her daim bir “millilik” vurgusuyla öner çıkar. Recep Peker’in konuşmalarından İlhan Selçuk’un yazılarına kadar hemen her zeminde kendisini “Misak-ı Milli”nin çıkarlarının yegâne temsilcisi olarak sunar. 1930’ların Kemalistleri de 2000’lerin Kemalistleri de, kendileri dışındaki bütün ideolojik pozisyonları “yabancı” ve “zararlı” addeder. Bununla birlikte Kemalizm özünde Batıcı bir siyasi tahayyüle dayanır. Kendisini Batı’dan ayrıştırmaya, özerk bir varlık alanı inşa etmeye çalışsa da Türkiye’nin sorunlarının çözümünü Batı modelinin uyarlanmasında görür. Her ne kadar “teknik bir uyarlama stratejisi”nden yana olsa da, Batı’ya duyduğu hayranlık buna engel olur. Batı modeli, gündelik hayattan politikaya, ekonomiden kültüre farklı sahalarda yeniden üretilir.

Bu yönüyle Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece resmi ideolojisi olarak değil, modernlik projesi olarak da işlev görür. “Beyaz Türkler”in, “endişeli modernler”in, “modernist Türkler”in yaşam rehberine, doğru-yanlış cetveline dönüşür. Siyaset, ekonomi, toplum, kültür, sanat, eğitim vb. alanlar kötüden iyiye doğru bir dönüşüm yaşayan ya da yaşaması gereken, iyilik ve kötülük güçleri arasında bir mücadelenin olduğu alanlar olarak görülür. Bizden olanlar ve olmayanlar ayrımı son derece net bir biçimde yapılır.

* * *

Kemalizm, kendi tarihinde birçok ciddi sarsıntıyla karşı karşıya kalsa da, en büyük travmayı 2002 sonrasında AK Parti iktidarı ile birlikte yaşadı. AK Parti, Kemalistleri ciddi çelişkilere düçar etti. Her şeyden önce Kemalistler zihinsel netliklerini yitirmeye başladılar.

Bugün Kemalistlerin, yıllarca iç düşman olarak gördükleri “irtica” ve “bölücülük” karşısında aldığı tutum, bu kafa karşılıklığını açıkça ortaya koyuyor. Kemalistler, bu tehditleri, 1930’larda ve 1990’larda yorumladıkları şekliyle bir özgüven psikolojisi içerisinde yorumlamaktan mahrum durumdalar. Her iki dönemde de Kemalistler, bölücülük ve irticayı “iç tehdit” olarak görüyor ve bu iki unsuru birlikte değerlendiriyordu. “Beyaz” ve “Türk” olmayı mümkün kılan şey, “Kürt”(çü) ve “İslam”(cı) aktörleri birlikte ötekileştirebilme kapasitesiydi. Bölücülük ve irtica tehditlerinin bir arada değerlendirilmesi ve söylemsel olarak aynı zeminde ötekileştirilmeleri Kemalistlere son derece geniş bir hareket alanı sağladı. “Bölücü”lerin ve “mürteci”lerin aynı mahiyette görülmeleri, Kemalistlere bir siyasal meşruiyet sahası açtı. Kemalist devletin 1990’larda uyguladığı kaba kuvvet, irtica ve bölücülük düşmanlarının bir aradalığı algısıyla sağlanabildi. Böylelikle birinin görünmez hale geldiği dönemde diğeri görünür hale getirilebiliyor rejimin tehdit altında olduğu algısı her daim canlı tutulabiliyordu.

1996 yılının son MGK toplantısında Oramiral Güven Erkaya’nın şu ifadeleri 28 Şubat darbesine giden yolun taşlarını döşemişti: ‘‘Bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyen PKK gibi aşırı dinciler de Türkiye için büyük bir tehlike yaratmaktadırlar. İran’daki İslam devriminden esinlenerek Türkiye’de bir Türk-İslam cumhuriyeti, bir İslam devleti kurma eğilimleri var. Bu eğilim, üstelik belli bir partinin temsilcilerinin temel hedefi haline gelmiştir. Milli Güvenlik Kurulu, bu durumda irtica tehlikesini incelemeye almalıdır.” Bu da 1990’larda Hürriyet gazetesinde yapılan bir haber örneği: “Erbakan’ın yakın dostu Şeyh Osman’ın örgütü ile Barzani’ye düşman olan yeğeni Şeyh Ahdam Barzani’nin birlikleri, Kuzey Irak’ta PKK’nın yanında Mehmetçiğe karşı savaşıyor. PKK militanlarıyla omuz omuza çatışmalara katılan şeriatçı gruplar peşmerge karakollarına da saldırdı.”

1990’ların dünyası böyleydi. Kemalist hegemonyayı mümkün kılan bu hayali ittifak varsayımıydı. Fakat ne zamanki ötekileştirilen unsurlardan bir tanesi, meşru bir yolla ülkedeki egemenlik ilişkilerini kendi lehine şekillendirdi işte o vakit Kemalistler söylemsel bir boşluğa yuvarlandılar.

Ne var ki Kemalistler, zihinsel netliklerini yitirseler de sınıfsal ve kültürel kaygıları nedeniyle inat etmeye devam ediyorlar. Bir bastırma politikası uyguluyorlar. Bu bastırma politikasının izlerini Kemalistlerin etkili olduğu medya organlarında açıkça görebiliyoruz.

O nedenledir ki, yıllar yılı “bölücü terör örgütü” karşıtı yayın yapan kuruluşlar Kobani eylemlerinden bu yana PKK’nın söylemleriyle örtüşen yayınlar yapabiliyorlar. Bu bir yabancılaşma mı, yoksa siyasal bir sıkışma hali mi?

[Akşam, 18 Kasım 2014]; [Güncelleme 01 Eylül 2021]

[UHA Haber Ajansı, 01 Eylül 2021]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.