İsrail’in Gazze’de insani yardımı kendi denetimine alma çabası, ABD’nin siyasi ve ekonomik desteğiyle birlikte işgalin kalıcılaştırılması ve uluslararası hukuki denetimin bertaraf edilmesi yönünde stratejik bir adım olarak öne çıkmaktadır.

Kadir ÜSTÜN, SETA Washington D.C. Koordinatörü
İki aydır İsrail’in Gazze’ye yardım girişine izin vermemesi, ancak felaket olarak tanımlanabilecek insani durumu daha da kötüleştirdi. Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması için bastıran uluslararası yardım kuruluşları, bu hafta İsrail’in açıkladığı planı reddettiler. İsrail kabinesi Gazze’yi işgal edip süresiz kontrol etme kararı alarak, insani yardımı da birkaç bölgede merkezileştirerek dağıtma planı açıkladı. Yardım dağıtılmasında Amerikalı özel güvenlik şirketlerinin kullanılacağı basına yansıyan detaylar arasında yer alıyor. Bu da Trump’ın insanların açlıktan öldüğü Gazze’ye yardım göndermek istedikleri şeklindeki sözlerinin arkasında İsrail’in planının olduğuna işaret ediyor. Daha önce Gazze’yi devralmaktan bahseden Trump’ın Amerikan özel firmalarının kazanç sağlayacağı bir formüle ikna olduğu anlaşılıyor. Netanyahu Gazze’yi işgal ve insani yardımı İsrail kontrolü altına alma planına Amerikan şirketlerini dahil ederek Trump’ın desteğini almaya çalışıyor.
Ateşkes Kalıcı Olmadı
İsrail’le Hamas arasında varılan üç aşamalı ateşkes anlaşması, Trump’ın baskısı sonucunda Netanyahu tarafından kendisine adeta siyasi bir hediye olması bağlamında sağlanmıştı. Anlaşmanın ilk aşamasında esir takası, ikinci aşamasında ise İsrail ordusunun Gazze’den çekilmesi maddeleri öne çıkıyordu. Netanyahu hükümetinin ikinci aşamaya geçmeye niyetli olmadığı daha ilk aşamadaki esir takası sürecinden belliydi. Sürekli yeni şartlar öne süren ve Gazze’yi bombalamaya devam eden İsrail hem ordusunu dinlendiriyor hem de baskıya devam ediyordu. Hamas’tan kayıtsız şartsız teslim olmasını talep etmesi de zaten ateşkesi kalıcı hale getirme niyeti olmadığını gösteriyordu.
İsrail’in bu stratejisine rağmen birkaç aylık şiddetin görece azaldığı dönemde, yetersiz de olsa insani yardım girişi sağlanmıştı. Ancak şubat ayı sonu itibariyle İsrail’in bütün rehinelerin şartsız bırakılmasını dayatması sonucu ikinci aşamaya geçilemeyince son iki aydır Gazze’ye insani yardım girişi mümkün olmadı. Uluslararası yardım kuruluşları da bir süredir yoğun bir baskı uygulayarak bunu gündeme getiriyorlar. Gazze’deki ablukayı kırma niyetindeki bir geminin Malta açıklarında SİHA’lar tarafından vurulması da İsrail’in uluslararası baskılara askeri cevap vermekten kaçınmayacağı mesajını taşıyordu. Ateşkesin kalıcı olmaması için elinden geleni yapan Netanyahu hükümeti, şimdi de uluslararası yardımların ancak kendi kontrolünde ulaştırılabileceği bir formül üretmeye çalışıyor.
İnsani Yardımın Silahlaştırılması
Uluslararası insani yardım kuruluşlarının ortak bir bildiriyle İsrail’in yardımı kontrol altına alma çabasına karşı çıkması, insani yardımın bir silah olarak kullanılması kaygısı taşıyor. Ayrıca savaşa taraf olan İsrail’in insani yardımı kontrol etmesi, bu yardımın tarafsız biçimde ihtiyacı olan kitlelere ulaşmasını imkânsız kılacak bir plan olarak öne çıkıyor. İsrail’in hem işgalci güç hem de insani yardım dağıtan otorite haline gelmesi, insani yardımın Gazzelilere karşı savaş taktiği olarak kullanılmasının kabul edilmesi anlamına gelecek. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Netanyahu ve Gallant’a karşı çıkardığı tutuklama kararına temel teşkil eden kritik suçlama açlığın bir savaş taktiği olarak kullanılmasına dayanıyor. İsrail’in Gazze’nin işgalini ve insani yardımı silah olarak kullanmayı Trump’ın da desteğiyle normal hale getirmeye çalıştığı açık.
Foreign Affairs’de Boyd van Dijk imzasıyla yayınlanan yazıya göre, UCM’nin İsrail’i aç bırakmayı bir savaş taktiği olarak kullanmasını savaş suçu olarak davalaştırmasının legal dayanağı olsa da başarılı bir biçimde davalaştırılmış pek bir örneği yok. ‘Niyet’ ispatının güçlüğü ve aç bırakmanın savaşlarda yakın zamana kadar kabul edilir bir taktik olarak kullanılması, bu suçlama üzerinden kovuşturmayı zorlaştırıyor. Avrupa’nın da UCM’ye bu davada güçlü bir siyasi destek vermediği göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in uluslararası baskıdan çok da çekinmemesi normal hale geliyor. Dijk’e göre bu davanın kaderi, uluslararası hukukun işlevsiz ve etkisiz hale gelip gelmeyeceğinin önemli bir testi olarak öne çıkıyor. Batı’nın İsrail’e pas veren çifte standardı karşısında davaya dahil olan Güney Afrika ve Türkiye gibi devletlerin uluslararası hukuka çıkması davanın profilini yükseltti ancak UCM’ye daha fazla siyasi destek verilmesi şart.
İsrail’in uluslararası hukuk ve insani yardım kuruluşlarının baskıları karşısında en büyük güvencesi hep Washington oldu. Netanyahu, ateşkes sağlanması konusunda siyasi hediye verdiği Trump’tan Suriye’de ‘makul olması’ gerektiğini duyunca Amerika’yı yanında tutmak için yeni formüller üretmeye devam ediyor. Gazze’deki insani yardım dağıtımına Amerika’nın da dahil olacağı fikri, Trump’a ‘Hamas’ın zulmünden’ dolayı açlıkla mücadele eden Gazze halkına karşı insaf gösterme fırsatı vermiş oluyor. Gazze’yi Filistinlilerden boşaltıp Ortadoğu’nun Riviera’sı yapma planından bu günlerde pek bahsetmeyen Trump, şimdilik Amerikan firmalarının kazanç sağlama potansiyelinden memnun olsa gerek. Ancak bu şekilde Amerika’nın Gazze’deki İsrail işgalinin kalıcı hale gelmesine alet olması, Trump’ın Ortadoğu’dan çekilme çabasına ters düşecektir. Amerikan askerleri yerine özel güvenlik firmalarının müdahil olması, sahada Amerikan çıkarlarının varlığı ve Trump’ın da bu çıkarları koruma mecburiyetini beraberinde getirecektir. Netanyahu’nun amacı tam da bu şekilde Amerikan desteğini kalıcı kılarak İsrail’in işgalini sürekli kılmak olsa gerek.