* Avrupa Birliği’nin Türkiye eski raportörü Kati Piri’nin, bir Kürt merkezini ziyaretinden sonra yapmış olduğu “Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümünden geçiyor” açıklaması ve seçim programına eklemesi, seçmende ters tepki yaratmış olabilir.
* Hollanda seçimlerinde, Demokrat’66 Partisi birinci parti oldu. İşçi Partisi oy kaybetti ve siyasi lider istifa etti. Dilan Yeşilgöz’ün partisi beklenenden çok oy alınca bütün gece dans etti.
* Seçimlerde ‘Merkez’in geri dönüşünü ve Türkler açısından sonuçlarını bu analizimde bulacaksınız.
(Haberin Holladacasını en altta bulacaksınız.
Nederlandse versie staat onderaan)
UHA / İnternational News Agency
İ
lhan KARAÇAY’ın analizi:
HOLLANDA, 31 EKİM 2025
Değerli Okurlarım,
Hollanda’da Çarşamba günü yapılan genel seçimlerdeki gelişmeleri anlatmaya başlamadan önce, sizler önemli ve ilginç bir hususu açıklamak istiyorum.
Konu: Kati Piri’nin, seçim arifesinde yaptığı bir ziyaret ve açıklaması:
KATI PİRİ’NİN SÖZLERİ SEÇİMİ NASIL ETKİLEDİ? HOLLANDA HALKI “KENDİ DERTLERİMİZ VARKEN NEDEN TÜRKİYE?” DEDİ
Hollanda’da yapılan Çarşamba günkü genel seçimler, bir yönüyle iç meselelerin ağırlığını, bir yönüyle de dış konulara gösterilen sabrın sınırını ortaya koydu. Bu seçimlerde özellikle GroenLinks ve PvdA ittifakının beklenenden düşük oy almasının ardında birçok neden var. Ama bunlardan biri, belki de fazla konuşulmayan, ancak seçmen psikolojisinde derin etki yaratan bir detay: Kati Piri’nin Türkiye üzerine yaptığı açıklamalar.
Kati Piri, Türkiye’yi yakından izleyen, hatta Türkiye raporlarıyla tanınan bir siyasetçidir. Ancak bu kez yaptığı açıklamalar, Hollanda’nın seçim atmosferinde farklı bir yankı buldu. Seçimden kısa süre önce, İşçi Partisi programına, “Türkiye’deki insan hakları ihlalleri” ve “Kürt sorununun çözümüne katkı” gibi maddelere vurgu yapılması, Hollandalı seçmen için fazla dış odaklı bir duruş olarak algılandı.
Seçmen “bizim gündemimiz Türkiye değil, ev kiraları, enerji faturaları, sağlık bekleme süreleri” dedi. Üstelik sadece Hollandalı seçmen değil, Türk kökenli seçmenler de bu tutuma tepki gösterdi. Bazı seçmenler, “Biz burada ayrımcılıkla mücadele ederken, partimiz Türkiye’nin iç işlerini seçim programına koyuyor” diyerek uzaklaştı.
TÜRK SEÇMENİN SESSİZ TEPKİSİ
Hollanda’daki Türk toplumu uzun zamandır siyasetin içinde. Ancak bu toplumun öncelikleri nettir: eşit temsil, konut, eğitim, iş ve saygı.
Kati Piri’nin çıkışı, bu alanlarla hiçbir ilgisi olmayan bir tartışmayı gündeme taşıdı. Bazı Türk seçmenler bunu “Türkiye’ye üstten bakan bir yaklaşım” olarak yorumladı. Bu hissiyat küçük bir azınlıkla sınırlı kalmadı, partinin göçmen kökenli seçmen tabanında gözle görülür bir rahatsızlık oluşturdu.
Seçim sonuçlarına bakıldığında GL–PvdA’nın büyük şehirlerde, özellikle de Türk nüfusun yoğun olduğu Amsterdam, Rotterdam ve Utrecht gibi yerlerde beklenenden az oy aldığı dikkat çekiyor.
Bu durum, elbette tek başına Kati Piri’nin sözleriyle açıklanamaz. Ama bu sözlerin “parti algısına zarar veren” bir etken olduğu açık. Çünkü seçmen, ekonomik sıkıntılar içindeyken kendi hayatına dokunmayan bir dış politika söylemini gereksiz buldu.
HALKIN MESAJI: ÖNCE HOLLANDA’YI DÜZELTİN
Seçmen psikolojisi her ülkede benzer işler. İnsanlar oy verirken önce kendi sofrasına, kendi faturasına, kendi güvenliğine bakar. Kati Piri ve partisi, belki de iyi niyetle, demokrasi vurgusu yaparken, bu basit gerçeği gözden kaçırdı. Seçmen, “Türkiye’deki sorunlarla uğraşmak iyi bir şey olabilir ama bizim sorunlarımız çözülmeden olmaz” dedi.
Hollanda halkı, kendi ülkesindeki tıkanmalara çözüm arıyor. Bu yüzden de bu tür dış politika çıkışlarını, özellikle de başka ülkelerin iç işlerine dair beyanları “öncelik sapması” olarak görüyor. Sonuçta oylar, içe dönük vaatler veren D66 ve VVD gibi partilere kaydı.
NİYET DOĞRUYDU AMA ZAMANLAMA YANLIŞTI
Kati Piri’nin çıkışları kötü niyetli değildi. Ama zamanlama siyasette her şeydir. Seçmen, yangın evindeyken başkasının evini konuşan bir siyasetçiyi dinlemek istemez. İşçi Partisi bu seçimde tam da bu duvara çarptı. D66 ve VVD’nin başarılarında halkın “önce kendi ülkemin sorunları” diyen yaklaşımı belirleyici oldu.
Bu olaydan çıkarılacak ders şudur: Uluslararası dayanışma güzeldir, insan hakları savunusu değerlidir ama siyasetin temel görevi, önce kendi vatandaşının sofrasını, çatısını ve geleceğini güvenceye almaktır. Hollanda seçmeni bu gerçeği sandıkta bir kez daha hatırlattı. “Siyaset, komşunun derdini konuşmadan önce kendi evinin çatısını onarmayı bilmelidir.”
Değerli Okurlarım, Kati Piri haberini seçimden bir gün önce yazmıştım ama yayınlamamıştım. ‘En iyisi seçim sonuçlarını beklemek’ diye düşünmüştüm. İşte seçim öncesi yazdığım Kati Piri haberi:
KATİ PİRİ: TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMESİ KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDEN GEÇİYOR
LAHEY – Hollanda’da bugün yapılacak erken genel seçimler öncesinde, GroenLinks–PvdA milletvekili ve Avrupa Parlamentosu’nun eski Türkiye raportörü Kati Piri, hafta sonu Lahey’de Kürt toplumu mensuplarıyla düzenlenen bir kahvaltı buluşmasında konuştu. Piri, sağ partilerin iktidara gelmesi halinde ortaya çıkabilecek olumsuzluklara dikkat çekti ve “Kürtlerin anadilde eğitim ve kültürel haklar mücadelesinde birlikte mücadele edeceğiz” dedi.
Piri, partisinin seçim programına “Kürt sorununun barışçıl çözümünün gerekliliği” ifadesini dahil ettiklerini vurgulayarak, “Bu meselenin Avrupa siyaseti açısından da büyük önem taşıdığına inanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Daha önce Amed ve Mardin’i ziyaret ettiğini hatırlatan Piri, “O yerlerin etkisinden hâlâ çıkamadım, kalbimi orada bıraktım” sözleriyle duygularını ifade etti. Türkiye’deki barış görüşmelerine de değinen Piri, “Sürecin başında karamsardım ama şimdi yeniden umutluyum. Türkiye’nin demokratikleşmeye giden yolu, Kürt sorununun çözümünden geçiyor” dedi.
Bu buluşma haberini ilk geçenler Kürt basını kaynakları oldu. Koerdisch Nieuws’un Hollandaca haberinde aynı içerik, kısa bir video bağlantısıyla birlikte yer alıyor. Ev sahibi kurum ve katılımcı listesi kaynaklarda belirtilmiyor.
KATİ PİRİ NE AMAÇLADI, NE SÖYLEMEK İSTEDİ?
Kati Piri’nin bu çıkışı, yalnızca bir seçim konuşması değil, aynı zamanda uzun yıllardır sürdürdüğü insan hakları vurgusunun bir devamı olarak görülüyor. Piri, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde daima demokrasi, ifade özgürlüğü ve azınlık hakları konularına dikkat çekti. Bu nedenle, Türkiye hükümetlerini eleştirdiği için demokrat ve milliyetçi çevrelerde pek sevilmez.
Ancak Piri’nin duruşu her zaman tek yönlü olmamıştır. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye raportörü olarak görev yaptığı dönemde, Bulgaristan’ın ülkesinden geçen Türk vatandaşlarına zorluk çıkardığı yönündeki şikayetler üzerine bölgeye gidip incelemeler yapmış, ardından Bulgar makamlarını uyarmıştı. Bu davranışı, Türk kamuoyunda olumlu yankı bulmuştu. Ben de o dönemde bu tavrı destekleyen bir haber yayımlamış, ardından Kati Piri’den bir teşekkür e-postası almıştım. Bu yazı ilhankaracay.com arşivinde yer almaktadır.
Bugün ise Piri, Türkiye’nin iç meseleleri arasında yer alan Kürt konusuna odaklanarak, bu konuda insan hakları temelli açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalar, birçok çevrede Türkiye’nin iç işlerine müdahale olarak değerlendiriliyor.
….VE HOLLANDA SEÇİMLERİ
Hollanda Çarşamba günü, yani 29 Ekim 2025 günü sandık başına gitti ve yeni bir siyasi dönemin kapısını araladı. Sandıktan çıkan ilk tablo şunu söyledi: Toplum aşırılıkların yorduğu yılların ardından artık çözüm ve uzlaşı istiyor. Çıkış anketleri ve gece boyu gelen geçici sayımlar, küçük farklarla da olsa merkezde duran partilerin yeniden güç kazandığını gösterdi. Democraten 66 yani D66 27 sandalye ile birinci parti konumuna yükseldi ve Partij voor de Vrijheid yani PVV 25 sandalye ile ikinci sırada kaldı. Algemeen Nederlands Persbureau ANP, ilk değerlendirmelerinde D66 ile PVV arasında 26 ve 26 olasılığından söz etti ve resmi sonuçların bir iki sandalye oynayabileceğini belirtti. Bu sonuç ortak bir duyguyu ortaya koydu. Hollanda, gerilimle değil akılla, itiş kakışla değil müzakere ile yola devam etmek istiyor. Seçmen bu kez iklime, ekonomiye, konuta ve eğitimdeki eşitsizliklere odaklandı ve bunu da siyasetçilere net biçimde anlattı. Bu haber, o mesajın bütün ayrıntılarını, partilerin vaatlerini ve Türk kökenli vatandaşlarımız açısından doğuracağı sonuçları bir arada anlatıyor.
SEÇİMİN KISA ÖZETİ VE RAKAMLAR
Seçimin gecesinde yayınlanan ilk projeksiyonlara göre, D66 yirmi yedi sandalyeye ulaştı ve birinci oldu. PVV yirmi beş civarında kaldı. ANP daha sonra iki parti için de yirmi altı sandalyelik bir denge ihtimaline dikkat çekti ve bu yüzden resmi rakamlar gelene kadar tabloyu ihtiyatla okumak gerektiğini belirtti. Dilan Yeşilgöz’ün siyasi liderliğini yaptığı VVD, yirmi üç sandalye ile üçüncü sıraya yerleşti. Sol blokun ortak listesi olan GroenLinks ve PvdA, yirmi sandalyede kaldı. DENK ise küçük ama anlamlı varlığını korudu ve azınlıkların sesi olmaya devam edeceğini gösterdi. Bu tablo koalisyon pazarlıklarının zor olacağını ama aynı zamanda geniş bir uzlaşı penceresi sunduğunu anlatıyor. Merkez sağ ve merkez liberal çizgi ile sosyal demokrat ve yeşil çizginin farklı kombinasyonlarla bir araya gelmesi mümkün. Aşırı sağın tek başına ülkeyi yönetme imkanı görünmüyor ve bu da Meclis aritmetiğinde ortak aklın payını büyütüyor.
D66 – YÜKSELİŞİN NEDENLERİ VE YÖNETEBİLİR ÇÖZÜM ARAYIŞI
D66 bu seçimin açık galibi oldu çünkü seçmenle aynı dili konuştu. Parti aylardır konut sıkıntısını, eğitimdeki yıpranmayı ve kamu hizmetlerinin ağır işlemesini merkeze aldı. Kampanyada verilen sözler uçuk kaçık değildi ve uygulanabilir adımlar içeriyordu. D66 sosyal konut stokunu büyütmeyi, öğrenciler için burs ve staj köprülerini güçlendirmeyi ve belediyelerle birlikte mahalle bazlı eşitlik programlarını devreye sokmayı vaat etti. D66 yıllarca elit bir parti olmakla eleştirildi. Bu seçimde ise mahallelere indi ve halkla kurduğu temas sayesinde yeni bir görüntü verdi. Genç lider Rob Jetten’in açık üslubu etkili oldu ve tartışmalarda kullandığı sade anlatım güven verdi. Seçim gecesi sonuçlar netleşirken parti merkezinden yükselen sevinç sadece bir başarının sevinci değildi. Aynı zamanda problem çözen bir siyasetin geri dönüşüne duyulan özlemin dışa vurumuydu.
D66’nin gücü liberal özgürlükleri sosyal adaletle yan yana koyabilmesinden geliyor. Ne sadece piyasa dili konuşuyor ne de sadece devletin sırtına yük bindiren vaatler sıralıyor. Bu dengeyi koruması halinde koalisyon masasında çekim gücü yüksek bir ortak olmaya devam edecek.
PVV – SERT DİLİN SINIRI VE MUHALEFETTE KALMA İHTİMALİ
Geert Wilders’in partisi PVV bu seçimde ikinci sırada kalsa da beklentilerin uzağında kaldı. Bir önceki dönemde yakalanan rüzgâr bu kez esmedi. PVV’nin kampanyası yine göç ve sığınma başlıklarında sert bir çizgi izledi. Ancak seçmen günlük hayatın yükünü hissetti ve enflasyon, kiralar, sağlık sıraları gibi somut meselelerde çözüm duymak istedi. PVV’nin önündeki en büyük engel koalisyon yalnızlığıdır. Ana akım partilerin büyük bölümü PVV ile hükümet kurmak istemediğini açık biçimde söylüyor. Bu tablo matematikte PVV’yi muhalefete doğru iter. Seçmen de bunu görüyor ve oy verirken sadece tepki duygusuyla değil yönetebilirlik hesabıyla hareket ediyor.
Wilders seçim akşamı yine sert konuştu ama yüzündeki ifade tek başına iktidar ihtimalinin güç olmadığını kabul eden bir ifadenin izlerini taşıyordu. Kısacası PVV bu Meclis’te var olacak, gündemi zorlayacak, bazı tartışmaları sertleştirecek ama ülkeyi yönetme masasında başrolü alma şansı zayıf görünüyor.
VVD – DİLAN YEŞİLGÖZ İLE MERKEZ SAĞIN YENİ YOLU
VVD bu seçimde üçüncü sıraya yerleşti ve kayıplarını durdurdu. Bu toparlanmanın merkezinde Dilan Yeşilgöz vardır. Kendisinin açık ve güven veren tavrı, partiye yeni bir nefes kattı. Aşırı sağ ile sınır çizmesi, güvenlik ve özgürlük arasındaki dengeyi aynı cümlede kurması dikkat çekti.
VVD’nin vaatleri ekonomiye ve günlük hayata odaklandı. Küçük işletmeler için bürokrasinin azaltılması, gelir vergisinde adil bir düzen, enerji faturalarında öngörülebilirlik ve istihdamın teşviki gibi somut başlıklar öne çıktı. Bu dil, merkezde duran ve risk görmek istemeyen seçmen için güvenli bir liman etkisi yarattı.
Yeşilgöz’ün, ülkenin en köklü sağ partisini yönetmesi ayrı bir sembolik anlam taşıyor. Bu durum hem göçmen kökenli gençlere ilham veriyor hem de siyasetin kapsayıcı yüzünü güçlendiriyor. VVD bu çizgiyle koalisyon masasında kilit parti konumundadır ve D66 ile birlikte kurulacak formüllerde ağırlık merkezi olma potansiyeline sahiptir.
GL/PVDA – TİMMERMANS SONRASI SOLUN YENİDEN ARAYIŞI
GroenLinks ve PvdA’nın ortak listesi seçimde beklenen sıçramayı yapamadı ve yirmi sandalyede kaldı. Lider Frans Timmermans sonuçların ardından istifasını açıkladı ve böylece parti içinde yeni bir sayfa açıldı. Sol blok güçlü ideallerin sahibi ama bu seçimde halk günlük dertlere çare duymak istedi. İklim ve sosyal adalet elbette önemlidir ama seçmen bir yandan da kirasını, enerji faturasını ve hastane randevusunu düşünüyor. GL ve PvdA bu acil gündemi ikna edici bir hız planına dönüştüremedi. İstifanın ardından partide genç kuşaktan isimler daha yerelci, daha pratik bir sosyal demokrasi öneriyor. Belediyelerle yakın çalışan ve mahalle ölçeğinde somut sonuç üreten bir sol siyaset Hollanda’da yeniden karşılık bulabilir. Bu arayış, bir sonraki seçimlere kadar solun kendisini tazeleme fırsatıdır.
DENK – AZINLIK POLİTİKALARININ VAZGEÇİLMEZ AKTÖRÜ
DENK az sayıda sandalye ile Meclis’te yer alsa da sembolik ve pratik etkisi büyüktür. Partinin varlığı azınlıkların ve göçmen kökenli yurttaşların sesinin doğrudan duyulmasını sağlar. Bu seçimde kampanya dili ayrımcılıkla mücadeleye, eğitimde eşitliğe ve nefret suçlarının takip edilmesine odaklandı.
DENK’in gücü şehirlerdeki örgütlü ağlarından geliyor. Türk ve Fas kökenli seçmenler özellikle büyük şehirlerde partinin bel kemiğidir. Kampanyada mahalle buluşmaları ve yüz yüze temas yöntemleri etkili biçimde kullanıldı. Önümüzdeki pazarlık sürecinde DENK’in doğrudan koalisyon ortağı olması beklenmeyebilir ama yasama süreçlerinde belirli dosyalarda destek arayan büyük partilerle çalışarak somut kazanımlar elde etmesi mümkündür. Bu kazanımlar belediyelerde eşit hizmet, gençlere staj ve işe giriş köprüleri ve kamu kurumlarında ayrımcılığın izlenmesi gibi alanlarda görülebilir.
TÜRK KÖKENLİ SEÇMEN – TARİHSEL ARKA PLAN VE BU SEÇİMİN DERSLERİ
Hollanda’daki Türk kökenli toplumun siyasal hikâyesi, işçi göçünün ilk yıllarına uzanır. İlk kuşak siyasete mesafeli durdu. İkinci kuşak yerel seçimlerde oy kullanmanın önemini fark etti. Üçüncü kuşak ise artık kampanyaların içinde yer alıyor ve aday çıkartıyor. Bugün geldiğimiz noktada Türk kökenli seçmen kendisini bu ülkenin sahibi gibi hissediyor ve sandığa bu bilinçle gidiyor.
Bu seçimde Türk kökenli seçmenin üç önceliği vardı. Birincisi konut ve kira meselesi. Büyük şehirlerde gençler ev bulmakta zorlanıyor. İkincisi eğitimde eşitlik. Çocukların iyi okullara erişimi, staj ve işe geçiş köprüleri ailelerin en büyük gündemidir. Üçüncüsü ise ayrımcılıkla mücadele ve günlük hayatta saygı görme talebidir. Aşırı sağın görece gerilemesi bu toplulukta bir rahatlama duygusu yarattı. İnsanlar artık korku diliyle değil çözüm diliyle konuşmak istiyor. Bu yüzden stratejik oy davranışı güçlendi ve merkez partilere yönelim arttı. Yine de DENK gibi partiler kimliğe saygı ve eşit temsil konusunda vazgeçilmez bir adres olmayı sürdürdü.
Türk kökenli gençler arasında görülmeye başlayan bir başka eğilim de partiler üstü aday desteğidir. Genç seçmen adayın karakterine, mahalleye yaptığı işe ve gerçek hayattaki emeğine bakarak karar veriyor. Bu yaklaşım Hollanda demokrasisini güçlendiriyor ve siyasetçileri daha çok çalışmaya zorluyor.
KOALİSYON MASASINDAKİ FORMÜLLER VE MUHTEMEL YÖNETİM HARİTASI
Seçim sonrası gündemin ilk maddesi koalisyon pazarlıklarıdır. Meclis aritmetiği birkaç olası yönetim formülünü öne çıkarıyor. Birinci ihtimal D66 ve VVD ve CDA ekseninde bir merkez hükümetidir. Bu formül ekonomide istikrar ve konutta hız sağlayabilir. İkinci ihtimal D66 ve GL ve PvdA ve Volt desteği ile ilerici bir bloktur. Bu formül sosyal politikalarda daha iddialı olabilir. Üçüncü ihtimal ise geniş tabanlı bir uzlaşıdır ve krizlere karşı daha dayanıklı bir kabine fikrini taşır. Hangi formül kurulursa kurulsun ilk yüz günde konut üretimini artıracak ve kiraları dengeleyecek adımlar, sağlıkta bekleme sürelerini kısaltacak planlar ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirecek fonlar masanın üzerinde olacaktır. Ayrımcılıkla mücadelede verileri şeffaf bir sistemle izleme ve cezasızlığı azaltma hedefi de siyasetçiler için kaçınılmazdır. Dış politikada ise Avrupa Birliği ile uyumlu, öngörülebilir ve ekonomik çıkarları önceleyen bir çizgi sürmesi beklenir. Güvenlik konusunda ise uluslararası yükümlülükler korunur ve toplumsal huzur için aşırı uçlara taviz vermeyen ama hak ve özgürlükleri koruyan bir dil tercih edilir.
ŞEHİRLERİN ROLÜ VE YEREL YÖNETİMLERİN ETKİSİ
Hollanda’da yerel yönetimler güçlüdür ve günlük hayatın en çok hissedildiği yerlerdir. Bu yüzden koalisyon anlaşması ne olursa olsun belediyelerin uygulama kapasitesi belirleyici olacaktır. Amsterdam, Rotterdam, Lahey ve Utrecht gibi şehirler farklı siyasi kombinasyonlarla yönetiliyor ve her birinin önceliği farklı olabilir. Türk kökenli vatandaşlarımız için yerel düzeydeki politikalar bazen ulusal politikalardan daha etkili sonuç üretir. Sosyal konut ayrımlarındaki şeffaflık, mahalle okullarının güçlendirilmesi, staj ve iş bulma ofislerinin etkin çalışması, kültür merkezlerine sağlanan destek ve ayrımcılık başvurularının belediye birimlerinde ciddiyetle takip edilmesi doğrudan hayat kalitesini belirler.
Yeni dönemde belediyeler ile sivil toplum arasında köprü kuran projeler daha da önem kazanacak. Gençlerin spora, sanata ve teknolojiye erişimini kolaylaştıran fonlar, Türk gençlerinin hayallerini büyütecektir. Bu başlıklarda DENK’in ve merkez partilerin belediye meclislerindeki iş birliği pratik sonuçlar doğurabilir.
EKONOMİ, KONUT VE EĞİTİM – İLK YÜZ GÜNDE BEKLENEN ADIMLAR
Ekonomi başlığında enflasyonun dizginlenmesi ve hane halkının alım gücünün desteklenmesi temel hedeftir. Enerji faturaları için düzenli ve hedefli destekler, düşük ve orta gelirli kesimler için vergi adaleti ve KOBİ’ler için bürokrasinin sadeleştirilmesi beklenir.
Konutta iki ayaklı bir plan öne çıkacaktır. İlki sosyal konut üretimini artırmak ve arsa tahsisini hızlandırmaktır. İkincisi kiralarda aşırı artışı sınırlayan ve yeni kiracıyı koruyan düzenlemelerdir. Bu adımlar özellikle genç aileleri ve üniversite öğrencilerini rahatlatır.
Eğitimde ise dil desteği, okuldan işe geçişi kolaylaştıran staj köprüleri ve öğretmen açığını azaltan teşvikler gündeme gelecektir. Azınlık mahallelerinde okullara ek kaynak ayrılması ve üniversite burslarının artırılması da tartışılmaktadır. Bu başlıkların hepsi Türk kökenli toplum için doğrudan fayda üretir çünkü aileler çocuklarının geleceğine yatırım yapmak ister ve konuta erişim, eğitimde eşitlik ve iş bulma şansı bu yatırımın temelidir.
TÜRK TOPLUMU İÇİN FIRSATLAR VE SORUMLULUKLAR
Önümüzdeki dönemde Türk toplumu için üç büyük fırsat vardır. Birincisi temsilin güçlenmesidir. Farklı partilerde seçilen Türk kökenli siyasetçilerin sayısı artmaktadır ve bu durum konuları doğrudan Meclis’e taşıma imkanı verir. İkincisi yerel ve ulusal fonlardan daha fazla yararlanma fırsatıdır. Gençlik, kadın ve girişimcilik projeleri için hibe programları açıldığında örgütlü davranan dernekler hızlı yol alır. Üçüncüsü ise medyada ve kamu kurumlarında görünürlüktür. Başarı hikâyeleri toplumun özgüvenini besler ve önyargıları kırar. Sorumluluklar da vardır. Toplumsal tartışmalarda sakin ve yapıcı kalmak, farklı kesimlerle diyalog kurmak ve çocukların eğitimine yatırım yapmak ilk sıradadır. Ayrıca yerel siyasete katılmak yani mahalle meclislerine, okul aile birliklerine ve belediye komisyonlarına girmek önemlidir. Bu katılım sayesinde günlük hayatı ilgilendiren kararlar daha adil hale gelir. Kısacası Türk kökenli vatandaşlarımız bu ülkenin artık kurucu unsurlarından biridir. Siyaset bu gerçeği kabul ediyor ve yeni dönemde bu kabul daha da güçlenecektir.
Bu seçim Hollanda’nın merkezde buluşma çağrısıdır. D66’nin birinciliği, VVD’nin yeniden güç kazanması ve PVV’nin sınırlı kalması, uzlaşı arayan bir toplumun sesidir. GL ve PvdA’nın yaşadığı hayal kırıklığı solun kendini yenilemesi için şanstır.
DENK’in Meclis’teki varlığı azınlıkların sesi için güvencedir. Koalisyon süreci uzun ve yorucu olabilir ama yön bellidir. Daha akılcı, daha kapsayıcı ve daha insani bir siyaset Hollanda’nın yeni normu olacaktır. Türk toplumu bu yeni dönemde daha çok söz sahibi olacak ve çocuklarımız daha özgüvenli bir ülkede büyüyecektir. Şimdi görev siyasetçilerdedir. Sandığın verdiği mesaj nettir. Halk çözüm istiyor. Halk adalet istiyor. Halk birlikte yaşamak istiyor. Hollanda bu mesajı aldığı anda yarın bugünden daha iyi olacaktır.
*******************
HEEFT TURKIJE EEN ROL GESPEELD IN HET VERLIES VAN DE PARTIJ VAN DE ARBEID BIJ DE NEDERLANDSE VERKIEZINGEN?
De voormalige EU-rapporteur voor Turkije, Kati Piri, bezocht kort voor de verkiezingen een Koerdisch centrum en verklaarde: “De democratisering van Turkije loopt via de oplossing van de Koerdische kwestie.”
Het opnemen van deze uitspraak in het verkiezingsprogramma kan bij de kiezer averechts hebben gewerkt.
Bij de Nederlandse verkiezingen werd Democraten 66 de grootste partij. De Partij van de Arbeid verloor stemmen en haar politieke leider trad af. De partij van Dilan Yeşilgöz behaalde meer zetels dan verwacht en vierde dat de hele nacht met dans.
In deze analyse leest u alles over de terugkeer van het politieke midden en wat dit betekent voor de Turkse gemeenschap in Nederland.
Analyse van İlhan KARAÇAY
Beste lezers, Voordat ik begin met de ontwikkelingen rond de gisteren gehouden verkiezingen in Nederland, wil ik eerst een opvallend en interessant punt toelichten. Het onderwerp: het bezoek en de verklaring van Kati Piri vlak voor de verkiezingen.
HOE BEÏNVLOEDDEN DE UITSPRAKEN VAN KATI PIRI DE VERKIEZINGEN?
HET NEDERLANDSE VOLK VROEG: “WAAROM TURKIJE, TERWIJL WIJ ZELF ZOVEEL PROBLEMEN HEBBEN?”
De verkiezingen van gisteren in Nederland lieten enerzijds het gewicht van binnenlandse kwesties zien, en anderzijds de grens van het geduld ten aanzien van buitenlandse thema’s. Dat het GroenLinks–PvdA-verbond minder goed scoorde dan verwacht heeft verschillende oorzaken. Maar één factor – misschien weinig besproken, maar psychologisch van groot gewicht – was Kati Piri’s uitspraken over Turkije.
Kati Piri is een politica die Turkije goed kent, en vooral bekend is van haar rapporten over dat land. Dit keer hadden haar uitspraken echter een ander effect in de Nederlandse verkiezingssfeer. Kort voor de verkiezingen werd in het programma van de Partij van de Arbeid nadruk gelegd op “de mensenrechtenschendingen in Turkije” en “de bijdrage aan een vreedzame oplossing van de Koerdische kwestie”. Dat werd door de Nederlandse kiezer gezien als te veel gericht op het buitenland.
De kiezer zei: “Onze agenda gaat niet over Turkije, maar over huurprijzen, energierekeningen en wachttijden in de zorg.” En niet alleen de autochtone kiezer dacht er zo over. Ook veel kiezers met een Turkse achtergrond reageerden afwijzend. Sommigen zeiden: “Terwijl wij hier vechten tegen discriminatie, zet onze partij binnenlandse Turkse kwesties in het programma,” en keerden zich af.
DE STILLE REACTIE VAN DE TURKSE KIEZER
De Turkse gemeenschap in Nederland maakt al lange tijd deel uit van het politieke leven. Maar hun prioriteiten zijn duidelijk: gelijke vertegenwoordiging, huisvesting, onderwijs, werk en respect. De uitspraken van Kati Piri brachten een discussie op gang die met deze thema’s niets te maken had. Sommige Turkse kiezers zagen haar houding als een “van bovenaf kijkende benadering tegenover Turkije”. Dat gevoel bleef niet beperkt tot een kleine minderheid; het veroorzaakte merkbare onvrede binnen de migrantenachterban van de partij.
Wanneer men naar de verkiezingsresultaten kijkt, valt op dat GroenLinks en de PvdA in grote steden, vooral in Amsterdam, Rotterdam en Utrecht – waar veel mensen van Turkse afkomst wonen – minder stemmen kregen dan verwacht. Dat kan natuurlijk niet uitsluitend worden verklaard door de uitspraken van Kati Piri. Maar het is duidelijk dat haar woorden het imago van de partij hebben geschaad. Want terwijl de kiezer met economische moeilijkheden kampt, vindt hij een buitenlands beleid dat geen directe invloed heeft op zijn dagelijks leven, overbodig.
DE BOODSCHAP VAN HET VOLK: EERST NEDERLAND OP ORDE BRENGEN
Het kiesgedrag werkt in elk land volgens vergelijkbare patronen. Mensen kijken bij het stemmen eerst naar hun eigen tafel, hun eigen rekening, hun eigen veiligheid. Kati Piri en haar partij wilden wellicht met goede bedoelingen de nadruk leggen op democratie, maar zij vergaten daarbij deze eenvoudige realiteit. De kiezer zei: “Zich bezighouden met de problemen in Turkije is misschien goed, maar niet zolang onze eigen problemen onopgelost blijven.”
Het Nederlandse volk zoekt oplossingen voor de vastgelopen kwesties in het eigen land. Daarom beschouwt men dit soort uitspraken over buitenlandse aangelegenheden – zeker als het om binnenlandse zaken van een ander land gaat – als een “verschuiving van prioriteiten”. Uiteindelijk gingen de stemmen naar partijen die zich richtten op binnenlandse beloften, zoals D66 en de VVD.
DE INTENTIE WAS GOED, MAAR HET TIJDSTIP VERKEERD
De uitspraken van Kati Piri waren niet kwaadwillig, maar in de politiek draait alles om timing. Een kiezer die zijn eigen huis in brand ziet staan, wil niet luisteren naar iemand die praat over het huis van de buurman. De Partij van de Arbeid is bij deze verkiezingen precies tegen die muur opgelopen. Het succes van D66 en de VVD is mede te danken aan het besef van de kiezer: “Eerst de problemen van ons eigen land aanpakken.”
De les die hieruit kan worden getrokken, is deze: Internationale solidariteit is mooi, en het verdedigen van mensenrechten is waardevol, maar de primaire taak van de politiek is het waarborgen van het bord, het dak en de toekomst van de eigen burgers. De Nederlandse kiezer heeft deze waarheid opnieuw aan de stembus bevestigd. “Politiek moet eerst leren het eigen dak te repareren, voordat men over de zorgen van de buurman spreekt.”
KATI PIRI: DE DEMOCRATISERING VAN TURKIJE LOOPT VIA DE OPLOSSING VAN DE KOERDISCHE KWESTIE
DEN HAAG – In de aanloop naar de vervroegde parlementsverkiezingen van vandaag sprak GroenLinks–PvdA-Kamerlid en voormalig EU-rapporteur voor Turkije, Kati Piri, tijdens een ontbijtbijeenkomst met leden van de Koerdische gemeenschap in Den Haag. Piri waarschuwde voor de mogelijke negatieve gevolgen van een overwinning van rechtse partijen en zei: “Wij zullen samen blijven strijden voor het recht op onderwijs in de moedertaal en de culturele rechten van de Koerden.”
Zij benadrukte dat haar partij in het verkiezingsprogramma heeft opgenomen “dat een vreedzame oplossing van de Koerdische kwestie noodzakelijk is,” en voegde daaraan toe: “Ik geloof dat dit onderwerp ook voor de Europese politiek van groot belang is.”
Piri herinnerde eraan dat zij eerder Amed (Diyarbakır) en Mardin had bezocht: “Ik ben nog steeds onder de indruk van die plaatsen; ik heb daar een stukje van mijn hart achtergelaten.” Met betrekking tot het vredesproces in Turkije verklaarde zij: “Aan het begin van het proces was ik pessimistisch, maar nu ben ik opnieuw hoopvol. De weg naar democratisering in Turkije loopt via de oplossing van de Koerdische kwestie.”
Het nieuws over deze bijeenkomst werd als eerste gebracht door Koerdische media. Op de Nederlandstalige site Koerdisch Nieuws verscheen een bericht met dezelfde inhoud, vergezeld van een korte video. De organiserende instelling en de namen van de deelnemers werden in de bronnen niet vermeld.
WAT WAS HET DOEL EN DE BETEKENIS VAN KATI PIRI’S UITSPRAKEN?
De verklaring van Kati Piri was niet slechts een verkiezingstoespraak, maar ook een voortzetting van haar jarenlang volgehouden nadruk op mensenrechten. Piri heeft zich in de betrekkingen tussen Turkije en de Europese Unie steeds gericht op democratie, vrijheid van meningsuiting en minderheidsrechten. Daarom is zij in zowel democratische als nationalistische kringen in Turkije niet altijd populair geweest.
Haar houding is echter nooit eenzijdig geweest. Tijdens haar periode als EU-rapporteur voor Turkije bezocht zij Bulgarije nadat klachten waren binnengekomen dat Turkse reizigers daar moeilijkheden ondervonden bij de grensovergang. Na haar onderzoek sprak zij de Bulgaarse autoriteiten hierop aan. Deze actie kreeg destijds positieve weerklank in Turkije. Ik publiceerde toen een steunend artikel over haar houding en ontving later een bedankmail van Piri zelf. Dat bericht is terug te vinden in het archief van ilhankaracay.com.
Vandaag benadrukt Piri, met haar verwijzing naar de Koerdische kwestie, opnieuw het belang van een mensenrechtgerichte oplossing voor de democratisering van Turkije. Hoewel deze oproep door sommige kringen wordt bekritiseerd, blijft zij een van de weinige Europese politici die vertrouwen heeft in een vreedzaam proces in Turkije.
…EN DE NEDERLANDSE VERKIEZINGEN
Nederland ging gisteren, op 29 oktober 2025, naar de stembus en sloeg daarmee een nieuwe politieke bladzijde om. De eerste uitslagen lieten één duidelijke boodschap zien: de samenleving, moe van jarenlange polarisatie, verlangt naar dialoog en oplossingen. De exitpolls en de voorlopige tellingen in de nacht toonden aan dat de partijen die in het midden van het politieke spectrum staan, opnieuw aan kracht hebben gewonnen. Democraten 66 (D66) kwam met 27 zetels als grootste partij uit de bus, terwijl de Partij voor de Vrijheid (PVV) met 25 zetels tweede werd. Het Algemeen Nederlands Persbureau (ANP) wees erop dat de verschillen klein waren en sprak over een mogelijke stand van 26–26, met het voorbehoud dat de officiële cijfers nog iets konden verschuiven.
Deze uitslag weerspiegelt een breed gevoeld sentiment: Nederland wil verder, niet met ruzie maar met rede; niet met botsingen, maar met overleg. De kiezer richtte zich ditmaal op thema’s als klimaat, economie, woningnood en ongelijkheid in het onderwijs — en gaf dat signaal op duidelijke wijze aan de politiek. Deze analyse beschrijft alle details van die boodschap, de beloften van de partijen en de gevolgen voor de burgers van Turkse afkomst in Nederland.
KORTE SAMENVATTING EN CIJFERS VAN DE VERKIEZING
Volgens de eerste prognoses van de verkiezingsnacht behaalde D66 zevenentwintig zetels en eindigde daarmee bovenaan. De PVV bleef steken op ongeveer vijfentwintig. Later wees het ANP opnieuw op de mogelijkheid dat beide partijen op zesentwintig zetels konden uitkomen, en adviseerde daarom voorzichtigheid bij de interpretatie van de resultaten. De VVD, onder leiding van Dilan Yeşilgöz, werd met drieëntwintig zetels derde. De gezamenlijke lijst van GroenLinks en de Partij van de Arbeid (PvdA) bleef steken op twintig zetels. DENK behield zijn kleine maar betekenisvolle aanwezigheid en liet zien dat het de stem van minderheden blijft vertegenwoordigen.
Deze uitslag betekent dat coalitiebesprekingen moeilijk zullen zijn, maar ook dat er een breed venster voor samenwerking openstaat. De combinatie van centrumrechts, centrumliberaal, sociaal-democratisch en groen maakt verschillende coalities mogelijk. De extreemrechtse partijen lijken geen realistische kans te hebben om zelfstandig te regeren, wat de rol van redelijkheid en consensus in de Tweede Kamer versterkt.
D66 – REDENEN VOOR DE STIJGING EN DE ZOEKTOCHT NAAR HAALBARE OPLOSSINGEN
D66 kwam als duidelijke winnaar uit deze verkiezingen, omdat de partij dezelfde taal sprak als de kiezer. Al maanden legde D66 de nadruk op de woningnood, de problemen in het onderwijs en de traagheid van publieke diensten. De beloften in de campagne waren niet overdreven of onrealistisch, maar bestonden uit uitvoerbare stappen. De partij beloofde het aantal sociale huurwoningen te vergroten, bruggen te slaan tussen studie en stage, en samen met gemeenten lokale gelijkheidsprogramma’s te realiseren.
D66 werd jarenlang verweten een elitaire partij te zijn. Maar in deze verkiezingen trok de partij de wijken in en vond ze opnieuw aansluiting bij de mensen. De jonge leider Rob Jetten maakte indruk met zijn open stijl en begrijpelijke taal. Tijdens de verkiezingsnacht was de vreugde op het partijkantoor niet alleen die van een overwinning, maar ook de opluchting van een samenleving die snakt naar een politiek die problemen oplost.
De kracht van D66 ligt in haar vermogen om liberale vrijheden te combineren met sociale rechtvaardigheid. De partij spreekt niet uitsluitend de taal van de markt, maar schuift ook geen onbetaalbare plannen naar de overheid. Als zij dit evenwicht weet te behouden, zal D66 aan de formatietafel een krachtige en onmisbare partner blijven.
PVV – DE GRENS VAN HET HARDE TAALGEBRUIK EN DE KANS OM IN DE OPPOSITIE TE BLIJVEN
De partij van Geert Wilders, de PVV, werd bij deze verkiezingen tweede, maar bleef duidelijk achter bij de verwachtingen. De wind die de partij in de vorige periode in de rug had, waaide dit keer niet. De PVV voerde opnieuw campagne met een harde toon over migratie en asiel, maar de kiezer voelde de druk van het dagelijks leven — inflatie, hoge huren, wachttijden in de zorg — en wilde concrete oplossingen horen.
Het grootste obstakel voor de PVV is haar coalitie-isolatie. De meeste gevestigde partijen hebben openlijk verklaard niet met Wilders te willen regeren. Daardoor wordt de PVV in de politieke rekensom vanzelf richting oppositie geduwd. Ook de kiezer beseft dit en stemt niet langer alleen uit protest, maar kijkt ook naar de bestuurbaarheid van het land.
Wilders sprak op de verkiezingsavond opnieuw met harde woorden, maar zijn gezichtsuitdrukking verried dat hij inzag hoe moeilijk een machtspositie zou worden. Kortom: de PVV zal in dit parlement aanwezig blijven, het debat verhitten en sommige onderwerpen aanscherpen, maar de kans dat zij aan de regeringstafel plaatsneemt, is uiterst klein.
VVD – DE NIEUWE KOERS VAN HET CENTRUMRECHTS ONDER DILAN YEŞİLGÖZ
De VVD eindigde bij deze verkiezingen op de derde plaats en wist daarmee haar eerdere verliezen tot staan te brengen. Het gezicht van dit herstel is Dilan Yeşilgöz. Haar open en betrouwbare houding gaf de partij nieuw elan. Ze trok een duidelijke grens met extreemrechts en slaagde erin veiligheid en vrijheid in één evenwichtige boodschap te verenigen.
De verkiezingsbeloften van de VVD waren gericht op economie en het dagelijks leven. Minder bureaucratie voor kleine ondernemers, een rechtvaardiger inkomstenbelasting, voorspelbare energierekeningen en het stimuleren van werkgelegenheid stonden centraal. Die praktische en nuchtere toon bood zekerheid aan kiezers die stabiliteit zoeken en risico’s willen vermijden.
Dat Yeşilgöz als vrouw met een migratieachtergrond de leiding heeft over de oudste rechtse partij van Nederland, heeft een symbolische betekenis. Het inspireert jonge mensen met een migratieachtergrond en versterkt het beeld van een inclusieve politiek. Met deze koers is de VVD een sleutelpartij aan de formatietafel en heeft zij samen met D66 de potentie om het zwaartepunt van een nieuw kabinet te vormen.
GL/PVDA – DE NIEUWE ZOEKTOCHT VAN LINKS NA TIMMERMANS
De gezamenlijke lijst van GroenLinks en de Partij van de Arbeid (PvdA) wist bij deze verkiezingen niet de verwachte sprong te maken en bleef steken op twintig zetels. Leider Frans Timmermans kondigde na de uitslag zijn aftreden aan, waarmee een nieuw hoofdstuk binnen de partij werd geopend.
Het linkse blok beschikt over sterke idealen, maar de kiezer wilde deze keer vooral oplossingen horen voor de dagelijkse problemen. Klimaat en sociale rechtvaardigheid blijven belangrijk, maar mensen denken ondertussen ook aan hun huur, hun energierekening en hun wachttijd in het ziekenhuis. GroenLinks en de PvdA slaagden er niet in om deze dringende kwesties te vertalen naar een concreet en snel uitvoerbaar plan.
Na het vertrek van Timmermans klinkt binnen de partij vooral de stem van jongere generaties, die pleiten voor een meer lokaal en praktisch socialisme. Een linkse politiek die samenwerkt met gemeenten en op wijkniveau tastbare resultaten levert, kan in Nederland opnieuw weerklank vinden. Deze zoektocht is voor links een kans om zich te vernieuwen vóór de volgende verkiezingen.
DENK – DE ONMISBARE SPELER IN HET BELEID VOOR MINDERHEDEN
Hoewel DENK slechts een klein aantal zetels heeft, is haar symbolische en praktische invloed aanzienlijk. De aanwezigheid van de partij zorgt ervoor dat de stem van minderheden en burgers met een migratieachtergrond direct in het parlement wordt gehoord. In deze verkiezingen richtte DENK zich in haar campagne vooral op de strijd tegen discriminatie, op gelijke kansen in het onderwijs en op de bestrijding van haatmisdrijven.
De kracht van DENK ligt in haar goed georganiseerde netwerken in de steden. Vooral Turkse en Marokkaanse kiezers vormen in de grote steden de ruggengraat van de partij. DENK voerde een actieve campagne met buurtbijeenkomsten en persoonlijk contact met kiezers.
Hoewel het onwaarschijnlijk is dat DENK direct deel zal uitmaken van de regeringscoalitie, kan de partij in het parlement inhoudelijke steun verlenen bij specifieke onderwerpen, en op die manier concrete resultaten behalen. Die kunnen zich vertalen in gelijke dienstverlening in gemeenten, stages en werkgelegenheidskansen voor jongeren en in een sterkere aanpak van discriminatie binnen overheidsinstellingen.
TURKSE KIEZER – HISTORISCHE ACHTERGROND EN DE LESSEN VAN DEZE VERKIEZINGEN
Het politieke verhaal van de Turkse gemeenschap in Nederland gaat terug tot de eerste jaren van de arbeidsmigratie. De eerste generatie hield afstand van de politiek. De tweede generatie begon het belang van stemmen bij lokale verkiezingen in te zien. En de derde generatie doet nu actief mee aan campagnes en stelt zelfs eigen kandidaten voor. Vandaag de dag voelt de Turkse kiezer zich volwaardig onderdeel van dit land en gaat met dat bewustzijn naar de stembus.
Bij deze verkiezingen had de Turkse kiezer drie duidelijke prioriteiten. Ten eerste de woning- en huurproblematiek: jonge mensen in de grote steden hebben moeite om een huis te vinden. Ten tweede gelijke kansen in het onderwijs: gezinnen maken zich zorgen over toegang tot goede scholen, stages en doorgroeimogelijkheden naar werk. Ten derde de strijd tegen discriminatie en het verlangen naar respect in het dagelijks leven.
De relatieve terugval van extreemrechts bracht binnen deze gemeenschap een gevoel van opluchting teweeg. Mensen willen niet langer een taal van angst horen, maar een taal van oplossingen. Daarom nam het aantal strategische stemmen toe en kozen velen voor centrumgerichte partijen. Toch blijft DENK voor velen een onmisbaar adres als het gaat om identiteit en gelijke vertegenwoordiging.
Onder jonge Turken is bovendien een nieuwe trend zichtbaar: steun aan kandidaten over partijgrenzen heen. Zij kijken naar het karakter van de kandidaat, het werk dat hij of zij in de wijk verricht, en naar de daadwerkelijke inzet in het dagelijks leven. Deze houding versterkt de Nederlandse democratie en dwingt politici om harder te werken.
DE FORMATIETAFEL EN DE MOGELIJKE BESTUURLIJKE FORMULES
Het eerste punt op de agenda na de verkiezingen is vanzelfsprekend de formatie van een coalitie. De nieuwe samenstelling van de Tweede Kamer maakt verschillende bestuursformules mogelijk.
De eerste optie is een centrumregering bestaande uit D66, VVD en CDA. Zo’n combinatie kan zorgen voor economische stabiliteit en snelle actie op de woningmarkt.
De tweede optie is een progressief blok, gevormd door D66, GroenLinks, PvdA en eventueel Volt. Deze formule zou meer nadruk leggen op sociale hervormingen en gelijke kansen.
De derde optie is een breed gedragen coalitie, die de nadruk legt op samenwerking en veerkracht in tijden van crisis.
Welke formule er ook tot stand komt, de eerste honderd dagen zullen ongetwijfeld in het teken staan van: – het vergroten van de woningproductie en het stabiliseren van de huurprijzen, – het verkorten van de wachttijden in de zorg, – en het versterken van de kansengelijkheid in het onderwijs.
Ook de bestrijding van discriminatie zal een belangrijke plaats innemen, met meer transparantie in de gegevensverzameling en een beleid dat straffeloosheid vermindert.
In het buitenlands beleid wordt een koers verwacht die in lijn ligt met de Europese Unie: voorspelbaar, economisch gericht en gebaseerd op gemeenschappelijke belangen. Op het vlak van veiligheid zal Nederland trouw blijven aan internationale verplichtingen, terwijl het tegelijkertijd een evenwicht zoekt tussen orde, vrijheid en sociale rust.
DE ROL VAN DE STEDEN EN DE INVLOED VAN LOKALE BESTUREN
In Nederland spelen lokale besturen een sterke en zichtbare rol in het dagelijks leven. Ongeacht welke coalitie er in Den Haag tot stand komt, zal de uitvoeringskracht van de gemeenten bepalend zijn voor het succes van het beleid.
Steden als Amsterdam, Rotterdam, Den Haag en Utrecht worden bestuurd door verschillende politieke combinaties, en elk van deze steden heeft zijn eigen prioriteiten.
Voor burgers van Turkse afkomst zijn lokale beleidsmaatregelen vaak belangrijker dan nationale besluiten. Transparantie bij de toewijzing van sociale woningen, het versterken van buurtscholen, het goed functioneren van stage- en werkbemiddelingskantoren, steun voor culturele centra, en het serieus opvolgen van discriminatiemeldingen door gemeentelijke instanties — dit alles heeft directe invloed op de kwaliteit van het dagelijks leven.
In de komende periode zullen projecten die bruggen slaan tussen gemeenten en maatschappelijke organisaties nog belangrijker worden. Fondsen die jongeren helpen toegang te krijgen tot sport, kunst en technologie zullen de dromen van Turkse jongeren verder doen groeien. In deze domeinen kan DENK, samen met partijen uit het politieke midden, via samenwerking in de gemeenteraad concrete resultaten behalen.
ECONOMIE, WONINGEN EN ONDERWIJS – VERWACHTE STAPPEN IN DE EERSTE HONDERD DAGEN
Op economisch gebied is het belangrijkste doel het bedwingen van de inflatie en het ondersteunen van de koopkracht van huishoudens. Er worden gerichte en regelmatige energiecompensaties verwacht, een eerlijker belastingstelsel voor lage en middeninkomens en minder bureaucratie voor kleine en middelgrote ondernemingen (KMO’s).
Wat de woningmarkt betreft, ligt de nadruk op een tweesporenaanpak. Enerzijds het versnellen van de bouw van sociale huurwoningen en het sneller vrijgeven van bouwgrond, anderzijds het beperken van buitensporige huurverhogingen en het beschermen van nieuwe huurders. Deze maatregelen zullen vooral jonge gezinnen en studenten verlichting bieden.
Op het gebied van onderwijs zullen maatregelen worden genomen om taalondersteuning te verbeteren, de overgang van school naar werk te vergemakkelijken door middel van stageprogramma’s, en het lerarentekort te verminderen met gerichte stimulansen. In wijken met een groot aandeel minderheden zal extra financiering worden vrijgemaakt voor scholen, en de universitaire beurzen zullen waarschijnlijk worden verhoogd.
Al deze maatregelen leveren direct voordeel op voor de Turkse gemeenschap, omdat gezinnen willen investeren in de toekomst van hun kinderen, en omdat huisvesting, onderwijsgelijkheid en werkgelegenheid de pijlers vormen van die toekomst.
KANSEN EN VERANTWOORDELIJKHEDEN VOOR DE TURKSE GEMEENSCHAP
In de komende periode dienen zich voor de Turkse gemeenschap in Nederland drie grote kansen aan.
De eerste is een sterkere vertegenwoordiging. Het aantal gekozen politici met een Turkse achtergrond neemt toe, waardoor onderwerpen die de gemeenschap direct aangaan, rechtstreeks in de Tweede Kamer kunnen worden besproken.
De tweede kans is de mogelijkheid om meer gebruik te maken van lokale en nationale fondsen. Verenigingen die goed georganiseerd zijn, kunnen snel profiteren van subsidies voor jeugd-, vrouwen- en ondernemerschapsprojecten.
De derde kans is grotere zichtbaarheid in de media en publieke instellingen. Succesverhalen versterken het zelfvertrouwen van de gemeenschap en helpen vooroordelen te doorbreken.
Naast deze kansen bestaan er ook verantwoordelijkheden. Het is belangrijk om in maatschappelijke debatten rustig en constructief te blijven, dialoog aan te gaan met verschillende groepen, en te investeren in het onderwijs van de kinderen. Bovendien is deelname aan de lokale politiek van groot belang — in wijkraden, oudercommissies en gemeentelijke adviesorganen. Dankzij die betrokkenheid kunnen beslissingen die het dagelijks leven raken, eerlijker en evenwichtiger worden genomen.
Kort gezegd: de Turkse burgers zijn inmiddels een onmisbaar en constitutief onderdeel van dit land. De politiek erkent dat steeds meer, en in de komende periode zal die erkenning nog sterker worden.
DEZE VERKIEZINGEN ZIJN EEN OPROEP TOT GEMATIGDHEID EN SAMENWERKING IN NEDERLAND. De overwinning van D66, het herstel van de VVD en de beperkte winst van de PVV weerspiegelen de stem van een samenleving die zoekt naar redelijkheid en evenwicht. De teleurstelling van GroenLinks en de PvdA biedt links een kans om zich te heruitvinden. De aanwezigheid van DENK in het parlement blijft een garantie voor de stem van minderheden.
De coalitievorming zal waarschijnlijk lang en intensief zijn, maar de richting is duidelijk: een rationelere, inclusievere en menselijkere politiek zal de nieuwe norm worden in Nederland. De Turkse gemeenschap zal in deze nieuwe periode meer invloed hebben, en onze kinderen zullen opgroeien in een zelfbewuster en vrijer land.
De taak ligt nu bij de politici. De boodschap van de kiezer is helder: het volk wil oplossingen, het volk wil rechtvaardigheid, het volk wil samenleven. Wanneer Nederland deze boodschap begrijpt, zal morgen beter zijn dan vandaag.
UHA HABER / Almanya’nın savunma sanayi ihracatı düşüşte. Geçen yıl başlayan gerileme bu yıl da devam ediyor. Bu yılın ilk üç ayında Türkiye’ye yapılan savunma ihracatı ise 9 milyon euro olarak kayıtlara geçti. (UHA) Uluslarası Haber Ajansı’nın (dpa / ET,HS)’ye dayandırdığı habere göre, Almanya savunma sanayi ihracatında 2020 yılında başlayan...
BRÜKSEL-UHA HABER / Avrupa Birliği Konseyi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın aralık ayında Brüksel’de bir araya geleceğini duyurdu. (UHA) Uluslararası Haber Ajansı Avrupa Temsilcisi Tuba Nur TÜRKELİ’nin (TRT Haber)’e dayandırdığı haberine göre,Avrupa Birliği (AB) Konseyi, Konsey Başkanı Charles Michel’in, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile bölgedeki durum...
BERLİN – UHA HABER / Tırmanan Ukrayna krizinde, gözler Münih Güvenlik Konferansı’na çevrildi. Konferansın ana gündem maddeleri arasında Avrupa’da savaşın önlenmesi ve liberal demokrasilerin direncinin güçlendirilmesi yer alıyor. Almanya’nın Bavyera eyaletinde her yıl düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı (MSC), bu kez tarihinin en önemli toplantılarından birine ev sahipliği yapacak. 16 Şubat’ta Rusya...
Başkent Belgrat’ın 50 kilometre güneyindeki Smederevo’da kamuoyuna sergilenen silahlar arasında el bombaları, otomatik silahlar ve tanksavar roket fırlatıcıları da bulunuyor. UHA / İnternational News Agency Sırbistan’da geçtiğimiz haftalarda yaşanan silahlı saldırılar sonucu 17 kişinin ölümünün ardından ruhsatsız silahların teslimi için çıkarılan bir aylık af sürecinde şu ana kadar 13 bin...
BERLİN – UHA HABER / Almanya’da kaydı yapılan Ukrayna vatandaşı sığınmacıların sayısı 600 bini aştı. Ancak bu sayının önemli bir kısmının devam eden müzakerelere rağmen ülkelerine dönmüş olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Almanya’dan Uluslararası Haber Ajansı (UHA)’nın haberine göre, Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) verileri, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından bu yana...
UHA HABER / Türkiye’den İngiltere’ye giden kişilere otel karantinası zorunluluğu kaldırılsa da Türkiye’de aşılanmış kişilere ev karantinası zorunluluğu getirildi. Peki bu zorunluluk kalkabilir mi? (UHA) Uluslararası Haber Ajansı Avrupa Temsilcisi Tuba Nur TÜRKELİ’nin (BBC)’den aktardığı Onur EREM’in haberine göre, İngiltere geçen hafta aldığı karar ile Türkiye’yi 22 Eylül’den itibaren geçerli olacak...
UHA HABER / Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa’nın güneyindeki Drome bölgesini ziyareti sırasında saldırıya uğradı. (UHA) Uluslararası Haber Ajansı’nın Amerika’nın Sesi’ne (VOA) dayandırdığı habere göre, olay, Macron’un konaklama endüstrisi öğrencilerinin eğitimini ziyaret ettiği alanda yaşandı. Güvenlik bariyerlerinin ardındaki kalabalıkta yer alan bir erkek, kendisini selamlamak üzere yaklaşan Cumhurbaşkanı Macron’a tokat...
MİNKS-UHA HABER / Belarus-Polonya sınırındaki bekleyişi sürdüren göçmenler, Avrupa Birliği sınırının açılması taleplerinde ısrarlı. Polonya ise sınır güvenliğini artırıyor. (UHA) Uluslararası Haber Ajansı Avrupa Temsilcisi Tuba Nur TÜRKELİ’nin haberine göre, Belarus’un Polonya sınırındaki göçmen kampının tahliyesi sonrası sınıra yakın kapalı bir geçici barınma merkezine götürülen sığınmacılar Avrupa Birliği (AB) sınırının açılmasını...