Güç diplomasisinin tuzakları

* Araştırmacı Ahmet Ziya Gökalp, ABD’nin ekonomik ve askeri araçları kullanarak diğer devletleri kendi dış politika hedeflerine boyun eğdirmeye çalıştığı “güç diplomasisi” stratejisinin işleyişini, örnek vakaları ve sınırlılıklarını Fokus+ için inceledi.
* Detayı bültenimizde!…
UHA/ İnternational News Agency
Araştırmacı Ahmet Ziya Gökalp
EŞKİŞEHİR 26 Haziran 2025 – Eskişehir merkezli düşünce kurulu Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi’nden (TUDPAM) Yönetim Kurulu üyesi ve Araştırmacı Ahmet Ziya Gökalp FOKUS+ için kaleme aldığı “Güç Diplomasisi” Analizinin bugünkü bölümünde de “Güç diplomasisinin tuzakları“nı değerlendirdi.
ABD güç diplomasisi etkileyici bir araç gibi görünse de önemli sınırlılıklar ve ciddi riskler taşır. En önemli risklerden biri ters tepme (Backfire) ve milliyetçi dirençtir. Ağır baskı, hedef ülke halkında ve yönetiminde milliyetçi bir tepkiyi körükleyebilir. Rejim, dış tehdidi kullanarak iç konsolidasyon sağlayabilir (“Bayrağın Etrafında Toplanma” etkisi – Rally ’round the flag effect). Halk, yaşanan ekonomik sıkıntıları rejimin başarısızlığından ziyade dış düşmana bağlayabilir.
İkinci büyük mesele insani maliyettir. Ekonomik yaptırımlar en çok sıradan vatandaşları vurur; gıda kıtlığı, ilaç erişiminde sorunlar, artan yoksulluk ve ölümlere yol açarak etik açıdan ağır eleştirilere ve uluslararası kınanmaya neden olur.
Üçüncü risk, uluslararası meşruiyet ve ittifakların zedelenmesidir. ABD’nin tek taraflı yaptırımları ve askeri tehditleri, müttefikler arasında bile bölünmelere yol açabilir (JCPOA konusunda AB ülkeleri ile ABD arasındaki derin görüş ayrılığı buna örnektir). Uluslararası hukuka aykırı görülen uygulamalar, ABD’nin küresel liderlik iddiasını ve “kurallara dayalı uluslararası düzen” savunuculuğunu zayıflatır.
Dördüncü sınırlılık, esneklik kaybıdır. Aşırı baskı, hedef ülkeyi köşeye sıkıştırarak onu felaketle sonuçlanabilecek hamleler yapmaya (örneğin daha saldırgan dış politika, nükleer silah geliştirme hızlandırma) veya Rusya, Çin gibi rakip güçlerle alternatif ittifaklar ve ekonomik/finansal mekanizmalar (BRICS+, Yuan ticareti, alternatif ödeme sistemleri) geliştirmeye zorlayabilir.
Bu durum, müzakere için gerekli olan “yüz kurtarıcı” çıkış yollarını tıkayarak çözümü daha da zorlaştırır. Beşinci temel sorun, uzun vadeli istikrarsızlıktır. Güç diplomasisi genellikle altta yatan sorunları (tarihi düşmanlıklar, derin güvenlik kaygıları, ekonomik eşitsizlikler) çözmez, sadece geçici olarak bastırır.
Kısa vadeli bir ateşkes veya taviz koparsa bile, kalıcı barışı inşa etmede başarısız olur ve gelecekteki çatışmaların tohumlarını atar. Altıncı bir sınırlılık, kaynak tüketimi ve odak dağılmasıdır. Sürekli baskı kampanyaları yürütmek, ABD’nin ekonomik, diplomatik ve askeri kaynaklarını önemli ölçüde tüketir, bu da diğer küresel önceliklerden dikkati dağıtır.
Son olarak, ahlaki ikilem ve itibar kaybı önemli bir risktir. “Zorbalık” ve “çifte standart” suçlamaları, ABD’nin savunduğunu iddia ettiği temel değerlerle (demokrasi, insan hakları, uluslararası hukukun üstünlüğü) açıkça çelişir ve zamanla küresel itibarını aşındırır.
ABD güç diplomasisinin ikilemi: Tahakkümün bedelleri ve gelecek senaryoları
ABD’nin güç diplomasisi, onun küresel hegemonyasını sürdürmek ve çıkarlarını korumak için kullandığı merkezi ve sıklıkla başvurulan bir stratejidir. Ekonomik ve askeri üstünlüğünü, müzakerelerde karşı tarafı zayıf düşürmek ve kendi koşullarını kabul ettirmek için bir kaldıraç olarak kullanır. İran’a karşı “Maksimum Baskı“, Rusya-Ukrayna savaşındaki yaptırım ve askeri destek paketi ve Venezuela’da rejim değişikliğini hedefleyen sürekli ekonomik kuşatma gibi örnekler, bu stratejinin farklı yoğunluklarda ve bağlamlarda nasıl uygulandığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu anatomik inceleme, güç diplomasisinin sadece bir “araç” olduğunu ve kendi içinde büyük riskler, sınırlılıklar ve genellikle yüksek insani maliyetler taşıdığını açıkça göstermektedir. Kısa vadeli taviz koparma veya rakibi zayıf düşürme taktikleri, uzun vadede daha derin istikrarsızlık, kalıcı düşmanlık ve insani trajediler üretebilir. Ayrıca hedef ülkelerin (İran, Rusya, Çin ve diğerleri) ABD’nin geleneksel kaldıraçlarından (dolar, SWIFT, Batı teknolojisi) kaçınmak için alternatif ekonomik ve güvenlik ağları (BRICS+, yerel para birimleriyle ticaret, kendi ödeme sistemleri) geliştirme çabaları, bu araçların etkinliğini zamanla azaltma potansiyeline sahiptir.
Güç diplomasisi, öngörülebilir gelecekte ABD dış politikasının vazgeçilmez bir unsuru olmaya devam edecektir. Ancak, 21. yüzyılın çok kutuplu, rekabetçi ve karşılıklı bağımlılığın arttığı dünyasında, bu stratejinin maliyetleri giderek artacak ve sürdürülebilirliği daha fazla sorgulanacaktır. ABD’nin küresel liderliğinin meşruiyeti ve etkinliği, güç kullanımı ile gerçek diplomasi, iş birliği, çok taraflılık ve uluslararası kurallara dayalı düzen inşası arasında daha dengeli ve tutarlı bir yaklaşım geliştirmesine bağlı olacaktır.
Gücün sadece bir tehdit ve zorlama aracı değil, aynı zamanda sorumluluk, istikrar ve uzlaşı sağlama aracı olarak kullanılması, ABD’nin güç diplomasisinin gelecekteki anatomisinde kritik bir evrimi gerektirmektedir. Bu evrim gerçekleşmezse, güç diplomasisi ABD’nin küresel konumunu korumak yerine onu daha fazla izolasyon ve güven kaybına sürükleyen bir tuzak haline gelebilir.
***
Yazar hakkında