Prof. Dr. Selva Demiralp, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi
Bu hafta gelen büyüme rakamı ise böylesine yüklü faiz indirimlerine rağmen Türkiye ekonomisinin 3. çeyrekte büyüyemediğine, hatta bilakis önceki çeyreğe göre daraldığına işaret ediyor. Demek ki bir yerlerde bir hata var.
Büyüme odaklı bir anlayışla yola çıkıldığını başından beri vurgulayan karar alıcılar ise arzu edilen büyüme performansı gerçekleşmeyince atılan adımları savunmak için dünyanın geri kalanı ile uyumlu politikalar izlediklerini öne sürüyor.
Yapılan açıklamalar “dünyanın geri kalanında da düşük faiz politikası uygulandığı” ya da “gelişmiş ülke merkez bankaları arasında da ayrışma olduğu” şeklinde ifadelerle yüksek enflasyonist ortamda gelen 10 puanlık faiz indirimlerine makul bir zemin oluşturmaya çalışıyor.
Bu açıklamalarda ciddi bir sorun var. Zira bir tarafta enflasyonist bir ortamda yangına körükle giden faiz indirimleri varken diğer tarafta bu uygulamayı yurt dışındaki uygulamalara benzetmek ya da yurt dışındaki para politikası uygulamalarında fikir birliği olmadığını ima etmek dışarıda uygulanan politikaların hiç de doğru anlaşılmadığına işaret ediyor.
Küresel bir enflasyon sorunu ile karşı karşıya olduğumuz doğru. Ancak enflasyonist baskı ile karşı karşıya olan merkez bankaları faiz indirimine gitmiyor, faiz artışına gidiyorlar. Bu suretle enflasyon beklentilerini düşürmeyi hedefliyorlar. Faiz artış kervanına katılmayan Japonya ise bu durumu gelecek seneye ait enflasyon beklentisinin yüzde 2’nin altına düşmesi ile açıklıyor. Yani para politikasının işleyişine dair bir görüş ayrışması söz konusu değil. Enflasyonist baskı varsa faiz artışları var.
İkinci olarak, dünyanın geri kalanında faiz artışına giden merkez bankalarının politika faizini enflasyonun altında belirlemeleri bize benzediklerini göstermiyor.
Para politikasında esas olan iletişim ve yönlendirmedir. Kemikleşen enflasyon beklentilerini kırabilmek için faiz artışının etrafından dolanıp farklı bir çözüm getirebilmek mümkün değil. İşte bu yüzden dünyanın geri kalanı faiz artışına gidiyor.
Bu şekilde Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele konusunda kararlılığını göstererek enflasyon beklentilerini kırmayı hedefliyor.
Söz konusu ülkelerdeki politika faizinin enflasyonun altında kalması bizim uyguladığımız politika ile bir benzerlik olduğunu göstermez. Çünkü o ülkeler bizim gibi faiz indirimine giderek politika faizi ile enflasyon arasındaki farkı genişletmiyor. Bilakis onlar faiz artışına giderek politika faizini enflasyona yaklaştırıyorlar. Aramızdaki farkı en net bir şekilde onlarda ve bizde enflasyon beklentilerinin nasıl evrildiğine bakarak görebiliriz.
Yukarıdaki grafik ABD, aşağıdaki grafik ise Türkiye için 12 aylık enflasyon beklentilerini gösteriyor.
Bu grafikler bize şunları söylüyor:
Yukarıdaki analiz hükümet kanadında düşük faiz politikalarının gerekçelendirilmesi konusunda ciddi bir kafa karışıklığına işaret ediyor. Peki bu politikalarla hedeflenen nihai amaca ulaşılabiliyor mu?
Faiz indirimlerini “düşük TL ile enflasyon pahasına büyüme” tercihi ile açıklayan Türkiye, bir yandan rezerv satışları ile TL’deki değer kaybını sınırlarken diğer yandan kredi arzına makro ihtiyati tedbirler ile sınırlama getirerek ne büyümeyi destekleyebilen ne de enflasyon beklentilerini düşürebilen garip bir uygulamaya geçti.
Sene başından bu yana manşet enflasyon yaklaşık 20 puan arttı. Enflasyonun gelir dağılımını bozması ile iş gücü ödemelerinin gelirden aldığı pay yüzde 26’ya düştü.
2022 yılı içinde TCMB’nin kurdaki değer kaybını engelleyebilmek için rezervlerden 100 milyar dolara yakın döviz sattığı hesaplanıyor.
Bankacılık sistemi uygulamaya konulan makro ihtiyati önlemlerle ciddi riskler almak ve aracılık faaliyetlerini asgariye indirmek durumunda kaldı.
Tüm bunlar götürüler. Peki getiriler ne oldu?
2022’nin üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi yıllık olarak yüzde 3,9 büyüdü.
İşsizlik oranı ise sadece yüzde 1 azalarak yüzde 10’a düştü.
Tablo oldukça net. Fed Başkanı Jerome Powell’ın Jackson Hole toplantılarında söylediği gibi fiyat istikrarının olmadığı bir ekonomiden kimseye hayır gelmiyor.
Düşük faiz politikası ne getirdi, ne götürdü?
Tüm bu çabalar “Ne götürdü ve ne getirdi?” diye sormakta fayda var.