enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
00:56 İletişim Başkanı Duran: Türkiye, geleceğin enerjisini bugünden inşa ediyor
00:51 Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Suriye Tarım ve Tarım Reformu imza töreninde konuştu…
00:50 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş,”Şiddetle mücadelede güçlü bir teknoloji altyapısı oluşturuyoruz”
00:49 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından yapay zeka destekli yeni dönem
00:37 SPD Başkanı Yıldız: Teknik çözümleri biliyoruz; ihtiyacımız olan bilgiyi politikaya, politikayı da uygulamaya dönüştürmektir.
00:35 Göç İdaresi Başkanlığının yürüttüğü çalışmalar sonucunda, Mobil Göç Noktası araçlarının sayısı bu yıl itibarıyla 375’e çıkarıldı.
00:33 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca, Anka Çocuk Destek Programı ile bugüne kadar yaklaşık 20 bin çocuğa destek verildi.
00:16 İstanbul Havalimanı günlük ortalama 1624 uçuşla bir kez daha Avrupa’da birinci, dünyada beşinci en yoğun havalimanı oldu
00:15 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kudüs Rum Ortadoks Patriğini kabul etti
00:13 Dışişleri’nden Yunanistan’a tepki
00:04 Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu bu hafta 2 kez toplanacak
00:55 Bakan Uraloğlu, Tunceli’nin Pertek ilçesindeki Singeç Köprüsü’nde düzenlenen “Karayolları Genel Müdürlüğü Projeleri Toplu Açılış Töreni”nde konuştu…
00:54 Söke’nin tescillenen “Kulak Çorbası” ilçenin gastronomi mirasına yeni bir değer kazandırdı.
00:45 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bugün Katar’ın başkenti Doha’da yapılacak Dışişleri Bakanları Toplantısı’na iştirak edecek
00:40 Her eylül ayında New York’ta toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu; 80. Yılda Çatının Altında Derinleşen Çatlaklar
00:28 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş,”Şiddet önleme faaliyetlerimizi güçlendiriyoruz”…
00:25 Milli Eğitim Bakanı Tekin, CNN Türk’te canlı yayınlanan “Hafta Sonu” programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı,
00:16 Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhuriyet Halk Partisi’ne tepki göstererek, “Muhalefet, karalama siyaseti yapmaya devam ediyor.
00:15 Süper Lig’de bugün oynanacak Fenerbahçe-Trabzonspor karşılaşmasının başlama saati, A Milli Basketbol Takımı’nın EuroBasket 2025’teki final maçı dolayısıyla saat 19.00’a alındı.
00:12 Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hamdi Kılıç, son yolculuğuna uğurlandı
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Arap-İsrail Normalleşmesinin Geleceği

Arap-İsrail Normalleşmesinin Geleceği
12 Ocak 2024
36
A+
A-

* 15 Mayıs 1948’de devlet olarak kurulan ve bu tarihten itibaren diğer devletler tarafından “tanınma”; dolayısıyla diplomatik ilişki kurmayı önceleyen İsrail’i zaman içerisinde birçok ülke tanıma kararı almıştı.

* İsrail’i kurulduğu andan itibaren dönemin büyük güçleri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tanımış ve diplomatik ilişkiler tesis edilmişti.

* Arap ülkeleri ise İsrail’in Filistin topraklarını işgale çıkmış ve İsrail’i tanımama kararını benimsemişti.

UHA /  İnternational News Agency

Fakat 1978’daki Camp David zirvesi ile Mısır, 1994’te ise Ürdün İsrail’i tanıdı ve Arapların İsrail’e yönelik diplomatik boykotu sona erdi. Bu kararın arkasında büyük oranda 1948, 1967 ve 1973 savaşlarında Arap devletlerinin askeri olarak İsrail’e karşı zafer elde edememeleri büyük rol oynadı. Dolayısıyla askeri olarak savaşları kaybeden ve tarihsel olarak İsrail ile savaşan en önemli aktörler olan Mısır ve Ürdün, İsrail’i tanımak zorunda kaldı. Bu süreç büyük oranda ABD’nin girişimleri ve arabuluculuğunda hayata geçirildi.

Son dönemde İsrail ile normalleşme kervanına 2020’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn katıldı. ABD’nin İsrail’i Arap rejimleriyle barıştırma ve uluslararası sisteme entegre çalışmalarının biri olan “Yüzyılın Anlaşması” kapsamında imzalanan İbrahim Anlaşmaları ile mezkûr ülkeler İsrail ile olan örtülü ilişkileri formalleştirdi. Diğer bir ifade ile süreç, ilişkilerin normalleşmesinden ziyade formalleşmesi/resmileşmesi şeklinde tanımlanabilir. Fas, Batı Sahra’daki egemenliğinin tanınması ve Batı ile ilişkilerini tamir etmesi karşılığında; Sudan ise terör destekçisi ithamından ve ödemesi gereken borç ve yaptırımların kaldırılması karşılığında İsrail’i tanıdı. Dolayısıyla tedrici olarak birkaç Arap ülkesi uzun yıllar devlet olarak dahi tanımlamadıkları, Siyonist varlık olarak tanımladıkları İsrail’i stratejik partner olarak görmeye başladı.

Arap devletlerinin İsrail’i tanıması ve bu sürecin her geçen gün hız kazanması Filistinli grupları harekete geçirdi. Bu anlamda 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı operasyonunun temel hedeflerinden birisi İsrail ile normalleşme süreçlerini durdurmaktı ve gelinen noktada Hamas’ın bu hedefine ulaştığı söylenebilir. Nitekim İsrail ile normalleşmeye her geçen gün daha fazla yaklaştığını ifade eden Suudi Arabistan veliahdı Muhammed bin Selman’ın açıklamaları radikal biçimde değişti ve Riyad yönetiminin normalleşmeden uzaklaştığı resmi açıklamalara yansıdı.

Normalleşme Önündeki Engeller

18 Ekim’de Suudi Arabistan dahil 8 Müslüman ülkenin İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayacağı iddia edilmişti. Aksa Tufanı ile bu süreç donduruldu. Dolayısıyla İsrail ile normalleşmenin kısa vadede devam etmesinin önünü kesen ilk engel Aksa Tufanı operasyonu oldu. Normalleşme sürecini donduran ve birçok rejimi normalleşmeden imtina ettiren ikinci nokta İsrail’in zayıflığı ile alakalı. İsrail ile normalleşmeyi tercih eden bütün Arap ülkelerinin tek bir ortak noktası vardı: İsrail’in güçlü bir aktör olarak bölgede var olması. Fakat 7 Ekim ve sonrasındaki süreç, İsrail’in rivayet edildiği gibi güçlü bir aktör olmadığını ispatladı. Bütün teknolojik donanım, teçhizat ve askeri kapasiteye rağmen İsrail, ambargo altında tünellerde yaşayan Hamas’ın operasyonuna karşı gafil avlandı. Gerek istihbarat birimleri gerekse Demir Kubbe, Hamas’a karşı iddia edildiği gibi güçlü bir duruş sergileyemedi. Dahası Gazze’ye yönelik başlatılan kara harekâtı sonrası İsrail ciddi kayıplar verdi, kara harekâtı için hazırlanan ekipler geri çekildi. Yaklaşık 3 aydır süren saldırılara rağmen İsrail, Hamas’ı Gazze’den silemedi. Bütün bu süreç birçok Arap rejiminde İsrail ile normalleşme motivasyonunu kırdı. Nitekim İsrail’in zayıflığı zuhur etti ve Arap liderlerinin İsrail’e dair bakışları değişti. İsrail, Arap rejimlerinin beklediği güvenlik tedarikini sağlayabilecek bir aktör olmaktan çıktı.

Normalleşme önündeki üçüncü engel İsrail’in mevcut hükümeti ve devlet politikasının iki devletli çözüme yanaşmaması ile ilgili. Arap ülkelerinin İsrail politikasının temel dayanağı 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin inşa edilmesidir. Birleşmiş Milletler’in 242 sayılı kararına uyumlu, Suudi Arabistan Kralı Abdullah tarafından ortaya atılan Arap Barış Girişimi’ne göre İsrail Batı Şeria ve Gazze’den çekilip başkenti Kudüs olan Filistin devletini kabul ederse, Arap devletleri İsrail’i tanıyacaktı. Fakat İsrail başta Oslo Görüşmeleri olmak üzere birçok platformda barıştan yana olduğunu dile getirse de yaklaşık 75 yıldır Filistin’in devletleşmemesi adına her türlü politikayı uyguladı. Dolayısıyla normalleşmenin önündeki bir diğer engel İsrail’in Filistin ile barışı tercih etmemesi ve Filistin devletini engellemeye dayalı radikal duruşudur.

Normalleşmenin önündeki dördüncü engel Filistin meselesinin haklı bir dava olarak dünya kamuoyunun ana gündem maddesi olmasıdır. Hükümetlerin aksi pozisyonuna rağmen Batı ülkeleri dahil dünyanın birçok noktasında 7 Ekim’den beri geniş çaplı Filistin destekçisi yürüyüşler, protestolar ve eylemler yapılmaktadır. İsrail ile normalleşme gündeminde olan rejimlerin, dünya halklarındaki Filistin farkındalığının hat safhada olduğu bir konjonktürde normalleşme kararı almaları pek rasyonel olmayacaktır.

Normalleşmeyi Kolaylaştırıcı Dinamikler

Bütün bu engellere rağmen normalleşme süreçlerini halen geçerli kılan birkaç dinamikten de bahsetmek mümkün. Bunların başında İsrail’e karşı benimsenen bütün politikaların başarısız olması geliyor. Savaş, ambargo, diplomatik ve ticari tecrit ile yaptırımlar başta olmak üzere İsrail’e karşı atılan adımların somut sonuç vermemesi, Arap rejimleri nazarında İsrail’in tanınmasını bir realite olarak ortaya çıkarıyor. Benzer şekilde ABD, Rusya, Çin, AB gibi küresel oyuncuların desteğini alan İsrail’e karşı Arap rejimler kendilerini güçsüz ve baskı altında hissediyor. Nitekim İsrail ile bütün normalleşme süreçleri ABD’nin baskısı, teşviki ve organize etmesi ile gerçekleşti.

Üçüncü olarak Arap devletleri ulusal çıkarlarını öncelemeye, sekülerleşmeye/modernleşmeye ve Filistin meselesinin öncelikleri arasından çıkarmaya başladı. Bu anlamda İran için Müslüman Kardeşler gibi “güvenlik tehditleri”ne karşı İsrail ile iş birliği yapmak, Filistin’i desteklemekten önce geliyor. Dolayısıyla Arap rejimleri, Filistin nedeniyle ulusal çıkarlarından vazgeçmek istemiyor.

Mezkûr dinamikler gibi birçok dinamik İsrail ile normalleşmenin her zaman gündem maddesi olacağı argümanını güçlendiriyor. Fakat kısa vadede İsrail ile normalleşme sürecinin dondurulduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Bununla birlikte Gazze’deki durum statükoya döndüğü ve Filistin meselesinin unutulduğu atmosferde normalleşme tartışmalarının tekrar canlanacağı tahmin edilebilir. Ancak İsrail ile normalleşme süreçlerinin tarihi tecrübeleri, bu sürecin Filistinlilerin lehine olmadığında bölgeye barış ve istikrar getirmediğini, aksine daha çok çatışma iklimi ürettiğini kanıtlamıştır. Dolayısıyla 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devleti inşa edilmediği müddetçe her normalleşme süreci dünya barışı ve istikrarı açısından olumsuz bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

***

Yazar hakkında

Mehmet Rakipoğlu, Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde (2016) yılında lisans eğitimini, Anadolu Üniversitesinde İlahiyat önlisans eğitimini (2021) tamamladı. 2015-2016 akademik yılında Polonya’nın Szczecin şehrinde Erasmus programı kapsamında eğitim gördü. 2015-2017 yılları arasında Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde öğrenci asistanı olarak görev yaptı. 2017-2019 arası aynı enstitüde YÖK 100/2000 bursiyeri olarak görev yaptı. 2017’den beri aynı enstitüde Ortadoğu Çalışmaları alanında doktora programına devam eden Rakipoğlu, 2019-2021 yılları arasında Batman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. 2020 yılında Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğünde kurum dışı araştırmacı, 2021 yılında Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır. 2017 yılında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından desteklenen bir projede araştırmacı olarak görev almıştır. Yerli ve yabancı medya ve düşünce kuruluşlarına birçok görüş, analiz, rapor yazmıştır. Rakipoğlu iyi derecede İngilizce, orta seviyede Arapça bilmektedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.