Analiz: İsrail-İran Savaşı’nın Avrupa’daki Yansımaları

* İsrail-İran Savaşı, ekonomiden güvenliğe Avrupa için pek çok krize sebep olabilir.
* Avrupa ülkeleri, bu savaşa yönelik ortak ve bütüncül bir dış politika geliştirmekte zorlanmaktadır.
* Almanya’nın ABD’yle uyumlu bir şekilde koşulsuz İsrail desteği, AB’nin stratejik yön tayinini zorlaştırmaktadır.
* Detayı bültenimizde!…
UHA/ İnternational News Agency
Analist* Gamze BAL, ANKASAM
ANKARA, 26 HAZİRAN 2025 – Türkiye’nin saygın, güvenilir düşünce kuruluşu, Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nden (ANKASAM) Avrupa Birliği, güvenlik, etnik çatışmalar ve çatışma çözümü yöntemleri uzmanı ve Analist Gamze BAL, ANKASAM için kaleme aldığı “İsrail-İran Savaşı’nın Avrupa’daki Yansımaları” başlıklı Analizinde İsrail-İran Savaşı’nın Avrupa’da yaşanan yansımalarına dikkat çekiyor.
Analist Gamze BAL’ın kaleme aldığı “İsrail-İran Savaşı’nın Avrupa’daki Yansımaları” başlıklı Analizi şöyle:
13 Haziran 2025 tarihinde İsrail, İran’ın nükleer, askeri ve stratejik varlıklarına yönelik rejim değişikliğini de hedef alan bir operasyon başlatmıştır. İran’ın verdiği karşılıkla birlikte Ortadoğu’da hava saldırılarıyla devam eden yeni bir savaş yaşanmaktadır. Bu savaş hem bölgesel güvenliği tehdit etmekte hem de küresel güvenlik açısından büyük riskler oluşturmaktadır.
Her bölge ve ülke için farklı etkilerinin olacağı tahmin edilen bu savaşın Avrupa’ya etkileri incelendiğinde öncelikle Avrupa’nın göç sorunuyla karşı karşıya kalacağı aşikardır. Halihazırda Avrupa, 2015 ve 2022 yıllarında gerçekleşen göç dalgalarının etkileriyle başa çıkmakta zorlanmaktadır. Üstelik İsrail-İran Savaşı’nın doğrudan ve dolaylı etkilerinden dolayı Avrupa’ya yeni bir göç dalgası başlayabilir. Savaşa Hizbullah’ın dahil olması Güney Lübnan’dan; kırılgan bir süreçten geçen Suriye’den; İran etkisinin güçlü olduğu Irak’taki Şii bölgelerden ve İsrail saldırılarının yoğun olduğu Filistin’den sığınmacılar Avrupa’ya doğru hareket edebilir. Bu durum yeni sosyo-politik gerilimleri arttırabilir.
İsrail-İran Savaşı’nın bir yansıması olarak Avrupa şehirlerinde Yahudi ve Müslüman diasporalar arasında kutuplaşmayı arttırabileceği gibi yeni göç eden kişilerin çoğunluğunun Şii mezhebine mensup olacağı göz önünde bulundurulduğunda mevcut Sünni göçmenler ile Şii göçmenler arasında da krizlerin yaşanmasına ve radikalleşmenin artmasına sebep olabilir. Aynı zamanda göç edenler arasında savaş deneyimi olan kişilerin bulunması, Hizbullah, Haşdi Şabi gibi vekil örgüt üyelerinin sızması Avrupa için potansiyel güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Yeni göçmenlerin barınma, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının kamu harcamalarını ve iş gücü piyasasında uzun vadeli rekabeti arttıracak olması Avrupa genelinde göç karşıtı söylemlerin artmasına ve aşırı sağcı siyasi partilerin ve hareketlerin mevcut yükselişine ivme kazandıracak bir gelişmedir. Diğer yandan yeni göçlerin; Macaristan, Slovakya, Polonya gibi mülteci kabulüne direnen ülkeler ile İtalya, Yunanistan gibi Akdeniz ülkeleri arasında mülteci yükünün paylaşılması noktasında gerginliği arttıracağı tahmin edilmektedir.
İsrail-İran Savaşı’nın Avrupa’ya olası diğer etkisi jeoekonomiktir. Avrupa ülkeleri, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak amacıyla Körfez Ülkeleri’yle işbirliğine yönelmiştir. Bu bağlamda Katar’dan çıkan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndan geçerek Avrupa’ya ulaşmaktadır. Benzer şekilde dünya petrol akışının önemli bir kısmı bu güzergahı kullanmaktadır. Ancak savaşla birlikte Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi enerji güvenliği bağlamında riskli bölge haline gelmiştir. İran’ın kontrolü altında olan Hürmüz Boğazı’nın geçici olarak kapatılması veya tankerlere yönelik olası saldırılar Avrupa ekonomisi üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu durum, enerji politikalarının da sekteye uğramasına sebep olabilir. Enerji arzında yaşanabilecek kriz özellikle Doğu Avrupa ülkeleri ile Rusya arasında işbirliği zeminini oluşturabileceği gibi Rusya’nın Avrupa içindeki nüfuzunu yeniden güçlendirebilir.
Tüm bu mevcut senaryolardan İsrail-İran Savaşı’nın ekonomiden güvenliğe Avrupa için pek çok krize sebep olabileceği anlaşılmaktadır. Ancak Avrupa ülkeleri, bu savaşa yönelik ortak ve bütüncül bir dış politika geliştirmekte zorlanmaktadır. Zira Almanya, İsrail’in güvenliğinin Almanya’nın dış politikasının temel unsurlarından biri olduğunu belirterek İsrail’e destek açıklamasında bulunmuştur.[1] İsrail’le güçlü istihbarat ve askeri bağları bulunan İngiltere’nin politikası, ABD’yle paralellik göstermektedir.[2]
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni bir yandan İran’ın nükleer silahlanmasının karşısında olduğu açıklamalarında bulunurken, diğer yandan tarafların diplomasi kanalıyla sorunu çözmesi gerektiğini savunan bir denge politikası benimsemiştir.[3] Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise her ne kadar İsrail’in güvenliğinin korunması gerektiği açıklamalarında bulunsa da İsrail’in İran’ın nükleer ve balistik programıyla ilgisi olmayan saldırılarına acilen son vermesi gerektiğini ve İran’da güç kullanarak rejim değişikliğinin stratejik hata olacağını Irak örneğini vererek vurgulamıştır. Avrupa ülkelerinin farklı dış politika tercihleri ve ulusal çıkarları sonucu yapılan bu açıklamalar, İsrail-İran Savaşı’nda yekpare bir Avrupa duruşunun olmadığı ve dolayısıyla Avrupa’nın çatışma çözümünde etkin bir aktör olarak konumlanmasının zor olduğunu göstermektedir.
Bu noktada Fransa’nın yaklaşımını ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Zira Fransa, İsrail’in güvenliğini savunan bir politikanın yanı sıra İran’la diyalog kanallarının açık kalmasını desteklemiştir. Fransa, rejim değişikliği gibi söylemlerin İran’la diplomatik kanalların tamamen kapanmasından ve bölgesel bir çatışma zincirini tetiklemesinden endişe etmektedir. Bu kapsamda Macron, 18 Haziran 2025 tarihinde yapılan savunma ve ulusal güvenlik konseyi toplantısında, İran’ın nükleer programını kesin olarak sonlandırmak istediğini; ancak bunun güçle değil, müzakereyle olacağını ifade ederek Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot’a çatışmaya son verecek bir Avrupa girişimi oluşturma talimatı vermiştir.[4]
Avrupa’nın kriz yönetimine müdahil olması için bir adım atan Macron’un bu girişimi, bir yandan arabulucu ve güven inşa edici aktör kimliğiyle Fransa’yı Ortadoğu’ya konumlandırmak isterken diğer yandan Avrupa’nın Ortadoğu politikasına liderlik yapma hamlesi olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda Macron’un açıklamalarının Avrupa’nın stratejik özerkliği savunan Fransa’nın politikalarıyla da uyumlu olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Zira İsrail-İran Savaşı, AB’nin yazılı açıklamaların ötesine geçerek barış inşasında aktif rol üstelenmesine, arabuluculuk faaliyetleri yürütmesine ve ABD’den bağımsız küresel bir aktör gibi hareket etmesine imkan tanıyabilir. Ancak dengeli ve diplomatik bir yaklaşım benimseyen Fransa’nın aksine AB’nin bir diğer motor gücü Almanya’nın ABD’yle uyumlu bir şekilde koşulsuz İsrail desteği, AB’nin stratejik yön tayinini zorlaştırmaktadır.
Merz’in ve Macron’un yaklaşımları, AB’nin geleneksel olarak benimsediği normatif dış politika çizgisinde de bir ayrışma yaşandığını göstermektedir. Diplomasi kanallarının açık tutulması gerektiğini ifade eden ve AB önderliğinde çözüm arayışını benimseyen Fransa, normatif Avrupa’nın temsilcisi gibi hareket etmektedir.
Merz’in “İsrail bizim yerimize kirli iş yapıyor” ifadesinden de anlaşılacağı üzere Almanya, doğrudan müdahil olmadan askeri eylemleri meşru gören bir güvenlik aktörü ve caydırıcı bir güç olarak Avrupa’yı konumlandırmak istemektedir. Esasen Macron’un ve Merz’in açıklamaları, ayrıca İsrail-İran Savaşı özelinde somutlaşan normatif güç-caydırıcı güç yaklaşımı, Avrupa’nın gelecekte uluslararası kimliğini belirleyecek ikilemi de yansıtmaktadır.
Sonuç olarak İsrail-İran Savaşı, güvenlik, ekonomi, terör tehdidi, mülteci gibi sorunlarla Avrupa’nın hem dış politikasını hem de toplumsal ve siyasal yapısını etkileyecek bir meydan okumadır. Dolayısıyla bu krize yönelik Avrupa’nın yaklaşımı önümüzdeki yıllarda AB’nin bütünlüğünü ve küresel konumunu şekillendirecek bir duruşu da yansıtacaktır. Bu bağlamda gerek AB’nin geleceği gerekse küresel konumu açısından Avrupa’nın çatışmayı değil uluslararası barış ve istikrarı gözeten ülkelerle işbirliğini arttırması ve Ortadoğu’daki tarafları diplomasi masasına oturtacak politikalara geçiş yapması gerekmektedir.
[1] Interview with Foreign Minister Wadephul for WELT TV on the current situation in the Near and Middle East, Federal Foreign Office, https://www.auswaertiges-amt.de/en/newsroom/news/2723378-2723378, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[2] Andrew Macaskill, Britain’s finance minister signals possible support for Israel in Iran conflict, Reuters, https://www.reuters.com/business/media-telecom/britains-finance-minister-signals-possible-support-israel-iran-conflict-2025-06-15/, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[3] Giada Zampano, Italy’s Meloni meets Trump at G7 summit, urges need for negotiations in Israel-Iran conflict, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/en/europe/italy-s-meloni-meets-trump-at-g7-summit-urges-need-for-negotiations-in-israel-iran-conflict/3601672, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[4] France planning European ‘initiative’ to end Iran-Israel conflict, says presidency, Le Monde, https://www.lemonde.fr/en/international/article/2025/06/18/france-planning-european-initiative-to-end-iran-israel-conflict-says-macron_6742476_4.html, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).