ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
14:21 EGİAD’dan Küresel Ekonomi ve Siyaset Semineri: Trump’ın ikinci dönemi değerlendirildi
13:26 Gazze Ateşkesinde kritik hafta!
13:09 Dünya dönüyor!
12:07 Orada neler oluyor!
09:57 Türkiye Suriye’den ihracat işlemlerinde kısıtlamaları kaldırdı
09:35 İffet Dönmez: Yeni Suriye Yönetimi’nin Meşruiyeti Sorunu
08:41 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’den (MAKÜ), Türkiye’de bir ilk olan “Köy Üniversitesi Projesi”
08:17 Batı Şeria için yeni yasa: İsrail ilhaka hazırlanıyor
07:48 Ermenistan-AB ilişkileri nereye gidiyor?
07:42 ABD, Münih Güvenlik Konferansı’na kalabalık bir heyetle katılıyor
07:17 TUDPAM’ın Çevrimiçi canlı yayın konusu: Rusya – Ukrayna Savaşı: NATO ve Türkiye
21:15 İstanbul’da yarın okullar tatil edildi
17:27 Ziyan edilen lider!
15:00 UDİAD’ın Çevrim içi canlı ‘‘Bölgesel Çalışmalar Atölyesi’’ başladı…
10:43 Anadolu Birliği Partisi (ABP) Başkanı Güneri: “AK Parti Hükümeti Bu Zulme Son Vermeli!”
10:39 Paşinyan’ın söylem değişikliği!
09:42 Her yıl 40 binden fazla sigara içmeyen yetişkin ve 400 bebek pasif içicilik nedeniyle hayatını kaybediyor
09:03 Su Politikaları Derneği Başkanı Yıldız, “Türkiye’nin yarısında son dört aydır normalin çok altında yağış gerçekleşti”
07:30 “Yıllarca çalışan, alın teri döken emeklilerin haklarına dokunuluyor!”
07:22 Filistin, İslâm Toprağıdır ve Mescid-i Aksa Ümmetin Mukaddes Değeridir
TÜMÜNÜ GÖSTER →

“Tüm teröristler suçluyken aynı eylemleri yapsalar bile tüm suçlular terörist değildir”

“Tüm teröristler suçluyken aynı eylemleri yapsalar bile tüm suçlular terörist değildir”
20 Haziran 2023
79
A+
A-

Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyesi ve Türkiye’nin saygın, güvenilir bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Araştırmacısı Murat ASLAN’ın da editörlüğünü yaptığı,Türkiye’nin Terörizm ile Mücadelesi | Kavram, Süreç ve Yöntemisimli kitapda yer alan Serdar yurtsever,Ülkelerin ve Uluslararası/Bölgesel Örgütlerin Terörizmle Mücadele Siyasallarıbaşlıklı yazısında bugün de “Terörizm Olgusu”na değindi.

Terör terimi en önemli ve genel anlamıyla ruhsal bir büyük korku veya dehşet durumunu ifade eder. Modern kelimelerimiz terör, terörize, korkunç, terörizm ve caydırıcı Latince terrere, titremek veya titremeye neden olmak, caydırmak ve korkutmak fiillerinden türetilmiştir. Terör kelimesi aynı zamanda korkuya neden olan eylem veya nitelik ve alternatif olarak korku uyandıran bir kişi, nesne veya güç anlamına da gelmektedir.

Terörizm her ne kadar siyasi ve felsefi sistemler gibi “izm” ekiyle anılmakta ise de gerçekte bir sistemi, bir ideolojiyi içermemektedir. Terörizm ancak ulaşılmak istenen amaç açısından bir araç, bir hareket tarzı ve bir strateji olarak kullanılmaktadır.

Terörizm, belirli bir ideolojiyi değil açıkça politik olabilen veya sol-sağ spektrumun herhangi bir noktasında veya tamamen nihilist görünen ancak genel olarak kanıtladığı sonuçlara ulaşmak için kullanılan belirli bir taktiği tanımlayarak diğer siyasi “izm”lerin çoğundan ayrılır.

TRT TÜRK yeni banner

Fanatizm, jakobenizm, radikalizm ve köktencilik gibi terimlerle ilişkili daha derin bir kozmolojik ve psikolojik bileşene sahiptir. Terör ve terörizm kavramları tam manası ile birbirinden ayrı ele alınamayacak olsa da terörizm kavramının farkı içeriğindeki “siyasal faktör” vurgusundadır.

Terör kavramı, şiddet ve korkutmayı ifade ederken terörizm kavramı ise şiddet ve korkunun yani terörün siyasal mücadelede araç ve yöntem olarak kullanılmasını ifade etmektedir. Dolayısıyla terörizm, “belirli bir siyasal hedefe ulaşmak veya siyasal bir davayı yüceltmek amacıyla ve genelde kurulu düzeni değiştirmeye veya söz konusu siyasal davaya boyun eğmeye mecbur etmek için başvurulan zorlayıcı ve şiddet içeren davranışlar” olarak tanımlandığı gibi “son derece somut ve dünyevi gerçeklere dayanan politikaların genel amaçlarına bütünleşik sürdürülen bir strateji” olarak da ele alınmaktadır.

Yonah Alexander, çeşitli hükümetlerin yanı sıra konuyla ilgili akademik görüşlerin bir analizinin, terörizmin ne olduğu konusunda fikir birliğinin olmadığını belirtmektedir. Ancak eylem (örneğin yasa dışı), failler (örneğin bireyler, gruplar veya devletler), saik (örneğin siyasi), amaçlanan sonuçlar (örneğin korku ve hayal kırıklığı), hedefler (örneğin mağdurlar) ve yöntemler (örneğin rehin alma) gibi terörizm olgusunun bazı bileşenleri anlamında ortak bir anlayışın olduğunu belirtmektedir.

Çoğu siyasi ve akademik uzman, terörizmin 21. yüzyılda küresel güvenliğe yönelik en büyük tehdit olduğu konusunda hemfikirdir. Bununla birlikte bu uzmanlardan çok azı, terörizmi tam olarak neyin oluşturduğuna dair bir tanım konusunda uzlaşabilmiştir. Terörizmle ilgili kitaplarda genellikle geçerli ve mutabık kalınan bir tanımın olmadığı gerçeğiyle ilgili ayrı bir bölüme yer verilir.

Siyasi mülahazalardan kaynaklanan tek ve ortak bir terörizm tanımının yapılamamasını fırsat bilen ve kendi lehlerine kullananların neredeyse hepsi kendilerini “özgürlük savaşçısı”, “gerilla” veya “mücahit” gibi daha çekici terimlerle adlandırmayı tercih
ederek bir terörist olduğunu asla kabul etmeyecektir.

Terörizmin amaçları açısından aslında çok iyi bilinmekle birlikte bir terör olayı meydana geldiğinde hükümetlerden bir yayın yasağı gelmediği sürece şiddet, nefret ve ölüm görüntüleri günlük gazeteler, sosyal medya, internet sohbet odaları ve bloglarda yayımlanmakta ve akşam haberlerinde gösterilmekte, böylece terörizmin bir korku atmosferi oluşturma şeklindeki temel amacını sürdürmesine yardımcı olunmaktadır.

Birini öldür, on binini korkut” sözünde olduğu gibi terörist çok sayıda insanın ölmesinin ötesinde çok sayıda insanın izlemesini ister. Çok tanınan ve Batı kamuoyunda geniş yankılar uyandıran Baader Meinhof, Japon Kızıl Ordusu ve Kızıl Tugaylar gibi terörist gruplar çok büyük gruplar sanılmıştır. Halbuki en fazla yankı uyandırdıkları dönemlerde bile 5-50 kadar üyeleri olmuştur. Onların en büyük mahareti propaganda alanında olmuştur.

Thackrah, terörizmin insan hayatına, mülkiyetine ve diğer çıkarlarına zarar vermek için hesaplanan çeşitli suç eylemlerinin belirgin bir şekilde yayılmasıyla kendini gösterdiğini, zorluğun terörizmin sınıflandırılması için tasarlandığı farklı durum ve olayların incelenmesinin olduğunu ve bu tanımlar neticesinde her bir koşul kümesinin kendi içinde standartlar oluşturacağını ifade etmektedir.

Thackrah, “terör sözlüğü” çalışmasındaki “terörizm” maddesinde 94 farklı kaynağı referans göstererek 90 farklı terör tanımı vermektedir.

Bu tanımların terörizmi, ideoloji ve eylem biçiminden ziyade yalnızca nihai hedefleri açısından ele aldığını, terör olmayanı tanımlamanın tam olarak terör olanı etiketlemeye çalışmaktan daha kolay olduğunu vurgulayarak vermiş olduğu tanımları yapan kişi, grup ve kuruluşların tanımlama yapmakta zorlandıklarını belirtmektedir.

Bir sonraki madde olan “uluslararası terörizm” maddesinde, tehditlerin genellikle şiddet modelinin bir parçası olduğunu ancak şiddet kullanımının yerini almadığını, şiddetin fiili kullanımının genellikle terörizm için bir ön koşul olduğunu yazarken “Tüm teröristler suçluyken aynı eylemleri yapsalar bile tüm suçlular terörist değildir” cümlesine yer vermesi konuya açıklık getirmekten ziyade karmaşıklaşmasına neden olmaktadır. Ayrıca BM’nin herhangi bir önleminin, temel öncüller üzerinde ortak bir anlaşmaya ihtiyaç duyacağı ve küresel toplumun, terörizmin tekrarlama, motivasyon, niyet, aktörler ve etki yoluyla diğer şiddet türlerinden ayırt edilebileceğini kabul etmek zorunda olduğunu ifade etmektedir.

Terörün bir devletin diğerine mesaj göndermesiyle ilgili olduğunu, genellikle kimin kime mesaj gönderdiğinin asla bilinemediğini ve bilinmeyenlerin ancak yıllar sonra ortaya çıkabileceğini ifade etmektedir. Rapoport ise terörün teknoloji, Fransız devrimci ruhunun yayılması ve egemen devletler sistemi tarafından üretildiğini, suç veya yoksulluğun aksine uluslararası devlet dışı terörizmin sadece yüz otuz beş yaşında olduğu tespitini yapmaktadır.

Terör konusu üzerinde çalışan akademisyen ve terör uzmanlarının bir kısmı terör eylemlerinin Batı’ya karşı olduğunu ve Batılı demokrasileri hedef aldığını savunurken diğer bir kısmı ise terörün devletler tarafından uygulandığını yani “devlete karşı terör” değil “devlet destekli terör”ün söz konusu olduğunu vurgulamaktadır.

Herhangi bir devletin terör örgütlerine silah, finans, eğitim, iletişim, istihbarat ve lojistik destek sağlayarak tüm kaynaklarını kullandığı ancak teröristlerin eylemlerini doğrudan yönlendirmediği durumlarda ise ortaya “devlet destekli terörizm” olgusu çıkmaktadır.

Durumun bu boyutunda devletler, terörist eylemlerin sorumluluğunu veya kontrolünü üzerlerine almadan girişimlerini gerçekleştirmektedir. 20. yüzyılın sonlarına doğru uluslararası alanda birçok devletin dış politikanın bir aracı olarak devlet destekli terörizme başvurmayı tercih ettiği görülmektedir.

Bu dönemde terörizm, özgürlüklerini kazanmak isteyen halkların ya da azınlıkların kullandığı bir strateji olmakla birlikte güçlü devletlerin de birer aracı konumuna gelmiştir. Devlet destekli terörizm gizli ve örtülüdür. Bir devletin konvansiyonel silahlı güçlerini kullanmasının uygun olmadığı ya da risk teşkil ettiği durumlarda dış politika çıkarları doğrultusunda “uluslararası terörizm” alternatif bir mücadele aracı olarak ortaya çıkmaktadır.

Ortadoğu ve Hindistan-Pakistan sınır bölgesi gibi, devletlerin komşu rakiplerini istikrarsızlaştırabileceklerine inandıkları bölgelerde vekillerin kullanımının devam etmesi muhtemeldir. Etno ulusal ve dini çatışmaların çözülmediği ülkelerde terör de şiddet içeren bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır.

Son yıllarda ve özellikle 11 Eylül saldırılarından bu yana terörizmle ilgili önemli bir dizi uluslararası norm, prosedür ve kurum ortaya çıkmıştır. Tartışmaya açık bir şekilde terörizmle ilgili hızla büyüyen ayrı bir uluslararası hukuk alanı belirmeye başlamıştır. Hukukçular terör konusunu kendi içinde uluslararası hukukun bir “dalı” olarak ele almaya başlamıştır.

Yabancı Yatırımlar ve Uluslararası Hukuk

Uluslararası hukukun bu şekilde ayrı bir alan açmasına olumlu ve olumsuz yönde değerlendirmeler yapılmıştır. Olumlu tarafı, özelleşmiş ve uyarlanmış düzenlemeler, belirli bir konunun özel ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilir ve bu da devletleri uluslararası hukuka daha iyi uymaya yönlendirebilir.

Benzer şekilde kurumsal parçalanma yani uygulama organlarının çoğalması “daha rafine ve kesin bir norm yorumlama sistemi oluşturarak” uluslararası hukuk sisteminin etkinliğini artırabilir.

Olumsuz tarafta ise uluslararası hukuk sisteminin tutarlılığı onun anlaşılırlığı ve verimliliğine katkıda bulunurken parçalanma farklı özel rejimler arasındaki sürtüşme ve çelişki fırsatlarını artırmakta, böylece öngörülebilirliği ve yasal kesinliği baltalamaktadır. Buna ek olarak parçalanma “siyasi” bir perspektif bağlamında tehlikelidir.

Herhangi bir devlet tarafından reddedilebileceğinden parçalanma uluslararası hukuka aykırı bir yaklaşıma yol açabilir ve bu da nihai olarak onun varlığını tehdit edebilir.

Rapoport, terörizm olgusunun oluşumunu dört safhaya ayırmakta ve bu bölümlemesini dört dalga teorisi olarak adlandırmaktadır. “Anarşizm ve modern bireysel terörizm” dönemi olarak adlandırdığı birinci dalgayı Çarlık Rusyası’ndan başlatmakta ve dönemsel olarak 1879-1920 arasını kabul etmektedir. İkinci terör dalgası daha çok sömürgecilik karşıtı, self determinasyoncu, bağımsızlıkçı ya da ayrılıkçı hareket olarak bilinen “kolonyal terörizm” dönemidir (1920-1960).

Üçüncü dalga marjinal “sol terör” dalgasıdır (1960-1979). SSCB’nin Afganistan işgali ve 1979 İran İslam Devrimi ile başlayan dördüncü terör dalgası başlangıçta “İslami terör” olarak adlandırılmış ancak daha sonra “küresel terörizm” olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya dönüşün gerekçeleri olarak ise Batı’nın sömürgeci politikaları, küreselleşmenin olumsuz sonuçları, Arap-İsrail sorunu ve Ortadoğu toplumlarının ekonomik ve siyasi sorunları sayılabilir.

***

Yazar hakkında

Doç. Dr. Serdar Yurtsever

2 Mayıs 1969 Sinop doğumludur. Memleketi İzmir’dir. 1991 yılında Milli Savunma Üniversitesi, Yönetim Bölümü’nden mezun oldu. 2005 yılında Selçuk Üniversitesi’nde Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda yüksek lisans, 2007 yılında Gazi Üniversitesi’nde Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans, 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı’nda doktora eğitimlerini tamamladı. 2017 yılında doçent ünvanını aldı.

1991 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde görev yapmayı müteakip 2016 yılında Kıdemli Albay rütbesi ile emekliye ayrıldı. Çeşitli maksatlarla; Saraybosna/Bosna-Hersek, Kabil/Afganistan, Bedford/İngiltere, Londra/İngiltere, Oslo/Norveç, Madrid/İspanya, Paris/Fransa, Stokholm/İsveç ve Tel-Aviv/İsrail’de temsil görevlerinde bulunmuştur. İki adet NATO madalyasına sahiptir. 2016 yılından bu yana Akdeniz Karpaz Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Halen aynı üniversitede Hukuk Fakültesi Dekanlığı, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Başkanlığı görevlerini yürütmektedir.

Yüksek lisans ve doktora çalışmaları Türk Kurtuluş Savaşı istihbaratı üzerinedir. “Milli Mücadele Dönemi İstihbarat Faaliyetleri Örnek Olay İncelemeleri (1919-1923)” başlıklı yüksek lisans tezi Atatürk Araştırma Merkezi, “Milli Mücadele İstihbaratı’nda İstanbul’da Gizli Bir Grup: Felah” başlıklı doktora tezi Berikan Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Uluslararası çeşitli yayınevleri tarafından “Libya’s Past, Present, and Vision of the Future”, “Foreign Actors in Libyan Crisis”, “Weak State Behaviour within the Balance of Power”, “The Changing Nature of War and International Relations”, “Relationship between Islamic and Universal Human Rights” ve “The Affects of Religion on Shaping International Relations” başlıklı ortak yazarlı çalışmaları kitap olarak yayınlanmıştır. Bu kitaplardan son ikisi Almanca, Flemenkçe, Portekizce, Lehçe, İtalyanca, Fransızca, Rusça ve İspanyolca olmak üzere sekiz ayrı dile çevrilmiştir. Uluslararası İlişkiler alanında yayımlanmış çok sayıda kitap bölümü, makale, bildiri ve gazete yazıları bulunmaktadır. Türk Kurtuluş Savaşı İstihbaratı, İstihbarat, Güvenlik, Strateji ve Çatışma Çözümü ilgi ve araştırma alanlarıdır. İngilizce ve eski yazı (Osmanlıca) bilmektedir.

Sulhiye Fatma Yursever ile evli, Mustafa ve Kemal adlı iki oğlu vardır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.