TRT’den unutulmaz anılar arasında Tarık AKAN!
Uluslararası Haber Ajansı (UHA) ve (TÜHA) Türkuaz Uluslararası Haber Ajansı (TÜHA) olarak, Özgür, Bağımsız, Tarafsız, Hayatı ve Hayatımızdakileri Anlamak için yaptığı Haber/Röportaj ve Yorumları ile her daim “Umuda ve Ufka Bakan” TRT’nin saygın, sevilen başarılı gazeteci ve Haber Dairesi Başkalarından Aydoğan KILINÇ’ın TRT Anısını paylaşıyoruz.
UHA / İnternational News Agency
[Yeşilçam devrinin en ünlü oyuncusu Tarık AKAN, gazeteci ve TRT eski Haber Dairesi Başkalanı Aydoğan KILINÇ]
33 yıl önceydi. Türkiye’nin her zaman parlayan, hiç sönmeyen yıldızının İstanbul’da, Bakırköy’deki evindeyim. Denizi gören bir apartman dairesi.
Yılın son gününde, 31 Aralık’ta, TRT 1’de yayınlanacak olan yapımcı ve sunuculuğunu üstlendiğim
‘90 Takviminden‘ adını verdiğim programın çekimindeyim.
Yine, o yıl da ‘Altın Portakal’ı Almıştı.
Türk sineması ve onun ‘Altın Portakal’ları, Türkiye’de önemliydi ve değerliydi o zamanlar. Günlerce konuşulur, tartışılırdı. Gazete manşetlerinden inmezdi.
Evinin her yeri sinema tarihine geçen sayısız önemli ödülle dolup taşıyordu. Sadece 4 – 5’ini getirdi kütüphanesinin, kitaplarının önüne yerleştirdi.
Röportajımız nasıl başladı, nasıl bitti anlayamadım. O benim kendimi bildim bileli beyaz perdeden tanıdığım çok ünlü biriydi. Bana ve birlikte olduğum mini televizyon haber ekibine, bunu, o inanılmaz başarılarla dolu ‘ün‘ü, ‘şan‘ı, ‘şöhret‘i hiç hissettirmedi…
‘İki Hülya‘ arasında “onun değil benim hakkımdı” gibi cümlelerle polemik konusu olmuştu o yıl en iyi kadın oyuncu ödülü.
Oysa, onun filmleri, onun için, yaşadığı topluma ve dünyaya sanat ile daha rahat ulaşmanın yollarından biriydi.
O gün için aklımda en fazla kalan mütevaziliği olmuştu. Samimi, sıcak, ve çok kibardı.
Çıkmak üzereyken, “Aydoğan arabanız yok değil mi? Nereye gideceksiniz ben sizi bırakayım” dedi. “Hayır olmaz, çok uzak gideceğimiz yer” dediğimi hatırlıyorum. Israr etti ve merdivenlerden beraber indik.
Sokaklarda görmeye alıştığımız, sıradan, kendisi gibi “mütevazi” ve yıpranmış otomobiline bindik ekip arkadaşlarımla. Oysa, hafızam beni yanıltmıyorsa yıllardır oynadığı filmlerden yalnız ücret almıyor, gelirden pay da alıyordu. İşte, buydu Tarık Akan… Sade… Berrak.. Tüm yaşamıyla… Bu kadim toprakların insanıydı.
Taksim’de Gülriz Sururi ile röportajı gerçekleştireceğim tiyatrosunun önüne kadar götürdü bizi. Sıcacık içten kısa bir vedalaşma… “Teşekküre gerek yok, birşey yapmadım ki!” diyerek…
Daha sonra hiç karşılaşmadık ve görüşmedik. Buna gerek de kalmadı… Çünkü zaten hep hayatın ve hep hayatımızın içindeydi. Nerede olması gerektiğini hissediyorsa, Tarık Akan orada oluyordu.
Son yıllarda sıcak sinema perdesi yerine, televizyonun o soğuk beyaz camında daha çok görünür olmuştu.
Ne çok şeyi üstünde, içinde ve isminde barındırıyordu. Yakışıklılığı ile dönemin genç kızlarının uzaktan sevgilisi olmayı, günden güne, yıldan yıla gelişen oyunculuğu ve sanatı, kattıkları, fazlasıyla hak ettiği şöhreti layıkıyla taşıması, hayata bakışı, aydın sorumluluğu ve ülkesine duyarlılığı, aslında hepsi… hepsinden ötesi hiç unutulmayan insanlığı…
Daha 66 yaşındaydı hepimize o ‘16 Eylül şoku‘nu yaşattığında…
Onsuz 7 kocaman yıl geçmiş oldu bugün…
Yattığın Yer Seni İncitmesin…
Derin Saygım ve Derin Özlemimle…
***
(2 yıl önceki yazımı yeniden yayınlamak istedim. Unutulmazlar arasındadır Tarık Akan… Anılarımızın en şahane ve en saygıdeğer köşesinde)
#TarıkAkan #sinema #televizyon
***
Tarık Akan
Tahsin Tarık Üregil olan Tarık Akan, 13 Aralık 1949 yılında İstanbul’da ailesinin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Erzurum Dumlupınar İlkokulu’nda başladığı ilkokulu Kayseri’de tamamladı ve ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti.
Yıldız Teknik Üniversitesi, Makine Yüksek Mühendisliği’nde okuyan Tarık Akan, ardından Gazetecilik Yüksek Okulu’na girdi ve bu bölümden mezun oldu. 1970 yılında Ses Dergisi’nin açtığı Sinema Artist Yarışması’nı kazanarak 1971’de ilk filmi olan ‘Solan Bir Yaprak Gibi’yle kamera karşısına geçti ve Tarık Akan adını aldı.
1979 yılında zorunlu askerlik görevini yedek subay olarak Denizli’de tamamlayan Akan, 1970-1975 arası yılda 12 filmde rol alarak Yeşilçam’ın en parlak günlerinde yer aldı. Emel Sayın’la ‘‘Mavi Boncuk’’ta Hülya Koçyiğit’le ‘‘Sev Kardeşim’’de, Hale Soygazi ile ‘‘Gece Kuşu Zehra’’da oynadı ve ‘‘Hababam Sınıfı’’ ile Türk sinemasının unutulmazları arasına girdi. Akan, daha sonra ‘‘değişirken yok olmayı’’ göze aldı ve mesajı olan filmler yapmaya karar verdi. Bu kararın ilk ürünü “Nehir“i Cüneyt Arkın’la birlikte oynadığı ‘‘Maden’’, ‘‘Sürü’’, ‘‘Yol’’, ‘‘Kanal’’ gibi politik filmler takip etti.
1986 yılında Yasemin Erkut ile evlenen oyuncunun aynı yıl Barış Zeki Eregül adlı oğlu ve iki yıl sonra da, 1988 yılında Yaşar Özgür Eregül ve Özlem Eregül adındaki ikiz çocukları dünyaya gelmiştir.
Oyuncu, evlendikten dört yıl sonra 1989 yılında boşanmıştır. Akan’ın, ilk çocuğu olan Barış Zeki Eregül 2009 yılında Tarık Akan’ın da oynadığı “Deli Deli Olma” adlı filmde babasının gençliğini oynayarak oyunculuk hayatına atılmıştır.
***