Sürdürülebilirliği sündürmeyelim
Geçtiğimiz hafta ITB’de katılabildiğim kadar çok panele katıldım. Söz eninde sonunda sürdürülebilirliğe geldi. Zaten şu sıralar iki konu trend, sürdürülebilirlik ve AI (yapay zeka). Ancak görünen o ki bu mevzuları pek de içselleştirmiyoruz. Özellikle sürdürülebilirliği.
UHA / İnternational News Agency
Konuk Yazar, Turizm Güncel.com’dan Gazeteci Birgül AKGÜL, “Sürdürülebilirliği sündürmeyelim” başlıklı bir yazı kaleme aldı. AKGÜL yazısında, dünyanın bir süredir over tourism yani aşırı turizmi konuştuğuna dikkat çekiyor.
Aşırı turizmim bir bölgenin kapasitesinden fazla ziyaretçi alması nedeniyle o çevrenin olumsuz etkilenmesi anlamına geldiğini söyleyen yazar Birgül AKGÜL “Çevre demişken, genellikle sanılanın aksine çevre yalnızca doğayı değil, tam anlamıyla o destinasyondaki her şeyi kapsıyor. Orada yaşayan yerel halkın maruz kaldığı gürültü ve çevre kirliliği, kültürü ile uyuşmayan turist davranışları, pahalılık gibi durumlar, aşırı ziyaret nedeniyle oluşan normalden fazla atık, trafik, yüksek kira bedelleri vb. bunların hepsi çevre sorunları olarak kendini gösteriyor” diyor.
Gazeteci Birgül AKGÜL, yazısına şöyle devam ediyor:
“Dünya ‘Bize çok gelmeyin, gelecekseniz de bazı bölgelere girişte ücret ödemeniz gerekir’ derken, maalesef biz, herhangi bir bilimsel veriye bağlı olmadığını düşündüğüm şekilde turist hedefleri belirliyoruz. Bir turizmci olarak elbette ülkeme turistlerin gelmesini istiyorum, aksi mümkün dahi olamaz ancak daha uzun yıllar bu sektörde çalışmak da istiyorum, dolayısıyla mevcut kaynakların plansız tüketimini endişe verici buluyorum.
Mesela 2024 için 60 milyar gelir, 60 milyon turist rakamı neye dayanarak belirlendi? 2019’a bakıyorsun 35 milyon turist, 35 milyar dolar gelir hedefi belirtilmiş.
Peki, 2030 turist hedefimiz 100 milyon turist mi olacak?
Bu arada bu sayıyı herhangi bir hesaplama yaparak yazmadım, canım öyle istedi. Çünkü hedefler de böyle belirleniyor olabilir. Geçen yıl ne olmuş, tamam yuvarla bunu şuna…
Turizm gelirlerimizi turist sayısını artırarak yükseltme stratejisi, bir elimizle aldığımızı öteki elimizle saçmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu da yetmez, çok da uzak olmayan bir gelecekte bize çevresel sorunlar olarak geri döner. Uçak sayısı arttıkça karbon salımı, insan sayısı arttıkça gıda israfı artacaktır”.
Açık büfelerin yerini ala carte servisin alması gerektiğini savunan Birgül AKGÜL, “Her şey dahil sisteme ala carte servis uygulaması getirilebilir. Açık büfeler nedeniyle çok ciddi oranda gıda israfı yaşanıyor. Bu gıdaların üretimi, satın alması, lojistiği hepsi birer milli servet, israfı ise çevreye büyük bir zarardır. İsrafla birlikte atık sorunu da ciddi boyutlara gelmiştir” diyor.
Bakanlığın sürdürülebilirlik kriterleri içine büfelerin küçültülmesi veya yeniden düzenlenmesinin de eklenebileceğini hatırlatan AKGÜL, “Kaynaklarımız tükeniyor. En önemlisi de suyumuz azalıyor. Türkiye sanılanın aksine, epeyce kurak bir ülke. Hal böyleyken heybeyi dolduralım mantığı ile sürdürülebilirlik konuşmamalıyız. ” şeklinde dile getiriyor.
“Ülkemiz 60 milyon turisti kaldırma kapasitesine sahip değil” diyen Birgül AKGÜL, yazısına şöyle devam ediyor:
“Mesela Bodrum, geçen yıl sezon boyunca su sıkıntısı çekti. Ancak hala bölgede lüks otel ve villaların yapılmasına izin veriliyor. Antalya, geçen yıl trafik nedeniyle özellikle turistlerden çok şikâyet aldı ‘ülkemizden 3 saatte geldik, otelimize 4 saatte gittik’ dediler. Bunun nedeni kapasitenin talebi karşılayacak alt yapıya sahip olmamasıdır. Seçim yaklaştığında yenilenen yollar, hizmet dönemi içinde ihmal ediliyor. Haydi, biz toplum olarak alıştık da turist işte bunlara kanmıyor”.
Sürdürülebilirlik konusunu sündürmeyelim.
Turizm yapmayı sürdürmek istiyorsak destinasyonların sürdürülebilir olmasını sağlamak zorunda olduğumuza dikkat çeken AKGÜL, “Bu nedenle yalnızca oteller değil; destinasyonlar da sürdürülebilir olmak zorunda. Peki, madem sürdürülebilirlik konuşacağız o halde otel sayısı bakımından doygun olan bölgelere neden hala yatırım izni verildiğini de sorgulamalıyız” diyor.
Gazeteci Birgül AKGÜL, Yeni turizm tahsisleri yapılırken önce alt yapıya yatırım yapılması gerektiğini belirterek, yazısında şunlara dikkat çekiyor:
“Doğru düzgün kanalizasyon, arıtma teknolojisi olmayan bölgelere tahsisler veriliyor, top yatırımcıya atılıyor. Geri dönüşüm filan zaten mümkün değil, dünyanın çöpünü üretiyoruz. Yatak yığılması olan bölgelere ise yeni otel yatırımı yapılmasına izin verilmemelidir, mesela Antalya. Golf sahaları çevreye zarar veriyor.
Geçtiğimiz aylarda bir golf otelinde bulundum, otelin bir noktasından uçsuz bucaksız sahayı net şekilde görebiliyordum. Yapay göletler, süslü püslü alanlar…
Koca sahada gözüm 3 kişiyi seçti. Günde 3-5 kişi golf oynayacak diye o çimleri sulamak için tonlarca su harcanıyor. Yetmiyor, kimyasallar kullanılıyor. 150 dönümlük bir golf sahası bir yılda 200 milyon galon su tüketiyor (757.082.357 lt) Bu da 1.800 hanenin bir yıllık su tüketimine tekabül ediyor. Golf turizmi de yakın gelecekte çevrecilerin ve hatta sürdürülebilirliğe önem veren operatörlerin daha sık markajına takılacaktır. Golf sahasına sahip işletmeler sürdürülebilirlik planlamalarında bunu göz ardı etmeyip tüketimi azaltma veya farklı stratejiler üretme yolunu masaya yatırabilirler.
Bir gün gelecek kaynaklar iyice azaldığında, aşırı tüketenler az tüketen çoğunluğun yoğun baskı ve protestolarına maruz kalacak. Belki de isyanlar, tahrip ve talanlar yaşanacak. Pandemi insan oğluna kıtlığın ve mahrumiyetin nelere mal olacağına dair benzersiz bir simülasyon deneyimi sunmadı mı? Hayal bile edemeyeceğimiz şeyleri bizzat yaşamadık mı?” diyor.
WTM ve ITB fuarlarının Arap ülkelerinin atağını görmemizi sağladığını ifade eden AKGÜL, Türkiye’nin kendine İspanya’yı rakip alırken yanı başındaki bu ülkeleri göz ardı ettiğini ve Turizm fuarlarına katılanların gözlemlediğini açıklıyor.
Arap ülkelerinin ciddi sponsorluklar karşılığında fuar alanlarında ve şehir merkezlerinde büyük görünürlük kazandığını vurgulayan Gazeteci Birgül AKGÜL, “Stantlarını da bizden daha teknolojik ve çekici şekilde sunuyorlar. Rekreasyon ve özgürleşme atılımları da dikkat çekici hale geldi. Suudi Arabistan’ın kadınlara yönelik özgürlük hareketleri, petrol satamaz hale geldiğinde turizm gelirlerine yaslanmak için yaptığı bir atılımdır. Çünkü turist demokrasi ve özgürlük ister” diyor.
Turizm Güncel.com’dan Gazeteci Birgül AKGÜL, “Sürdürülebilirliği sündürmeyelim” başlıklı yazısını şöyle noktalıyor:
“Bugün hafife aldığımız Arap ülkeleri yakın gelecekte rakibimiz olma yolunda hızlı ve emin adımlarla ilerliyor. Ne mi vaat ediyorlar? Kültürel farklılık ve zenginlik.
Biz Türk kimliğimizden uzaklaşıp, Avrupalılara Avrupa’da gibi hissettirme gayesiyle turizm yaparken, onlar turistin gittiği yerdeki kültürü keşfetme merakını karşılayacak olanak ve deneyimler sunuyorlar. Evet, belki bugün bizim verdiğimiz hizmeti veremiyor olabilirler ancak arayı kapatma potansiyelleri var. Ayrıca onlar da Müslüman ülkeler. Türkiye o coğrafya için iyi bir referans bile olabilir! Türk yöneticileri istihdam ederek tecrübeyi transfer ediyorlar. Küresel ısınma nedeniyle sahil kentlerimizin 15-20 yıl içinde çöl havasına sahip olacağına dair raporlar hazırlanmışken, iklimsel olarak eşitlenme olasılığımızın yüksek olduğu bu yeni rakibi hafife almayalım derim”.
Gazeteci* Ataner YÜCE, TRT