Perspektif: ABD’nin Çin’e karşı Tayvan’ı silahlandırması ve ittifaklar kurmasındaki amaçları
ANKARA – TÜHA HABER / Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğr. Göv. Diren DOĞAN, (SETA) Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı için ‘Tayvan Krizi Ekseninde Asya Pasifik Coğrafyası ve Küresel Sistemin Geleceği’ni Perspektif açıdan ele aldı.
Diren DOĞAN, yazısında bugün de 1-ABD’nin Çin’e karşı Tayvan’ı silahlandırması ve ittifaklar kurmasındaki amaçları nelerdir? 2-Pelosi’nin ziyareti ve Tayvan krizinin geleceği meselesinde neler söylenebilir? başlıklarıyla irdeledi.
Diren DOĞAN, konunun uzmanı olarak bu suruların yanıtını TÜRKUAZ Uluslararası Haber Ajansı (TÜHA)‘dan Ataner YÜCE’ye yanıtladı.
TAYVAN KRİZİNİN BUGÜNÜ
Günümüzde Çin ve Tayvan yönetimleri arasındaki krizin kırmızı çizgilerinin çok açık ve net olduğunu söyleyen DOĞAN, Çin için Tayvan’ın “hayati çıkar” olarak belirtilen ve taviz verilmesinin teklif dahi edilemeyecek bir konuyken Tayvan’ın ise ana kara ile aynı kökenden gelmiş olsa da tamamen farklı fikirlere sahip, demokratik değerleri önceleyen ve ciddi anlamda ulus inşa sürecine girmiş bir toplum olarak kendini tanımladığını açıkladı.
Diren DOĞAN, “Üstelik her ne kadar “Çin-Tayvan krizi” olarak belirtilse de ABD’nin ciddi bir katalizör rol üstlendiği su götürmez bir gerçektir. Zira 1954’teki anlaşmadan itibaren ABD’nin Tayvan’a desteğinin geri çekilmediği görülmektedir. Pekin ile artan diplomatik ilişkiler döneminde dahi Washington’ın perde arkasında bir Tayvan gündemi mevcudiyetini korumuştur” dedi.
ABD’nin özellikle Asya Pasifik bölgesindeki ülkeleri Çin’in ekonomik gücüne ve geleneksel haraç diplomasisi uygulamalarına karşı askeri açıdan desteklemesinin de dikkat çektiğine vurgu yapan DOĞAN, Tayvan’ın, Çin için taviz verilemeyecek bir bölge iken ABD için de Çin’in yükselişini sınırlandırmanın en önemli unsurlarından biri olduğunu ve bu doğrultuda bu krizin ABD-Çin rekabetinde en sıcak gelişmelerin merkezini oluşturduğunu dile getirdi.
“Son zamanlarda Tayvan’ın uluslararası toplum nezdinde oldukça popülerleşmeye başladığı gözlemlenmektedir” diyen Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğr. Göv. Diren DOĞAN, şunları söyledi:
“Tayvan’ın Dünya Sağlık Örgütü’nün genel toplantısına katılması için oluşturulan “Taiwan Can Help” kampanyası ve BM’nin kapılarını Tayvan’a açması amacıyla oluşturulan “Give Taiwan a Voice” kampanyasının yanı sıra bu tür kampanyalara ABD’li senatörler ve Batılı karar vericilerden ciddi destek verildiği de görülmektedir. Ayrıca Avrupa Parlamentosu’nun Tayvan ziyaretinin yanı sıra Çekya, Slovakya ve Litvanya ticari heyetlerinin dokuz günlük Tayvan ziyaretleri 1970’lerde yaşanan Çin Halk Cumhuriyeti uyanışının benzerinin bu defa Tayvan cephesinde gerçekleşmekte olduğunu hissettirmektedir. Batı tarafından atılan bu tür adımlar ticaretinin büyük kısmını Çin Halk Cumhuriyeti ile yapan bu ülkeler için yaptırım risklerini de barındırmaktadır. Bu noktadaki en net örnek Taipei Kültürel ve Ekonomik Misyonu yerine direkt Tayvan Temsilciliği adıyla Vilnius’ta diplomatik temsilcilik açan Litvanya’nın kararı karşısında Çin tarafından uygulanan ağır ekonomik yaptırımlardır”.
ABD’NİN ASYA PASİFİK STRATEJİSİ
DOĞAN, ABD’nin Asya-Pasifik stratejisi konusuna da değinerek, “Belirtildiği üzere ABD’nin bölgede silahlandırdığı tek ülke Tayvan değildir. Hatta bölge ülkelerinin ekonomik açıdan Çin’den ve savunma açısından da ABD’den beslendiği belirtilebilir. Örneğin Filipinler’in ABD ile 1951 tarihli savunma anlaşması mevcuttur. Filipinler Başkanı Rodrigo Duterte döneminde ikili ilişkilerde iniş çıkışlar yaşansa da ABD askeri açıdan sürekli bu ülkeyi desteklemiştir. Diğer taraftan Çin Halk Cumhuriyeti ise Filipinler’in en yoğun ticari ilişkide bulunduğu ülkeler arasında ilk üçte yer almaktadır” dedi.
Bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerinin de bu minvalde ilerlediğini hatırlatan Diren DOĞAN, Tayvan’ın bu genelleme içinde sıyrılan yönünün ise Çin tarafından kendi toprağı olarak kabul edilmesi olduğunu, Çin’in tarihi ile ilgili klasik bir genelleme bulunduğunu, Çin tarihin hiçbir döneminde emperyalist bir eğilim içerisinde olmamış ve kendi sınırlarına bir müdahalenin olmadıkça savaşçı bir duruş sergilemediğini; yani bir bakıma kendi egemenlik alanı olarak kabul ettiği sınırların ötesini istemediğini aktardı.
Diğer taraftan Çin’in egemenlik alanı olarak gördüğü sınırların içerisinde Güney Çin Denizi’nin tamamına yakın bir bölümü ve Tayvan’ın yer aldığını ifade eden DOĞAN, ABD’nin perspektifinden meseleye bakıldığında ise ekonomik ve askeri olmak üzere iç içe geçmiş iki farklı tabloyla karşılaşılmaktadır. İlk olarak yükselen Çin’in bir şekilde dengelenmesi gerekmektedir. Çin’in en büyük kozu ticari kapasitesidir; ticaretini en fazla deniz yoluyla gerçekleştirmekte ve bu potansiyelini diğer ülkelere karşı sopa olarak kullanmaktan imtina etmediği görülmektedir” dedi.
Diren DOĞAN, ek olarak Çin’in Kuşak-Yol Girişimi ile AB ülkeleri dahil her coğrafyaya uzanabildiği ve gerek uzun süreli kiralamalar yoluyla gerekse borcunu ödemeyen devletlerden zaruri tahsilat yoluna giderek ciddi ve oldukça stratejik bir atak sürecinde olduğu unutulmaması gerektiğini dile getirdi.
“İkinci olarak Çin’deki ekonomik verilerinin yükselişi askeri modernizasyon hamlesini de beraberinde getirmiştir” şeklinde konuşan DOĞAN, şöyle devam etti:
“PLAN ve deniz devriyeleri bölgede ciddi kontrol alanına sahiptir; paralel biçimde hava unsurları da özellikle tersine mühendislikle birlikte son yıllarda olağanüstü hızla gelişmiştir. Netice olarak küresel olmasa da bölgesel dengeleme sürecindeki makasın gitgide açılması ABD’ye harekete geçme dürtüsü kazandırmıştır. Bu noktada Washington yönetiminin klasik stratejisini uygulamaya başladığı görülmektedir: çevreleme. Gerek önceki yıllarda gerçekleştirilen savunma alanındaki ikili iş birliği antlaşmaları gerekse QUAD ve AUKUS Çin’in çevrelenmesiyle alakalı durumlardır. Bölgedeki ülkelerin oluşturulan güvenlik şemsiyesine dahil edilmesi özelinde ABD’nin koordinasyonunda atılan bu tür adımlar Çin tarafından hem kışkırtma olarak nitelendirilmiş hem de bölgenin istikrarını bozan girişimler olarak görülmüştür. ABD tarafından gerçekleştirilen bu tür girişimler esnasında Çin tarafından gösterilen en sert refleksler ise Tayvan söz konusu olduğunda sergilenmektedir”.
TAYVAN KRİZİNİN GELECEĞİ
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğr. Göv. Diren DOĞAN, ‘TAYVAN KRİZİNİN GELECEĞİ’ konusunda da önemli açıklamalarda bulunarak, Nancy Pelosi’nin ABD Temsilciler Meclisi başkanı sıfatıyla gerçekleştirdiği Tayvan ziyaretinin son yirmi beş yıl içinde bu ülkeye yapılan ilk büyük ziyaret olduğuna dikkat çekti.
DOĞAN, “Şüphesiz ki bu ziyaret aniden gerçekleştirilen bir Tayvan açılımının sonucu değildir. Zira gerek ABD gerekse AB kapsamında son iki yılda oluşturulan Tayvan farklılaşması önceki yıllara göre çok daha hızlı ve coşkulu olmuştur. Aslında Pelosi’nin ziyareti ivmelenen bu Tayvan sempatisinin getirdiği son gelişmelerden biridir. Bu noktada Pelosi’nin ziyaretini farklılaştıran durum ise Çin’in verdiği tepki olmuştur. Pekin yönetimi örneğin daha önceki süreçte Avrupa Parlamentosu delegasyonunun Tayvan ziyaretine söylem bazında tepki verirken askeri neticeleri olacağını vurgulayan tehditlere ise başvurmamıştır. Diğer taraftan Pelosi’nin ziyaretine Çin halkı tarafından gösterilen hassasiyet de önemli bir husus” oluğunun altını çizdi.
Aynı zamanda Tayvan Boğazı’nın iki yakasında konuşlanan her iki aktörün askeri tatbikatlar kapsamında hareketlilik içinde olmasının da kamuoyunda sürecin tehlikeleri açısından hassasiyetin artmasına sebep olduğunu belirten Diren DOĞAN, Tayvan’ın Pelosi’nin ziyaretinin hemen öncesinde gerçekleştirdiği beş günlük Han Kuang askeri tatbikatı bütün kuvvetlerin gövde gösterisine dönüşürken Çin Halk Cumhuriyeti’nin Pelosi’nin ziyareti öncesinde gerçekleştirdiği tatbikatlar, ziyaret sonrasında Tayvan’a yönelik Güney Çin Denizi’nde uyguladığı abluka tatbikatları ve bu ziyaretin Çin Halk Kurtuluş Ordusunun (PLA) 95. yıl dönümüne denk gelmesi nedeniyle gerçekleştirilen faaliyetlerin geneli yüksek düzeyli askeri gösterişe ve dolayısıyla krizin tehlike boyutlarının görsel olarak daha hızlı algılanarak kamuoyu refleksinin artmasına ortam sağlamıştır” dedi.
“Elbette tansiyonun yükselişe geçtiği noktaya gelene kadar yaşanan gelişmeler satır aralarında önemli ayrıntıları barındırmakta” olduğunu ifade eden DOĞAN, İlk olarak Nancy Pelosi’nin Tayvan’ı ziyaret edeceğinin gündemi meşgul etmesi ile Çin’in verdiği tepki arasındaki refleks süresi oldukça kısa ve aynı zamanda ABD’nin Pelosi’nin Tayvan ziyaretine ilk başta olumlu bakmadığını ve bunun paralelinde Pelosi’nin de ziyaret durakları arasında Tayvan’ın ismini zikretmediğini belirtmenin önemli olduğuna vurgu yaptı.
Diren DOĞAN, “Pelosi’nin ziyaret durakları arasında Tayvan’ın olmadığını ima etmesinin ardından oluşan kamuoyu son yıllarda ortaya çıkan ABD liderliğindeki dünyanın sonunun geldiği söylemleriyle birleştiğinde sürecin Pelosi özelinden ABD’nin geneline yayılmasına ortam sağladığı görülmüştür” dedi ve şunları ekledi:
“Neticede canlı olarak binlerce kişinin takip ettiği uçağın Tayvan’a sorunsuz inişi ve Pelosi tarafından sosyal medyada ifade edilen demokratik yönetim, açık ve özgür Hint-Pasifik vurgularıyla birlikte ABD’nin ve Tayvan’ın psikolojik olarak güçlülük hissine kapıldığı görülmektedir. Ardından gerçekleştirilen ziyaretler ve bu ziyaretler esnasında kullanılan söylemler bu rüzgarı devam ettirmiştir. Boğazın diğer tarafında ise ateşli eleştiriler milliyetçilik dürtüsünü arttırmış ve Çin toplumunda bir intikam duygusunu perçinlemiştir. Benzer tepkiler Çin Komünist Partisi içerisindeki politikacılar tarafından da dile getirilmiştir. Nitekim Çin Halk Kurtuluş Ordusu ve Doğu Cephe Komutanlığının Tayvan üzerinde başlatılan yeni tatbikatlar için gerekli adımları attığı da dikkat çekmektedir”.
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğr. Göv. Diren DOĞAN,‘Tayvan Krizi Ekseninde Asya Pasifik Coğrafyası ve Küresel Sistemin Geleceği’ konusundaki perspektifinin ‘Sonuç‘unda da ilerleyen süreçte Pelosi krizinin oluşturduğu etkilerin nihai bir psikolojik zaferi yansıtmadığını belirtmek gerektiğinin altını çizdi.
Diren DOĞAN, Çin kamuoyundaki eleştiriler ve yükselen milliyetçi dürtü düşünüldüğünde Tayvan için stresli bir dönemin kapısının aralandığının görüldüğünü söyledi.
“Washington yönetiminin bu tür bir gerilimi göze almasının ara seçimler gibi iç politik kaygıları içermesinin yanı sıra Asya Pasifik’te Çin çekincesi taşıyan ancak ABD’nin güvenlik şemsiyesi altına girmekte gerekli motivasyonu bulamayan bölge ülkelerinin ABD merkezli oluşumlarla daha yakın ilişkiye çekilmesini amaçladığı da söylenebilir” diyen DOĞAN, Uluslararası toplum olarak küreselleşmenin etkileri düşünüldüğünde ise emtia fiyatlarındaki küçük bir değişimden bile etkilenen küresel ekonominin, dünyanın çarklarını döndüren yarı iletken kriziyle halihazırda boğuşurken Asya’da meydana gelen gerilimlerden de yine topluca etkileneceğine dikkat çekti.
Diren DOĞAN, bu noktada küresel sistemin farklı bölgelerinde meydana gelen gerilimler ile Tayvan krizi benzeri sürece iki güçlü aktörün dahil olduğu gerilimleri birbirinden ayırmayı önemli bulduğunu, olası bir üçüncü dünya savaşının Asya Pasifik’te çıkacağını öngören pek çok uzmanın analizlerinin yanı sıra bölgenin artan etkileşimiyle birlikte ilerleyen süreçte yalnızca Tayvan’da değil Doğu ve Güney Çin denizlerinde de benzer gerilimlerin yaşanmasının muhtemel olduğunu kaydetti.
[UHA Haber Ajansı, 02 Eylül 2022]