Öncelik dökülen kana “dur” demek
BERLİN – UHA HABER / Almanya Başbakanı Scholz’un Türkiye ziyareti, diplomatik farklılıklara rağmen kriz zamanlarında reel politikaya dönmekten başka bir yol olmadığını gösterdi. DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Erkan Arıkan’ın yorumu:
Olaf Scholz’un Almanya Başbakanı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilk resmi ziyareti çoğu kişi için sürpriz oldu. Benim için de öyle. Ancak bu ziyaretin zamanlaması doğru ve önemli. Kriz zamanlarında ortaklar kendi aralarında gerginlikler olsa da yan yana durmalı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Ankara’ya yapılan kısa ziyaretin ana nedeniydi. ‘Trafik lambası’ hükümeti, kendinden bir önceki hükümetin aksine Ankara’ya karşı daha mesafeli ve eleştirel bir duruşu benimseyeceğini açık biçimde ifade etmişti. Geçen yıl, genel seçim yarışı devam ederken Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Olaf Scholz’la bir buluşmada kendisine yeni başbakan olması halinde Türkiye politikasının nasıl olacağı sorusunu yöneltmiştim. Scholz, sorumu “Türkiye Almanya için önemli bir partner. Ancak insan hakları ve basın özgürlüğünün bir hukuk devletinde birincil öncelik olduğunu da göstermemiz gerekiyor” diye yanıtlamıştı. Ne var ki, Ukrayna krizinin yarattığı acil durum, bu planı alt üst etti. Görüşmede Türkiye’deki temel haklar meselesi gündeme alınmış olsa da, daha çok ikinci planda kaldı.
Yeni Başbakan yeni bir dönem
Başbakan Scholz, farkında olarak ya da olmayarak Erdoğan’a Türkiye’yi dış politikasında karşı karşıya olduğu izolasyondan çıkma ve son yıllarda izlediği agresif politikasını aşma fırsatını verdi. Böylece Türkiye Cumhurbaşkanı, uluslararası diplomasi sahnesine geri dönmeyi başardı. Tam da bu yüzden dün Ankara’ya gerçekleştirilen ziyaret büyük öneme sahipti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 yılllık Merkel döneminden sonra Almanya’yla yeni bir dönemin başladığını biliyordu. Yeni Federal Hükümet’in iki ülke arasındaki dostluk ilişkisinde yeni bir sayfa açıp açmayacağı ise muammaydı. Ancak Erdoğan’ın danışmanları da boş durmadı. Ankara’nın dış politikasını bir an önce değiştirmesi elzemdi. Geçen hafta, 14 yıl sonra ilk kez bir İsrail Cumhurbaşkanını Ankara’ya davet edilmesi bu yönde atılmış makul bir adımdı. Düzenli aralıklarla Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a geçen Suriyeli mültecilere ve iki ülke arasında diplomatik tansiyonu yükselten Doğu Akdeniz ihtilafına rağmen geçen haftasonu Yunanistan Başbakanı Miçotakis de Türkiye’ye geldi. Tüm bu sorunlara rağmen Erdoğan ve Miçotakis, “Yalnızca savaş zamanlarında değil, hep diyalog içinde olmalıyız” mesajı verdi. Şimdi de Almanya Başbakanı Scholz’un ziyareti… Ankara’nın pozisyonu ve uluslararası sahnedeki rolünü güçlendirmesi açısından bir başka önemli adım.
Erdoğan güvenilir bir partner mi?
Başbakan Scholz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortak basın toplantısında bir şey çok netti: İki lider de uzun süre sonra birçok konu başlığının aynı göz hizasında müzakere edilebildiği, gerçek anlamda dostane bir atmosferde bir araya gelmişti. Aklama ya da farklı görüşlerden kaynaklanan savunma pozisyonları olmadan. Gerçek şu ki, Scholz Türk dış politikasında geçen haftalarda ve aylarda gerçekleşen dönüşümü memnuniyetle karşıladı. Scholz ve Erdoğan’ın ifadeleri, aynı zamanda bu ziyaretin bir kriz diplomasisi olduğuna da işaret ediyordu. Şu anda Ukrayna’da yaşanan insanlık trajedisine ilişkin iki siyasetçi de aynı dileği paylaştığını ifade etti: “Önce Ukrayna’daki ateşi söndürelim.”
Erdoğan’ın başarı hikayelerine ihtiyacı var
Türkiye son yılların en zorlu ekonomik dönemlerinden birini yaşıyor. Ülkedeki pek çok insan, Erdoğan’ın düşük faiz politikasından, mütemadiyen artan fiyatlardan ve yüksek enflasyondan muzdarip. Bu nedenle Erdoğan, kendi yol açtığı izolasyondan çıkmak için yeni kapılar açmak zorunda. Bu, otokratlara verilmiş bir taviz anlamına gelir mi? Elbette gelir. Ancak başka bir yol gösterebilecek olan varsa, bunu bilmek isterim. Putin’in Ukrayna’yı işgali kuşkusuz Batı’yı şaşırttı. Ancak Batı da bu sebepsiz kan dökmeye bir son vermek için Volodimir Selenski’yle gösterdiği dayanışmayla Putin’i şaşırtmalı. Özellikle de kadınların bebeklerini bodrum katlarında dünyaya getirdiği, babaların eşlerini ve çocuklarını sınıra getirip bırakarak kendi belirsiz geleceklerine doğru yola çıkmak üzere onlarla vedalaştığı şu zamanlarda…
Türkiye’deki insan hakları ihlalleri
Türk hukuk sisteminde önemli eksikliklerin olduğu su götürmez bir gerçek. Basın ve ifade özgürlüğü yalnızca kağıt üzerinde kalmış durumda. Temel hakların uygulanması nadiren görülen bir durum. Genel tabloya en iyi örnek ise Silivri Cezaevi. Ülkenin en zeki ve yaratıcı insanları burada parmaklıklar ardında. Her yıl onlarca kadının eşleri, babaları veya erkek arkadaşları tarafından öldürüldüğü günümüz Türkiye’sinde Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’ni ısrarla terk etti. Demokratik yollarla seçilmiş Kürt toplumunun pek çok önde gelen ismi tutuklandı ve yerlerine kayyım atandı. Bu liste böyle uzar gider… Federal Hükümet de bunları bilmeli. Bu konular, yakın zamanda yine Başbakan Scholz’un gündemine alması gereken başlıklar. Ancak şu an için birincil öncelik, dökülen kana ‘dur’ demek. Scholz’un Ankara ziyareti, sorumluluklara ilişkin tüm zorluklara rağmen politikacıların adil davranması, derin bir nefes alıp esaslara odaklanması gerektiğini gösterdi.
DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Erkan Arıkan
[UHA Haber Ajansı, 16 Mart 2022]