İsrail’in Son Saldırıları “Gideon’un Savaş Arabaları Operasyonu”: Gazze’nin ve İnsanlığın Ölümü

* 7 Ekim 2023 saldırıları sonrasında Gazze’ye yönelik büyük bir kara harekâtı başlatan İsrail Ordusunun (IDF) gün geçtikçe katliam ve soykırıma varan şiddet eylemleri bir yana İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın askerlerinin savaş suçlarını maskelemek ve meşru hale getirmek amacıyla kullandığı “Gazze’de hayvanımsı insanlara karşı savaşıyoruz (veya doğrudan hayvanlarla)” ifadesi büyük bir şok etki yaratmıştır. -Dr. Mehmet BABACAN-
* Detayı bültenimizde!…
ANKARA, 31 MAYIS 2025
Uluslararası Diplomatik İlişkiler, Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği (UDİAD), Orta Doğu Araştırmaları Merkezi’nden, özellikle Ortadoğu Politikası, Kudüs ve Filistin Çalışmaları, İsrail-Filistin İlişkileri, Türk dış politikası, Türkiye’nin Ortadoğu politikası konularında uzman olan Dr. Mehmet BABACAN, UDİAD için “İsrail’in Son Saldırıları “Gideon’un Savaş Arabaları Operasyonu”: Gazze’nin ve İnsanlığın Ölümü” başlıklı bir Analiz yaptı.
Bu ifade aynı zamanda kendisini üstün ırk olarak gören mistik ve klasik Yahudi inancının ve bu inanç temelinde inşa edilen kimlik algısının bariz bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. 7 Ekim’den bu yana geçen yaklaşık 1,5 yıllık zaman zarfında 2 milyon Filistinli Arap yerinden edilmiş, yine 119,264 Filistinli yaralanmış ve sakat kalmış, saldırılar sonucunda 52,760 Filistinli ise hayatını kaybetmiştir. Gazze’de yaşanan bu vahşet ve insanlık-dışı durum son yüzyılın en büyük krizini oluşturmakla beraber insanlık ailesinin küreselleşme ve dijitalleşme çağının doruk noktasına doğru ilerlediği bir devirde ve tüm uluslararası toplumun tanıklığında gerçekleşmiştir.
Bu süreçte ayrıca hem Gazze Şeridinde hem de Batı Şeria’da işgal ettiği toprakları genişleten Tel Aviv, sadece Gazze’de Filistinlilere ait 210,000 evi yıkmıştır. Artık çoktan bir “soykırım” halini almış olan İsrail’in Gazze’deki vandalizminin ve katliamının son halkasını teşkil eden ve “Gideon’un Savaş Arabaları” ismindeki operasyon hakkında birtakım tespitlere geçmeden önce Gazze’deki son duruma dair çarpıcı açıklamalara yer vermek gerekmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, İsrail’in artan askerî harekâtının ve uzun süren ablukasının halkı kıtlığın ve kitlesel açlığın eşiğine getirdiği konusunda uyararak; “Bu acımasız çatışmanın en son aşaması daha ne olabilir?” açıklamasını yapmıştır. Keza geçtiğimiz hafta içerisinde nihayet bazı Batı ülkeleri İsrail’in Gazze’deki son operasyonu dalgası hakkında sert ifadelerle tepki göstermeye başlamış, hatta Birleşik Krallık (İngiltere) hükümeti Tel Aviv ile olan ticaret anlaşmasının askıya alındığını bildirmiştir.
Yine Haziran ayında Filistin’i resmen devlet olarak tanıyacaklarını duyuran Malta Başbakanı Robert Abela; “Bebekleri, çocukları öldürmek ve aileleri aç bırakmak kabul edilemez, bunlar vahşetin en çirkin biçimleridir. Uluslararası toplumun önemli bir kesimi bütün bunlar karşısında sessiz kalırsa tarih bizi asla affetmeyecektir.” ifadelerini kullanmıştır.
Abluka, Açlık ve Gazze’deki İnsani Trajedi
Aslına bakılırsa Gazze’deki abluka (kara, hava ve deniz ablukası) İsrail tarafından çok uzun süredir uygulanan yeni olmayan bir durum ancak 7 Ekim saldırılarının hemen ardından başlatılan “Demir Kılıçlar Operasyonu” ile bu abluka kapsam olarak genişletilerek daha da sıklaştırıldı. Bunun sonucu olarak bugün Gazze’yi bir damla temiz içme suyunun ve bir parça ekmeğin girişi bile neredeyse imkânsız hale gelerek bebekler, çocuklar ve nüfusun geriye kalanı yetersiz beslenme ve açlık nedeniyle çok acı bir şekilde hayatını kaybetmeye başlamıştır. İnsan ruhunun ve vicdanının tahammül sınırlarını aşan Gazze’den yansıyan görüntüler karşısında uluslararası toplum son yüzyılın en büyük basiretsizliğini yaşarken 18 Mart 2025 tarihinde Hamas ile olan ateşkesi tek-taraflı bozarak özellikle hava saldırılarına ve bombardımanlarına ağırlık veren İsrail ordusu 1,5 milyondan fazla Filistinliyi evsiz ve yurtsuz bırakmıştır.
Eğer güncel bir Gazze haritasına bakacak olursanız şu an için Gazze Şeridinde sığınacak güvenli hiçbir yerin kalmadığını görmeniz mümkündür. Bütün hastanelerin ve sağlık kuruluşlarının hedef alınarak yıkıldığı, altyapının tamamen tahrip edildiği ve elektriklerin kesik olduğu temiz su kaynaklarının tükendiği Gazze yaşayan bir hayalet şehir görünümüyle belirttiğimiz üzere son yüzyılın en büyük insani krizini ve insanlığın barış sınavını temsil ediyor. Ölülerin gömülmesine dahi izin verilmediği ve gömülenlerin ise kefensiz olarak toprağa defnedilmek zorunda kalındığı bir ortamı hayal edin! Bununla birlikte geçtiğimiz Mart ayı içerisinde BM, Güney Gazze’deki Refah kentinin Tal Al-Sultan bölgesinde 15 sağlık ve insani yardım çalışanının cansız bedenlerini bulduklarını duyurmuştu. Bu, İsrail’in bölgedeki insanların açlıktan ölmesini, Filistinlilere yiyecek veya tıbbi yardım sağlanmamasını ve Gazze’de hiçbir yaşam belirtisinin kalmamasını istediği anlamına geliyor.
Gideon’un Savaş Arabaları Operasyonu’nun Gazze, Bölge ve Sistem Boyutunda Yansımaları
ABD Başkanı Donald Trump’un son Ortadoğu turu birçok sürpriz gelişmeyi gündeme getirmesinin yanında Ortadoğu politikası açısından da yeni yaklaşımların ve dinamiklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Trump’un ağırlıklı olarak körfez ülkelerini ziyaret ettiği ve içeriğindeki ekonomik ve ticari anlaşmalarla yoğun yorum ve eleştiri konusu olan bu ziyaretlere Tel Aviv’in dahil edilmemiş olması dahası Trump’un ekibinde ziyaret öncesi ve sonrasında yaşananlar İsrail’in daha saldırgan ve reaksiyoner bir tutum almasına neden olmuştur. Öncelikle Washington’un İsrail’in dizginlenmesi ve İran’ın yeni bir “nükleer anlaşma” için deyim yerindeyse “dize getirilmesi” için Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi sünni ve pragmatik bölge ülkelerinden oluşan bir eksen inşa etmeye başlaması uzun süreden beri konuşulan bir konuydu. Ayrıca Trump’un Netanyahu’nun son ziyaretinde Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı öne çıkaran ifadeleri yanında Suriye politikasında Türkiye’yi başat ve domine edici bir aktör olarak öne çıkarması Tel Aviv hükümetini son derece rahatsız etmiştir. Keza yukarıda da belirttiğimiz gibi Trump’un İsrail yanlısı birkaç isimle anlaşamayarak ekibinden çıkarması, uzun süredir konuşulan ancak bir türlü gerçekleşmeyen Suud-İsrail normalleşme anlaşmasının hayata geçirilememiş olması da Netanyahu kabinesinin bu rahatsızlığının artmasında rol oynamıştır.
Yine geçtiğimiz günlerde ABD’nin Hamas elinde esir bulunan Amerikan vatandaşı İsrailli asker Eden Alexander’u kurtarmak için yaklaşık 30 yıl gibi uzun bir aradan sonra Hamas yetkilileriyle doğrudan iletişime geçmesi İsrail siyasi ve askeri makamlarının büyük tepkisine neden olmuştur. İç siyasette de zor bir durumda olan ve toplumsal konsolidasyonu sağlama ihtiyacı hisseden Netanyahu Trump yönetimine bir mesaj ve tepki olarak Ortadoğu turu tamamlanır tamamlanmaz “Gideon’un Savaş Arabaları” isimli yeni operasyonunu başlattığını duyurmuştur. Netanyahu yönetiminin bu operasyon dalgası ile Trump ve ekibine vermek istediği mesaj Washington’un bütün kanalları ve yardımları kesmesi halinde bile İsrail’in düşmanı (Hamas) yok edebilecek güç ve kapasitede olduğunu ilgililere göstermek biçiminde somutlaşırken burada Washington’un bu mesajı değerlendirme biçimi asıl belirleyici etken olarak öne çıkmaktadır.
Ayrıca IDF’nin bu operasyon için kullanmayı tercih ettiği “Gideon” ismi kendi içinde bölgesel ve küresel aktörler yanında sistem için de belli anlamlar ve mesajlar içermektedir. “Gideon” Yahudi kutsal kitabında yer alan ve Musevilere karşı saldırıya geçen sayıca kalabalık Midyan ordusuna karşı sadece 300 askeriyle mücadele eden ve kazanan bir komutan, kral ve din adamıdır. Gideon’un bu mucizevi başarısından ilham alındığını göstermek ve Washington politikalarını değiştirip yardım etmekten vazgeçse bile bölgede kendi emellerini gerçekleştirmek iradesine sahip olduğunu ilan etmek için bu ismi kullanan İsrail yönetimi 5 Mayıs’tan itibaren harekete geçmiştir. İsrail’in 7 Ekim’den itibaren sürdürdüğü saldırı ve askerî harekâtların en yoğunu ve nihaî aşaması olarak nitelenen bu operasyon İsrail Savaş Kabinesinin de ilân ettiği üzere Gazze’nin tamamen ele geçirilmesini hedeflemektedir.
İsrail’in 1948’deki kuruluşundan beri iç ve dış siyasetine yön vererek tayin eden “Yahudi inancı” temelindeki kimlik algısı burada da bariz bir biçimde karşımıza çıkarak Gazze’de yaşayan bitki, hayvan ve diğer tüm canlılarla birlikte tüm insanların yok edilmesi gibi soykırımcı bir şiddet anlatısını meşrulaştıran bir dili benimsemektedir. Keza inanç temelli kimlik faktörü yanında Filistinli Araplar özelinde somutlaşan ve tarihsel dinsel argümanlarla da örtüşen İsrail’in “Yahudilerin üstün ırk olduğu iddiası” İsrail toplumunda Filistinli Arapların “insan” olarak görülmediği gibi akıl-dışı bir ortak kanaatin doğmasına yol açmıştır. İsrail ordusunun düzenlediği “Gideon’un savaş arabaları” ismindeki bu dinsel, tarihsel ve kimliksel argümanlarla beslenen son operasyonu da Gazze şeridinde hiçbir canlı Arap nüfus bırakmayarak bölgenin tamamen işgaline ve denetiminin ele geçirilmesine odaklanmaktadır.
Gazze’nin Ölümü İnsanlığın Ölümüyle Eşdeğerde
İsrail’in yeni operasyonu bugüne kadarki saldırılarının son halkasını teşkil ederken Gazze’yi tamamen işgal etme amacını simgeliyor. Bu operasyonun bir parçası olarak, yardım amaçlı bile olsa Gazze’ye hiçbir lojistik giriş için izin verilmemektedir. Netanyahu hükümeti, Gazze’de hiçbir canlı bırakmama temelli radikal politikasının bir parçası olarak Yahudi kutsal kitabına dayanan ve adını da oradan alan yeni operasyonunu uygularken, bunu açıkça Trump yönetimi ve diğer bölgesel aktörler için bir meydan okuma şeklinde yönlendirmektedir. Bu durumun en önemli göstergelerinden biri, IDF’nin bu operasyonu (Gideon’un Savaş Arabaları) Trump’ın Tel Aviv’i içermeyen Ortadoğu’daki son turunu tamamlar tamamlamaz başlatmış olmasıdır.
Ancak durum ne olursa olsun, bu hesaplaşma Gazze’nin yaşadığımız yüzyılın en büyük insani krizi olduğu gerçeğini değiştirmemek bir yana daha da derinleştiriyor. Gazze’deki trajik durum, uluslararası aktörlerin ve devletlerin halihazırda gerçekleşen bir “soykırım” karşısında hiçbir şey yapmamasından ve insan onurunun İsrail tarafından açıkça ayaklar altına alınmasından kaynaklanmaktadır. İsrail Gazzelilere yönelik planlı sürgününü uygulayamazsa, Gazze’de hiçbir canlı bırakmama hedefini gerçekleştirene kadar durmayacaktır. Böyle bir durumda, Gazze’nin ölümü, sadece bunu izlemekle yükümlü olan uluslararası toplumun ve tüm insanlığın onurunu ve vicdanını da kaybederek, insani krizler karşısında hissiz ve tepkisiz kalan bir ölüden farksızlaşması anlamına gelecektir.
***
Yazar hakkında
Lisans öğrenimini Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Babacan, Yüksek Lisans öğrenimini ise Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalında dereceyle tamamladı. Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezleri’nde (ABİGEM) stajyer, çeşitli kamusal ve özel sektör kuruluşlarında ise idari, mali ve eğitsel alanlarda uzman, uzman yardımcısı ve eğitmen olarak görev almıştır.
Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim dalındaki Doktora öğrenimini 2018-2024 yılları arasında gerçekleştiren Babacan, aynı zamanda anılan akademik kurumda YÖK 100/2000 Doktora Projesi kapsamında “Proje Asistanı” olarak hizmet vermiştir.
Ortadoğu Çalışmaları-Kudüs ve Filistin Çalışmaları alanında 2018 yılından itibaren “YÖK 100/2000 burslusu” olarak desteklenen Babacan, özellikle Ortadoğu Politikası, Kudüs ve Filistin Çalışmaları, İsrail-Filistin İlişkileri, Türk dış politikası, Türkiye’nin Ortadoğu politikası gibi konularda araştırma ve yayın yapmaktadır. İyi düzeyde İngilizce bilen Babacan’ın çeşitli dergilerde makaleleri, kitap bölümleri ve ulusal ve uluslararası konferanslarda sunulmuş çalışmaları ile çok sayıda bilimsel yayınları bulunmaktadır.