Annalena Baerbock’un Filistin laboratuvarı
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock bir konuşmasında “İsrail’in güvenliğini sağladığı müddetçe sivilleri ve hastaneleri hedef almaktan utanmayacağız ve bu bizim yükümlülüklerimiz arasında yer alıyor” diyerek uzun zamandır gündeme getirdiğimiz bir fikre kanıt getirmiş.
-Selçuk TÜRKYILMAZ-
UHA / İnternational News Agency
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı Doç. Dr. Selçuk TÜRKYILMAZ, kaleme aldığı “Annalena Baerbock’un Filistin laboratuvarı” başlıklı yazısında, Almanya’nın İsrail’e koşulsuz desteğinin Holokost mahcubiyeti ve İsrail’e borçlu olmakla açıklanamaz olduğuna dikkat çekiyor.
Selçuk TÜRKYILMAZ, “Çünkü Almanya, İsrail kurulmadan önce Filistin’de yeni bir Batı kolonisi fikrine destek vermişti. Sözü uzatmanın fazlaca bir manası yok ama I. Dünya Savaşı’nda bizimle birlikte savaşmış olsalar da örneğin Kanal Harekatı’nın başarısından endişeye kapılmaları son derece önemliydi. Bunu Hıristiyan dayanışması ile açıklamak doğru değildi. Belki yeni bir koloni isteği ile Hıristiyan dayanışmasının birbiri içine girdiği söylenebilir. Fakat bu da konunun merkezinden uzaklaşmaya yol açar. Hıristiyan Dayanışmasının Yahudi Devleti ile neticelenmesi bizi teopolitik kavramlara yönlendirir. Baerbock’un konuşması mutlaka farklı bir bağlamda analiz edilmelidir” diye altını çiziyor.
Almanya’nın İsrail’e koşulsuz desteğinin uzun bir süre Holokost utancına dayandırıldığını hatırlatan yazar TÜRKYILMAZ, bundan dolayı çoğu kimsenin hâlâ Almanların II. Dünya Savaşı’nın bedelini ödediğini düşündüğünü ve bunun da, doğru bir fikir olmadığını dile getiriyor.
Birkaç ay önce Alman akademisyen Jurgen Mackert’in de Middle East Eye’da Almanya’nın kolonyalist hırslarından bahsettiğini ifade eden yazar Selçuk TÜRKYILMAZ, şunları söylüyor:
“Bu, çok önemli bir farktır. Mackert yeni yazısında “UCM kararı ve Siyonist yerleşimci kolonyalist apartheid rejiminin kapsamlı bir şekilde belgelenmiş soykırım suçları Almanya’yı her zamanki inkâr ve ret stratejisini izlemekten alıkoyamadı.” dedi. Ret ve inkâr stratejisine ayrıca değinmek gerekiyor. Almanya ne emperyalist Batı’nın çıkarlarını korumak amacıyla şekillenen uluslararası kurumların kararlarını kabul ediyor ne de Filistin’de işlenen soykırım gerçeğini görmek istiyor. Peki, Almanya’yı İsrail’i koşulsuz destekleyerek soykırım suçuna bulaşacak kadar pervasızlaştıran faktör nedir? Mackert bu soruyu şu şekilde cevaplıyor:
“Almanya’nın Siyonist rejime karşı ‘ahlâkî yükümlülüğü’ hakkında bitmek bilmeyen konuşmaları dinlemek yerine, devletin çıplak çıkarlarına odaklanmalıyız. Birçok Alman bankası, sigorta şirketi, yatırımcı, araştırma kurumu, üniversite ve silah firması İsrail ile o kadar içli dışlı ki, Almanya’nın politikasındaki herhangi bir değişiklik kaçınılmaz olarak pazar, kâr ve önemli bilgi kayıplarına yol açacaktır.
Almanya’nın neoliberalizm dönemlerinde gözetim teknolojisinden nüfus yönetimine, insansız hava araçlarından yapay zekâ savaşlarına kadar çok şey öğrendiği Filistin laboratuvarını kaybetme korkusu var.”
“Metinde geçen Filistin laboratuvarı kavramına yabancı değiliz” diyen TÜRKYILMAZ, “Antony Loewenstein’in “Filistin Laboratuvarı İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor?” adlı kitabının Türkiye’de de yayımlandığını ve bu kitapta ölümcül silahların geliştirilmesi için Filistin’in bir laboratuvar olarak kullanıldığının anlatıldığını belirtiyor.
Yazar Selçuk TÜRKYILMAZ, “Yazar İsrail’in bu korkunç gerçeği pazarlama stratejisinin bir parçası olarak kullandığını söylüyor. İsrailliler, müşterilerine bu silahların Filistinliler üzerinde denendiğini ve başarısının kanıtlandığını görüntülü örnekleriyle ispat ediyor” diyor.
TÜRKYILMAZ, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un “sivilleri ve hastaneleri hedef almaktan utanmayacağız” ifadesini Filistin laboratuvarı bağlamına yerleştirdiğimizde ortaya çıkan dehşet duygusu ile baş etmenin o kadar da kolay olmadığını vurguluyor ve Alman devletinin en üst makamlarından birini işgal eden Baerbock’un bu cümlelerini Holokost korkusu ile alakalandırmanın hakikaten imkânsız olduğunu yazıyor.
Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı Selçuk TÜRKYILMAZ, “Çünkü bu ifadelerde ret ve inkâr stratejisini de aşan bir fütursuzluk var. Mackert’in son cümlesi şu şekilde: “Almanya, (…) yerli Filistin nüfusuna karşı yerleşimci kolonyalist yok etme mantığının on yıllar boyunca neler ürettiğiyle ilgileniyor.” diyor.
“Holokost bir anlatıydı. Belirli bir gerçeklikten hareketle büyük bir anlatı icat edilmişti” diyen Selçuk TÜRKYILMAZ, kaleme aldığı “Annalena Baerbock’un Filistin laboratuvarı” başlıklı yazısını şöyle noktalıyor:
“İngiltere Filistin’de yerleşimci kolonyalist bir yapı inşa etmiş, ABD de bu yeni kolonyalist yapıyı himayesine almıştı. Almanlar bu yapıya en başından itibaren destek verdi. Holokost anlatısı bu kolonyal yapıyı görünmez kıldı. Siyonistler ve koşulsuz destekçileri yerleşimci kolonyalizmin ürettiği bütün şiddeti Holokost anlatısına boğdu. Almanlar da Holokost anlatısına sığındı. Fakat 7 Ekim’den sonra bu gerçekler artık bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaya başladı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un ifadelerini önemsemek gerekir.
Rahmetli Kemal Tahir gibi namuslu ve gür sesli entelektüellerin bu yeni hakikatleri Almanya’nın ve diğer emperyalist Batı ülkelerinin aydınlarının yüzüne çarpması gerekir”.