ABD’nin bölgeye yaklaşımındaki bu yeniden perspektif, Batı’nın Rusya ve Çin’e olan tedarik zinciri bağımlılığını azaltma yönündeki acil stratejik ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Trump yönetiminin, C5+1 platformunu demokrasi ve insan hakları gibi uzun vadeli doktrinel hedeflerden ziyade, enerji güvenliği, kritik mineral erişimi ve altyapı bağlantısı gibi somut, çıkar bazlı anlaşmaların merkezi haline getirmesi dikkat çekicidir. Orta Asya liderlerinin uzun süredir uyguladığı, pragmatik ekonomik kazanımları ideolojik tercihlere önceleyen çok vektörlü dış politika stratejisine doğrudan bir yanıt sunmaktadır. C5 ülkeleri egemenliklerini koruma ve Moskova ile Pekin’in baskınlığını dengeleme arayışındayken Washington’ın 5 milyar doları aşan yatırım ve ticaret taahhütleri, ABD’nin bölgede ciddi bir ekonomik karşı denge unsuru olma isteğini göstermiştir.
Kritik Mineraller Ekseni ve Ekonomik Taahhütler
Zirvenin Beyaz Saray’da gerçekleşen akşam yemeği öncesinde ABD Başkanı Trump, kritik mineralleri ABD’nin gündemindeki “kilit öncelik” olarak tanımlamış ve küresel tedarik zincirlerini güvence altına alma çabalarını vurgulamıştır. Orta Asya, uranyum, bakır, altın, tungsten, kromit ve nadir toprak elementleri (NTE) gibi ABD’nin ulusal güvenliği ve yüksek teknolojili endüstrileri için hayati öneme sahip kaynaklar açısından oldukça zengin bir bölgedir. Bu kaynaklar üzerindeki küresel rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde, ABD’nin 2024’te başlattığı C5+1 Kritik Mineraller Diyaloğu, bölgenin mineral zenginliğini doğrudan ABD pazarlarına bağlama amacının altını çizmektedir.
Zirvenin en önemli sonuçlarından biri, havacılık, tarım, teknoloji ve madencilik sektörlerini kapsayan toplam 5 milyar doların üzerinde yeni ticaret ve yatırım anlaşmasının açıklanması olmuştur. Bu taahhütler, ABD’nin diyalog platformunu somut eyleme dönüştürme stratejisinin en net kanıtıdır. Örneğin, Kazakistan’da ABD merkezli Cove Kaz Capital Group, ülkedeki 1.1 milyar dolarlık tungsten madenciliği projesinde %70 hisse satın almıştır. Bu yatırım, ABD İhracat-İthalat Bankası (Ex-Im Bank) tarafından sağlanan 900 milyon dolarlık bir niyet mektubuyla (LOI) desteklenmiştir. Bu doğrudan finansal destek, Washington’ın, Çin ve Rus sermayesinin bölgenin madencilik ve lojistik ağlarındaki mevcut hâkimiyetini kırmak için önemli bir risk sermayesi üstlenmeye hazır olduğunu gösteriyor. Ayrıca Trump, Kazakistan ile toplam değeri 13.8 milyar doları bulan enerji ve nadir elementler anlaşmaları yapıldığını da duyurmuştur.
Özbekistan’ın zirveye katkısı da bölgesel rekabetin düzeyini göstermektedir. Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, önümüzdeki on yılda ABD’nin kritik mineraller de dahil olmak üzere kilit sektörlerine 100 milyar doların üzerinde yatırım ve satın alma yapma planını açıklamıştır. Bu devasa taahhüt, Özbekistan’ın Kazakistan’dan sonra bölgenin yükselen gücü olarak diplomatik ve ekonomik statüsünü pekiştirme arayışını yansıtıyor. Yüksek düzeydeki stratejik ortaklık sinyali, Özbekistan’ın ABD’yi Moskova ve Pekin’e karşı bir dengeleyici olarak kullanma çabalarını yoğunlaştırdığını ve çok eksenli ilişkilerini derinleştirme niyetini gösteriyor. ABD ayrıca, nadir toprak elementleri yataklarını belirlemek ve geliştirmek amacıyla Leidos ve Dynamic Aviation şirketlerinin katılımıyla yeni bir Kritik Mineraller Haritalama Programı da başlatmıştır.
Avrasya Ticaretinin Stratejik Ekseni: Orta Koridor
Washington, kritik minerallerin çıkarılması kadar, bu kaynakların güvenli ve rakip ülkelerden bağımsız yollarla pazara ulaştırılmasını da merkeze almıştır. Bu bağlamda, Rusya ve İran’ı baypas eden Trans-Hazar Uluslararası Ulaştırma Güzergahı’nın (Orta Koridor) geliştirilmesi hedefine odaklanmıştır. Orta Koridor, Avrasya’nın karasal ticaretinde Rusya’nın tekelini kırmanın ve bölge ülkelerinin siyasi bağımsızlığını pekiştirmenin tek uygulanabilir yolu olarak görülmektedir.
Orta Koridor’un genişletilmesi, çıkarılan kritik minerallerin Avrupa’ya hızlı ve güvenli bir şekilde ulaştırılması için hayati bir ön koşuldur. Bu altyapı projesinin finansmanı da zirve taahhütleri arasına girmiştir; Citi ve ABD Ex-Im Bank’ın bu koridora fon desteği sağlayacağı duyurulmuştur. Batı yaptırımlarının tetiklediği süreçte, daha önce niş bir ağ olan Trans-Hazar ulaştırma yolu, C5 ülkelerinin ticari egemenliğini genişletmesi için varoluşsal bir fırsat yaratmıştır. Bunun somut kanıtı, Kazakistan’ın 2024 itibarıyla batıya giden uranyum ihracatının yaklaşık yüzde 64’ünü bu koridor üzerinden gerçekleştirmesidir; bu, ülkenin Rus altyapısına olan bağımlılığını azaltma yönündeki kararlı adımlarını göstermektedir.
ABD’nin ticari varlığını bölgede yeniden tesis etme hamleleri, kritik minerallerle sınırlı kalmamıştır. Zirvede, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın ulusal taşıyıcılarına yönelik 37 adede kadar Boeing uçağının satışı ve John Deere ile tarım altyapısı modernizasyon ortaklıkları gibi anlaşmalarla ABD’nin havacılık ve tarım sektörlerindeki ilgisi teyit edilmiştir.
Diplomatik Dönüşüm ve Yapısal Hamleler
C5+1 Zirvesi’nin diplomatik cephesindeki en çarpıcı gelişme, Kazakistan’ın, Donald Trump’ın ikinci döneminde Abraham Anlaşmaları’na katılan ilk ülke olduğunu açıklamasıdır. Kazakistan, 1992’den beri İsrail ile diplomatik ilişkilere sahip olsa da bu sembolik adım, anlaşmanın Müslüman çoğunluklu ve Orta Asya gibi stratejik bölgelere yayılması açısından Trump yönetimi için önemli bir diplomatik başarı anlamına gelmektedir.
Simgesel adımların beraberinde, zirvede ABD’nin bölgeyle ticari ilişkilerini kökten değiştirebilecek yapısal bir mesele de ele alınmıştır: Soğuk Savaş döneminden kalma Jackson-Vanik ticaret kısıtlamalarının kaldırılması hedeflenmektedir. 1974 tarihli yasa, Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan dahil olmak üzere C5 ülkelerini kalıcı ABD yatırımından mahrum bırakmakta ve yıllık gereksiz bir incelemeye tabi tutmaktadır. Zirve öncesinde, Senato’da kısıtlamaları kaldırmayı amaçlayan yasa tasarısının sunulması, zirvenin en kritik yapısal sonuçlarından biridir. C5 liderleri için bu yasal engelin kaldırılması, ABD’den gelen milyar dolarlık taahhütlerin kalıcılığını garanti altına almak ve ticari ilişkileri 21. yüzyıla taşımak için hayati önem taşımaktadır. Yasa tasarısının Kongre’de desteklenmesi, Beyaz Saray’ın ekonomik taahhütlerinin siyasi ve hukuki zeminini sağlamlaştırmaktadır.
Orta Asya’nın Kendi Oyununu Oynama Çabası
C5+1 Zirvesi, Orta Asya’nın büyük güç rekabetinin ne kadar yoğunlaştığının somut bir kanıtı olarak, Çin’in Urumçi şehrinde yapılan 12. Çin-Orta Asya İş Birliği Forumu ile aynı günde gerçekleşti. Bu forumda Çin, ticaret, sanayi yatırımı, yeşil mineraller ve güvenlik iş birliğine odaklanarak “daha yakın bir Çin-Orta Asya ortak geleceği topluluğu” oluşturma taahhüdünde bulunmuştur. Tacikistan Başbakan Yardımcısı, Çin ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ticaret hacminin yakın gelecekte 100 milyar dolara ulaşmasını hedeflediklerini belirtmiştir.
Bu eş zamanlılık, C5 ülkelerinin çok kutuplu dış politika stratejisini gösterir niteliktedir. Rusya-Çin iş birliğinin zirveye ulaştığı bir dönemde, Orta Asya ülkeleri kendilerini iki otoriter güç arasında sıkışıp kalmaktan kurtarmak için Washington’ın katılımının hayati olduğunu görmektedir. C5 liderleri, Moskova ve Pekin’den gelen tekliflere karşı ABD’yi bir “dengeleme unsuru” olarak konumlandırarak, her iki büyük güçten de kendi ulusal çıkarlarını maksimize edecek taahhütler almaya çalışmaktadırlar.
Güvenlik alanında bile ikili bir bağımlılık stratejisi görülmektedir. ABD, karşı terörizm iş birliğini (özellikle Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan’da) artırmayı sürdürürken, Çin forumu da terör, ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla mücadeleyi güçlendirmeyi taahhüt etmiştir. C5 ülkelerinin artık güvenliği tek bir gücün (Rusya’nın CSTO’su) tekelinde görmediğini, aksine güvenlik yardımlarını ABD ve Çin gibi çoklu garantörler üzerinden maksimize etme yolunu izlediğini göstermektedir. Ekonomik kapasiteleri farklı olan C5 cumhuriyetleri, bu rekabet ortamını kendi egemenlik alanlarını genişletmek için kullanmaktadır.
C5+1 Zirvesi, ABD’nin Orta Asya’daki stratejik angajmanının niteliğinde keskin bir değişiklik yaratmıştır. Zirve, geçmişteki büyük ölçüde sembolik toplantılardan ayrılarak, kritik minerallere, altyapı finansmanına, askeri ve ticari teslimatlara odaklanarak somut çıktılar sunmuştur. ABD’nin Ex-Im Bankası’nın doğrudan desteği ve Jackson-Vanik kısıtlamalarını kaldırma yönündeki yasama girişimi, bu taahhütlerin kalıcı olmasını hedefleyen yapısal mekanizmaların ilk adımlarıdır.
Bu taahhütler, C5 ülkelerinin egemenliğini güçlendiren ve Rusya ile Çin bağımlılığını azaltan fiziki ve hukuki alternatifler sunmuştur. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun 2026’da tüm C5 ülkelerini ziyaret etme niyetini açıklaması, Beyaz Saray’daki bu yüksek düzeyli angajmanın yönetim tarafından sürdürüleceğine işaret etmektedir. Elbette ki ABD, Orta Asya’daki taahhütlerini vaat edildiği gibi hızlı ve etkin bir şekilde hayata geçirmelidir. Zira Çin, devasa ticaret hedefleri ve altyapı projeleriyle bölgedeki rekabeti canlı tutmaya devam etmektedir.
***
Yazar hakkında
