enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
09:54 Türkiye dünya tarihinde hibrit yörünge motoru uzayda ateşleyen ilk ülke oldu
00:53 ABD’nin Kıbrıs Planı…
00:51 Monaco-Galatasaray maçı TRT 1’den naklen yayınlanacak
00:48 Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu hafta da yoğun mesaisine devam edecek. Bütçe paratonu başlıyor…
00:48 CHP’nin Avrupa’nın Çöküşüyle Bütünleşme Programı-4 – CHP Yönetimi’ne geçmişten kalan biricik miras: Atatürk Maskesi
00:38 ABD–Venezuela Gerilimi: Bölgesel Güç Mücadelesi ve Latin Amerika’nın Kırılgan Dengesi 
00:37 İstanbul’un Kaybolan Geleceği…
00:37 Konferans | Bir Yılın Ardından Suriye: Toparlanma ve Yeniden İnşa I SETA Ankara | 10 Aralık 2025
00:23 Hedefe Yaklaştıkça Artacak Risklere Dikkat…
00:19 Sarayın şekercisi Körfez’e açılıyor
00:15 Cumhurbaşkanı Erdoğan Venezuelalı mevkidaşı Maduro ile görüştü
00:04 Alanyaspor-Antalyaspor derbisi
00:01 TTI İzmir Uluslararası Turizm Ticaret Fuar ve Kongresi sona erdi…
20:41 2023-2028 Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı ile yol haritası hazırlandı
12:05 TTI İzmir 2025: Turizmin Nabzı Bu Yıl İzmir’de Attı…
07:00 Bakan Fidan, 23. Doha Forumu kapsamında, basına açıklamalarda da bulundu…
00:57 CHP’nin Avrupa’nın Çöküşüyle Bütünleşme Programı-3 – Küresel sermayeye güvenceler
00:56 2026 FIFA Dünya Kupası’nda fikstür belirlendi…
00:30 Türk tarımında son yılların en dikkat çeken ve en çok kazandıran ürünlerinden biri gilaburu…
00:30 Kriter’in Aralık Sayısı Çıktı!
TÜMÜNÜ GÖSTER →

ABD–Venezuela Gerilimi: Bölgesel Güç Mücadelesi ve Latin Amerika’nın Kırılgan Dengesi 

ABD–Venezuela Gerilimi: Bölgesel Güç Mücadelesi ve Latin Amerika’nın Kırılgan Dengesi 
A+
A-

🔺 Latin Amerika, tarih boyunca küresel güç rekabetinin periferisinde konumlanmış bir bölge olarak görülse de özellikle son on yıl içinde yeniden jeopolitik ilgi odağı hâline gelmiştir. Bu geri dönüşün en belirgin bileşenlerinden biri, ABD ile Venezuela arasında giderek sertleşen ve yalnızca iki ülke arasındaki ikili ilişkilerle sınırlı kalmayıp tüm bölgenin siyasal mimarisini etkileyen gerilimdir.

Mehmet Gökhan Özçubukçu - 🖋️ Academician 🔎 Political ...

Mehmet Gökhan Özçubukçu, Uluslararası İlişkiler Uzmanı

Latin Amerika, tarih boyunca küresel güç rekabetinin periferisinde konumlanmış bir bölge olarak görülse de özellikle son on yıl içinde yeniden jeopolitik ilgi odağı hâline gelmiştir. Bu geri dönüşün en belirgin bileşenlerinden biri, ABD ile Venezuela arasında giderek sertleşen ve yalnızca iki ülke arasındaki ikili ilişkilerle sınırlı kalmayıp tüm bölgenin siyasal mimarisini etkileyen gerilimdir. Venezuela’nın enerji rezervleri, ABD’nin bölgesel hegemonya iddiası, Çin ve Rusya’nın artan nüfuzu, Panama Kanalı’nın stratejik önemi, Kolombiya-Brezilya ekseninin değişen güvenlik tercihleri ve bölgesel entegrasyon örgütlerinin politize olması, söz konusu gerilimi çok katmanlı hâle getirmektedir. Özellikle son yıllarda Washington’ın Maduro yönetimine yönelik yaptırım stratejisi, muhalefet üzerinden demokrasi söylemini merkeze alan baskı politikası, göç krizini dış politika aracı olarak kullanması ve enerji piyasalarında Venezuela’yı yeniden konumlandırma çabası, Latin Amerika’nın kırılgan dengelerini yeniden şekillendirmektedir. Bu çerçevede ABD–Venezuela ilişkileri yalnızca bir diplomatik kriz niteliği taşımamakta, bölgesel düzenin, kaynak rekabetinin, büyük güç etkileşiminin ve ideolojik ayrışmanın somutlaştığı bir güç mücadelesi alanı hâline gelmektedir.

Venezuela’nın iç dinamikleri de bu jeopolitik gerilimin merkezindedir. Maduro yönetiminin otoriterleşme eğilimleri, ekonomik çöküşün yarattığı sosyal yıkım, milyonlarca insanın kitlesel göçü, petrol endüstrisinin çöküşü, uluslararası yaptırımların etkisi ve muhalefetin parçalı yapısı, ülkeyi hem içsel hem dışsal baskılara açık hâle getirmektedir. Bununla birlikte Venezuela, yalnızca bir kriz ülkesi gibi değerlendirilmemekte, aynı zamanda ABD karşıtı blok için stratejik bir müttefik ve Latin Amerika solunun simgesel direniş noktası konumunu sürdürmektedir. Dolayısıyla ABD–Venezuela gerilimi, iki devlet arasındaki bir çatışmanın ötesinde, enerji güvenliği, demokrasi söylemi, büyük güç rekabeti, bölgesel güvenlik mimarisi ve ideolojik pozisyonlanmaların kesiştiği geniş bir jeopolitik mücadeleyi temsil etmektedir.

ABD’nin Bölgesel Gücü ve Venezuela’nın Sembolik Direnişi

ABD’nin Latin Amerika’daki hegemonik konumu tarihsel olarak Monroe Doktrini ile şekillenmiş, 20. yüzyıl boyunca Soğuk Savaşın güvenlik parametreleri ile güçlenmiş ve “arka bahçe” kavramsallaştırması üzerinden kurumsallaşmıştır. Ancak 21. yüzyılın ikinci yarısında ABD’nin bölgesel etkisinin azaldığına yönelik hem akademik hem politik analizler belirginleşmektedir. Venezuela bu bağlamda yalnızca bir ülke gibi değerlendirilemez. ABD hegemonyasının zayıflayan yanlarını görünür kılan sembolik bir direnç alanı hâline gelmiştir. Maduro ve selefi Chávez’in Bolivarcı söylemi, ABD’ye meydan okuyan sol-popülist bir çerçeve sunmuş, PetroCaribe gibi enerji temelli bölgesel girişimler Washington’ın geleneksel nüfuz alanına karşı alternatif bir zemin üretmiştir.

ABD ise Venezuela’yı bölgesel düzenin tehdit üreten bir istisnası olarak görmekte, ülkenin Rusya, Çin ve İran ile geliştirdiği ilişkileri güvenlik riski kategorisine yerleştirmektedir. Bu nedenle Washington’ın Venezuela siyaseti yalnızca demokratikleşme veya insan hakları söylemi üzerine inşa edilmiş bir strateji şeklinde okunamaz, aynı zamanda büyük güç rekabetinin Latin Amerika’daki izdüşümünü temsil etmektedir. Venezuela’nın havacılık, savunma ve enerji sektörlerinde Moskova ile geliştirdiği derin iş birliği, Çin’den aldığı kredi ve teknoloji desteği ve İran’ın petrol rafineri kapasitesini yenileme rolü, ABD’nin bölgedeki nüfuzunu daha kırılgan hâle getirmektedir.

Bu nedenle ABD’nin Venezuela yaklaşımı kısa vadeli bir rejim değişikliği arzusuna indirgenemez, daha geniş bir güvenlik mimarisi, enerji denetimi ve jeopolitik yeniden konumlanma hamlesinin parçası olarak görülmelidir. Venezuela ise kendi ideolojik çizgisini iç meşruiyet kaynağı şeklinde kullandığı ölçüde ABD karşıtlığını iç politika söyleminin merkezine taşımıştır. Bu durum, Washington’ın baskı stratejisini hem daha sert hem de sonuç üretmekte zorlanan bir yapı hâline getirmiş, bölgesel çıkar dengelerini karmaşıklaştırmıştır.

Enerji Jeopolitiği: Petrolün ve Yeni Enerji Formlarının Stratejik Rolü

Venezuela, dünya üzerindeki en büyük kanıtlanmış petrol rezervine sahip ülke olması nedeniyle enerji jeopolitiğinin merkezinde yer almaktadır. Ancak bu zenginlik ülkeye güç kazandırmak yerine, iç politik kırılganlıklar ve dış politika baskıları nedeniyle bir tür “kaynak laneti” etkisi doğurmuştur. Petrol gelirlerine aşırı bağımlılık, 2014 sonrası fiyat düşüşleri ile birleşince Venezuela ekonomisini çöküşe sürüklemiş, ABD’nin yaptırım stratejisi ise bu kırılganlığı daha da yoğunlaştırmıştır.

ABD’nin Venezuela enerji sektörünü hedef alan yaptırımları yalnızca Maduro yönetimine baskı kurmayı amaçlamamaktadır. Aynı zamanda Washington’ın enerji piyasalarını yeniden düzenleme çabasının bir aracıdır. Küresel petrol arzı, Orta Doğu’daki istikrarsızlıklar, Rus petrolüne yönelik yaptırımlar ve ABD’nin kendi kaya petrolü üretim stratejisi gibi unsurlar, Venezuela’yı enerji denkleminde yeniden kritik hâle getirmiştir. ABD’nin zaman zaman yaptırımları gevşetmesi veya petrol şirketlerine sınırlı lisanslar tanıması da Washington’ın Venezuela’yı tamamen dışlayıcı bir yaklaşım sergilemekten ziyade kontrollü biçimde küresel piyasalara entegre etmeye çalıştığını göstermektedir.

Bununla birlikte Çin ve Rusya’nın Venezuela enerji sektöründe artan varlığı, ABD’nin enerji temelli baskı stratejisinin etkisini sınırlandırmaktadır. CNPC’nin yatırımları, Rosneft’in sağladığı finansman ve teknik kapasite, ABD’nin ekonomik baskı araçlarını tam anlamıyla işletmesini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla enerji jeopolitiği yalnızca petrol akışlarını değil, güç projeksiyonunu, teknoloji transferini ve finansal bağımlılık ilişkilerini de kapsamaktadır.

Venezuela’nın son yıllarda petrol dışı enerjilere, özellikle madencilik sektörüne yönelmesi de başlı başına stratejik önem taşımaktadır. Altın, koltan ve diğer kritik madenler üzerinde oluşturulan kontrol mekanizmaları, ABD ve Avrupa ülkelerinin kritik mineraller konusundaki stratejik planlamalarında Venezuela’yı daha görünür hâle getirmiştir. Enerji dönüşümünün hızlandığı bir dönemde Latin Amerika’nın artan önemi, Venezuela’nın jeopolitik ağırlığını artırırken ABD ile yaşanan gerilimin daha da derinleşmesine yol açmaktadır.

Göç Krizi: Venezuela’nın Demografik Çöküşü ve ABD’nin Güvenlik Çerçevesi

Venezuela’dan son sekiz yılda yaklaşık 7,7 milyon kişinin göç etmesi, modern tarihin en büyük kitlesel göç hareketlerinden biridir. Bu demografik çöküş hem insani hem ekonomik hem de siyasal katmanları olan bir dönüşüm yaratmıştır. Aynı zamanda göç krizi ABD’nin Venezuela politikasında önemli bir baskı aracına dönüşmüştür.

Washington, Venezuela’dan gelen göçmenlerin ABD sınır güvenliği ve iç politikada yarattığı baskıyı dış politikada kullanmakta, Maduro üzerinde diplomatik baskıyı artırmak için “insani kriz” söylemini ön plana çıkarmaktadır. Bununla birlikte göç, ABD açısından yalnızca güvenlik merkezli bir başlık şeklinde ele alınamaz, aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve siyasal etkileri olan çok boyutlu bir olgudur. Latin Amerika’dan gelen göçmen akışları ABD iç siyasetinde özellikle seçim süreçlerinde kutuplaştırıcı bir temaya dönüşmekte, böylece ABD–Venezuela ilişkileri iç politik hesaplarla daha fazla iç içe geçmektedir.

Göç krizinin bölgesel yansımaları ise çok daha geniştir. Kolombiya, Peru, Ekvador, Brezilya ve Şili gibi ülkeler milyonlarca Venezuelalı göçmeni barındırmak zorunda kalmış ve bu durum ekonomik, güvenlik ve toplumsal uyum konularında büyük baskılar üretmiştir. Bu çerçevede göç, Venezuela’nın içsel bir sorunu olmaktan çıkıp bölgesel güvenlik mimarisini yeniden şekillendiren temel bir dinamik hâline gelmiştir. ABD’nin göç konusunda bölge ülkeleriyle geliştirdiği iş birliği modelleri, Washington’ın bölgedeki nüfuzunu yeniden tesis etme amacıyla da ilişkilendirilebilir.

Büyük Güç Rekabeti: Çin ve Rusya’nın Bölgesel Rolü

ABD–Venezuela gerilimini en derinden etkileyen unsurlardan biri, Çin ve Rusya’nın bölgede artan etkisidir. Çin, Venezuela’nın en büyük kreditörü hâline gelmiş, enerji, teknoloji ve altyapı yatırımlarıyla ülkenin ekonomik altyapısında belirleyici bir konum edinmiştir. Rusya ise özellikle savunma, güvenlik ve enerji alanlarındaki iş birliği sayesinde Maduro yönetiminin en kritik destekçilerinden biri hâline gelmiştir.

Bu iki güç, ABD’nin Latin Amerika’daki hegemonik alanını daraltmaya başlamış ve bölgesel çok kutupluluğun temel belirleyicileri hâline gelmiştir. Dolayısıyla Venezuela, büyük güç rekabetinin merkezindeki bir laboratuvar niteliği kazanmıştır.

Çin’in Venezuela yaklaşımı daha pragmatik ve uzun vadeli bir ekonomik strateji niteliği taşırken, Rusya’nın politikası daha çok stratejik dengeleme ve askeri-siyasi nüfuz alanı oluşturma hedefiyle şekillenmektedir. Bu durum Washington’ın Venezuela politikasını daha agresif bir çizgiye itmekte, Maduro yönetimini yalnızlaştırma hedefini küresel rekabetin ayrılmaz bir parçası hâline getirmektedir. Bu nedenle ABD–Venezuela gerilimi yalnızca bölgesel değil, küresel güç mimarisinin Latin Amerika’daki kırılma noktalarından biri olarak öne çıkmaktadır.

Sonuç: Latin Amerika’da Değişen Güç Dengeleri ve ABD–Venezuela Geriliminin Bölgesel Yansımaları

ABD–Venezuela gerilimi, Latin Amerika’nın geleceğini belirleyecek temel jeopolitik kırılma noktalarından biridir. Bu gerilim enerji güvenliği, göç, ideolojik mücadele, büyük güç rekabeti ve bölgesel güvenlik mimarisi gibi çok boyutlu alanlarda etkisini göstermektedir. ABD’nin bölgedeki hegemonya kapasitesinin zayıflaması, Çin ve Rusya’nın artan etkisi, Venezuela’nın iç istikrarsızlığı ve bölge ülkelerinin yeni dış politika yönelimleri, Latin Amerika’yı daha karmaşık bir jeopolitik yapıya sürüklemektedir.

Venezuela ise bu süreçte hem bir istikrarsızlık kaynağı hem de jeopolitik değer taşıyan bir aktör olarak öne çıkmaktadır. ABD’nin Maduro yönetimine yönelik baskı stratejisinin sonuç üretmekte zorlanması, yaptırımların sınırlı etki göstermesi ve muhalefetin parçalı yapısı, Washington’ın geleneksel politikalarının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Buna karşın Venezuela’nın Çin ve Rusya ile kurduğu stratejik ilişkilerin derinliği, ABD’nin bölgesel yeniden yapılanma çabalarının etkisini sınırlayan bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak ABD–Venezuela gerilimi, kısa vadeli bir diplomatik anlaşmazlık olarak görülemez, Latin Amerika’nın jeopolitik geleceğini belirleyecek çok katmanlı bir güç mücadelesini ifade etmektedir. Bu mücadelenin gidişatı yalnızca bölgesel dengeleri değil, küresel güç rekabetinin Latin Amerika’daki seyrini de derinden etkileyecektir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.