enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

“Kefeni cebinde” madenciler 4 Aralık’ta neyi hatırlıyor?

“Kefeni cebinde” madenciler 4 Aralık’ta neyi hatırlıyor?
4 Aralık 2025
6
A+
A-

* Son beş yılda en az 336 madenci hayatını kaybetti. 4 Aralık Dünya Madenciler Günü onlar için bir kutlama değil, Soma’dan İliç’e uzanan kayıpların yeniden hatırlandığı bir gün.

* İşte detayı!…

UHA / İnternational News Agency

Pelin Ünker – DW

Gazeteci* Pelin ÜNKER, DW

ANKARA, 04 ARALIK 2025

“Ben Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Gökay Çakar olarak 22 sene madende çalışan insanım.”

Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır, yeraltında çalışmanın nasıl bir ruh hali olduğunu anlatırken cümleleri ağırlaşıyor:

“Bir madende çalıştım 22 sene, kefeni cebime koydum, kelleyi torbaya koydum, yeraltına indim. Çünkü madencilik böyledir. Madene girerken helalleşirsin; çıkarsan çıktığın zaman da ‘geçmiş olsun’ derler. Yani ölüsündür madende. Sen böyle hayat şartıyla çalışırsın.”

Şu anda 21 bin lira emekli aylığı aldığını belirten Çakır’ın sözleri, Türkiye’de yeraltında çalışan binlerce madencinin hayatına dair sıradanlaşmış bir gerçeğin özetine dönüşüyor:

Ağır risk, düşük ücret, borç, geçim baskısı ve çoğu zaman geri dönülmeyen vardiyalar.

Kutlama değil, kayıpların hatırlandığı bir gün

4 Aralık Dünya Madenciler Günü, resmi kutlama mesajlarında “emek” ve “fedakârlık” vurgusuyla anılıyor. Ancak madenciler için bu gün, daha çok kaybettikleri arkadaşlarını, eksik kalan adaleti ve emeklilikte bile bitmeyen borç yükünü hatırlatıyor.

Son beş yılda en az 336 madenci iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Türkiye 2021’de 70 madenci ölümüyle yüzleşirken bu sayı 2022’de 102’ye yükseldi. Bartın Amastra’da Türkiye Takömürü Kurumu Amasra TİM’de grizu patlaması sonucu 42 madenci öldü. Bu olay, Karadon, Elbistan, Kozlu, Soma, Ermenek ve Şırnak maden katliamlarına bir yenisi olarak eklendi.

Bartın'daki maden kazası sonrası yeraltından çıkarılan bir işçi ambulansa bindiriliyor

Bartın’daki kaza Türkiye Taş Kömürü Kurumu’na bağlı madende meydana gelmiştiFotoğraf: Gokhan Yilmaz/AA/picture alliance

2023’te yaşamını yitiren madenci sayısı 51 oldu. Afganistanlı maden işçisi Vezir Mohammad Nourtani, MHP Gelik eski Belde Başkanı’nın sahibi olduğu kaçak ocakta göçük altından yaralı çıkarıldıktan sonra darp edilip öldürüldü. Cenazesi iki gün sonra yakılmış halde bulundu. Aynı yıl Cengiz İnşaat’a ait Siirt Eti Bakır madeninde hayatını kaybeden iki genç maden mühendisi, bilirkişiler tarafından asli kusurlu ilan edildi.

Geçen yıl ise kömür, taş ocağı, bakır ve krom madenlerinde en az 75 madenci iş cinayetlerinde öldü. 13 Şubat 2024’te Erzincan İliç’te Anagold Madencilik’e ait Çöpler Altın Madeni’nde yaklaşık 10 milyon ton siyanürlü toprağın kayması sonucu 9 işçi göçük altında kaldı.

Bu yılın ilk 10 ayında da en az 38 madenci hayatını kaybetti.

“Bizi köylerden koparıp patronların eline teslim ettiler”

Gökay Çakır’ın madenciliğe giriş hikayesi, aslında bölgede yaşanan sosyoekonomik dönüşümün de özeti:

“Ben Manisa Soma’nın onlarca köyünde yaşayan bir köylü çocuğuydum. Köyümde çiftçilik yapardık. Ama sistem, siyasetin getirdiği konjonktür bizi köylerimizden etti. Bizi şehirlere mecburen patronların, holdinglerin ellerine teslim ettiler. Mesleğimiz olmadığı için madenci olduk.”

Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır, iki meslektaşı ile madenciler anısına yapılmış bir anıta çiçek bırakırken

Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır (öndeki)Fotoğraf: Privat

Yeraltında geçirilen yılların sonunda aldığı emekli maaşını ise şöyle tarif ediyor:

“Emekli olduğumda da 22 sene bedel ödemişsin. 21 bin 400 lira maaş alan bir işçiyim. Siyasi parti bir kanun çıkarmış, sendika başkanı hiçbir şey dememiş. En yetenekli işçi, 21 bin 400 lira maaş alıyorum. O zaman bu kelleyi torbaya niye koydum ben? Kefeni niye cebime koydum?”

Depremin unutturulması, iş cinayetlerinin unutturulması

Çakır, 6 Şubat depremleri sırasında bölgede görev aldığını ve yaşadığı büyük yıkımın çok kısa sürede ülke gündeminden çıktığını anlatıyor. Ona göre bu unutulma hali, iş cinayetlerinin ardından yaşananlarla aynı döngüyü taşıyor:

“Ben şimdi deprem bölgesine girdim. Deprem bölgesinde 26 gün kaldım, 50 bin kişi öldü dediler. Bu 50 bin kişiyi unutturdular bize. Bu ülkede bizi, bizim gibi garibanları, işçi sınıfını unutturuyorlar.”

Çakır’a göre depremde yaşanan büyük kayıpların ve madencilikteki iş cinayetlerinin aynı hızla unutulması, işçi hayatının toplumun ve siyasetin gözünde “değersizleştirilmesinin” bir sonucu.

Soma’da tesadüfen hayatta kaldı: “301 arkadaşımı kaybettim”

Durmuş Olgunsoy, 2003 yılında madende çalışmaya başlamış. 2020’de emekli olmuş ancak emekli maaşı yetmediği için çalışmayı sürdürmüş bir işçi:

“Bu süreçte yeri geldi paralarımız zamanında yatmadı, yeri geldi arkadaşlarımızı kaybettik, yeri geldi kendimiz kazalandık, işe gidemedik. Sürekli dikkat ve özveri isteyen bir iş madencilik.”

13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 kişinin öldüğü faciada o vardiyada çalışıyordu; ancak bir tesadüf hayatını kurtarmış:

“301 madenci arkadaşım kaldı o ocakta. O vardiyadaydım ama o gün işe gitmemiştim. Bir buçuk aydır hafta tatili kullanmıyordum. ‘Arkadaşlar dönünce bir tane fazladan hafta tatili kullanayım’ diye işe gitmedim. Orada 301 arkadaşımı kaybettim.”

Maden işçisi Durmuş Olgunsoy iki meslektaşı ile poz verirken

Maden işçisi Durmuş OlgunsoyFotoğraf: Privat

Bu kayıpların ardından aynı ocağa inmek, ona göre depremden sonra evlere dönmeye benziyor:

“Yakın zamanda bir deprem yaşadık. Oradaki insanlar öldüler ama biz evlerimize girmeye devam ettik. Neden? Başka çaremiz yok. Aynı bu da onun gibi. Biz arkadaşlarımızı kaybettik ama çoluğumuz çocuğumuz var. Geçim derdimiz var. Çalışmayınca para yok.”

Emeklilikte yaşadığı hayal kırıklığını ise şöyle dile getiriyor:

“Devlet madenden emekli olan birisi 45 bin lira emekli maaşı alırken,özel sektörde 20 bin lirayla 30 bin lira arasında bir maaş skalası var. Benim bacanağım var, bakkal. Emekli oldu, benimle aynı parayı alıyor. Ben yirmi yıldır yeraltında çalıştım. Bir anlamı yok yani.”

Deprem refleksleri, madende hayatta kalma içgüdüsü

Olgunsoy, madenciliğin insana hem hayatta kalma içgüdüsü hem de öngörü kazandırdığını anlatıyor:

“Biz baktığımız yerde neyin nasıl gelebileceğini tahmin ederek ona göre bir tahkimat sistemi kurarak yerin altına rahatlıkla girebiliyoruz. Deprem bölgesinde arkadaşlar hiç gözünü kırpmadan göçüğe girdi. Çünkü nasıl duracağını biliyorlardı.”

Ancak mekanizasyon ve istihdam azalması nedeniyle bugün madenciliğin genç kuşaklar için cazip olmadığını düşünüyor:

“Eskiden bin kişinin çalıştığı yerde şimdi üç yüz kişi yetiyor. Geri kalan 700 kişi işsiz kalıyor. Bundan 5 ya da 10 yıl sonra madencilik sektörü ülkemizde olmayacak benim görüşüm. Şimdiki gençler, parası ne kadar güzel de olsa ‘Ben oraya girmem’ diyorlar.”

Denetimler: “Müfettiş hazır galeriye sokulur”

Erdinç Demirtaş 21 yıl madende çalışmış bir işçi. Bugün birçok madende işe alınmadığını, bunun sendikal mücadeleye katılmasından kaynaklandığını söylüyor. Denetimleri sorunca cevabı çok açık:

“Denetim yapılıyor, ancak yüzde 30-35’te yapılıyor denetim. Ana yollar yapılıyor fakat galeriler içinde kömür çıkan bölgelere zaten müfettişler girmiyor. Girerlerse onlar için önceden hazırlanmış bölgeye giriyorlar, diğer bölgelere girmiyorlar.”

Hazırlanan bu galeriler, işçilerin deyimiyle “makyajlanmış” alanlar:

“Önceden hazırlanmış, emniyet her şeyi tam takır hazır olan bir yer var. Oraya sokarlar onu. Müfettiş başka bir şey görmez. Müfettiş kendi kafasından gezip görse, diyecek ki ‘İşi durdurun, ilk önce emniyete alın’. Ama müfettişler gelmeden önce haber veriliyor, yıllardır yapılan bu.”

Kazaların sürmesinin de dikkatsizliğin de payı olduğunu söylüyor:

“Dikkatsizlik, yorgunluk, dalgınlık. Böyle 12 saatte işçi ailesinden, çocuğundan uzak duruyor. Bir yandan onları düşünüyor.”

Üretim baskısı ve kazalar: “Haydi kömür çıksın”

Demirtaş, madenlerdeki kazaların bir diğer nedeni olarak üretim baskısını gösteriyor:

“‘Haydi bir an önce kömür çıksın’ olayı var. Oradaki emniyetsiz durumu mühendis görse, en büyük amir de görse diyor ki ‘Devam edin, kömür çıksın’. 301 patlamasında olduğu gibi bu olaylar da oluyor.”

Bununla birlikte geçmişle karşılaştırıldığında bazı alanlarda iyileşme olduğunu da anlatıyor:

“Ben ilk girdiğim zamanlarda, 2004’lerde bir vardiyada 15 kaza çıkardı. Parmağı kopuk, kolu bacağı kırık… Günde 3-4 tane parmağı kopan insan giderdi. Şimdi çok farklı, 6 ayda 7 ayda bir kez parmak kopması yaşanabiliyor.”

Fiziksel koşulların da daha iyi olduğunu söylüyor:

“Ben ilk girdiğim zamanlarda yürüyerek gidemiyorduk, emekleyerek gidiyorduk. Şu anda tavana yetişemezsiniz.”

Ancak risk hâlâ sürüyor:

“Bilinçsizlik halen devam ediyor. Yani her an her yerde kaza riski var.”

Soma’dan İliç’e bitmeyen facia zinciri

Türkiye’nin madencilik tarihi, ardı ardına yaşanan facialarla şekillendi. Soma’da 301 madencinin ölümünden Amasra’daki 42 can kaybına, İliç’teki siyanürlü toprak kaymasından kaçak ocaklarda yaşanan ölümlere kadar uzun bir liste var.

Soma'da 2015 yılında meydana gelen maden kazasında hayatını kaybedenlerin anısına düzenlenen törende iki kadın ağlarken. Arkalarında ölen işçilerin isimleri yazıyor

Soma’daki maden kazasında 301 işçi hayatını kaybetmiştiFotoğraf: Ozan Kose/AFP/Getty Images

Bu zincirin ortak paydası, işçilerin deyimiyle “riskin bilindiği halde önlem alınmaması”.

Kaçak ocaklarda yaşanan ölümler, kayıt dışı çalışmanın karanlık tarafını ortaya koyuyor. Vezir Mohammad Nourtani’nin öldürülmesi bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Öte yandan mühendislerin ve teknik personelin ölümle suçlanması, iş güvenliği sorumluluğunun çoğu zaman en alt kademelere yıkıldığını gösteriyor.

İliç’teki siyanürlü toprak kayması, madencilikte çevresel risklerin de işçi sağlığı kadar büyük bir tehlike olduğunu ortaya koyuyor.

Cezasızlık duygusu: “Kişi başına dört gün yattılar”

Madencilerin hafızasında, kazalar kadar yargı süreçleri de iz bırakıyor.

Soma’da kamu görevlileri dosyasında 29 Nisan 2025’te verilen cezalar bunun en çarpıcı örneği. Mahkeme, 28 sanıktan 10’u için beraat verirken, 18 sanığı “görevi kötüye kullanma” suçundan 5 ay ile 6 ay 7 gün arasında değişen hapis cezalarına mahkûm etti. Karar istinafta.

Ailelere göre suç vasfının “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” olması gerekiyordu ve bu karar “cezasızlık algısını” güçlendirdi. Aynı eleştiriler Kozlu’da 2013’teki patlama için de geçerli; soruşturma izni süreçleri yıllara yayıldı, dava hâlâ bitmedi.

Gökay Çakır bu tabloyu şöyle özetliyor:

“301 kişi öldü. Kişi başına bir adam 4 gün yattı. Yani bir adamın kafasına silah sıkarsın, 4 gün cezaevinde yatarsın. Bu adam patron ya da patron vekili. İnsanlar ölüyor ama yargı da bunların yanında oluyor.”

4 Aralık: Kutlamadan çok yüzleşme

Madenciler için 4 Aralık Dünya Madenciler Günü, yeraltında bırakılan hayatların ve yarım kalan adaletin yeniden yüzeye çıktığı bir gün.

Bu nedenle madenciler için 4 Aralık, bir “kutlama” değil; riskin bilindiği halde alınmayan önlemleri, sorumluluğu tam kurulmamış davaları, deprem gibi hızla unutulan can kayıplarını ve geçim sıkıntısını yeniden hatırlatan bir gün.

Yeraltında çalışan işçiler için bu meslek bugün hâlâ “kefeni cebinde” sürdürülen bir hayat demek. Bu yüzden madencilerin en çok sorduğu soru basit ve yakıcı:

Bu kadar ölüm, bu kadar yarım kalan dava ve bu kadar unutulmuşluk varken, 4 Aralık gerçekten kutlanacak bir gün mü?

Pelin Ünker – DW

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.