* Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı Derneği (KAPI) Başkan Yardımcısı ve Su Politikaları Derneği (SPD) Üyesi Filiz BALTA, kaleme aldığı “Kadın Olmazsa Su Adaleti Olmaz” başlıklı yazısında, Türkiye’de “Su Yönetiminin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Boyutu”na dikkat çekiyor.
* Haberin Detayı!…
UHA / İnternational News Agency
Filiz BALTA
Su Politikaları Derneği ( SPD) Üyesi
Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı Derneği (KAPI) Başkan Yard.
www.supolitikalaridernegi.org (mailto:filizbaltaa@gmail.com)
Su, insanlık için yalnızca bir kaynak değil, yaşamın ta kendisidir. Bir insan susuz üç-dört gün yaşayamaz; tarım, enerji, sanayi, hijyen, gıda güvenliği… Hepsinin temelinde su vardır. Türkiye ise 2030’dan itibaren “su fakiri”, 2040’tan itibaren “su kıtlığı yaşayan” ülke kategorisine girme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Böylesine kritik bir eşikte su yönetimi artık sadece mühendislik değil, aynı zamanda adalet, eşitlik ve katılımcılık meselesidir. Çünkü suyun günlük yükünü en çok kadınlar çeker, ama kararlarını en az kadınlar verir. İşte tam da bu noktada şunu yüksek sesle söylemek zorundayız: Türkiye’de su politikası hâlâ ataerkil bir politikadır.
Türkiye’de Su Yönetimi Ataerkil mi?
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Perspektifinden Bir Değerlendirme
Türkiye’de su denince akla ilk gelen kurumlar DSİ, barajlar, borular, pompalar… Yani “erkek işi” olarak kodlanan bir alan. Oysa evde, tarlada, köyde suyun günlük yöneticisi kadınlardır. Günlük kullanılan suyun yüzde 70-80’ini kadınlar yönetir, kırsalda su taşımak hâlâ kadınların ve kız çocuklarının sırtındadır. Ama iş karar alma süreçlerine gelince kadınların sesi kısılır: Sulama birliklerinde kadın yönetim oranı yüzde 1’in altında, DSİ ve Tarım Bakanlığı üst yönetiminde kadın oranı yüzde 7-10 civarında. Kısacası, kadınlar suyun yükünün yüzde 70’ini çeker, kararın ise yüzde 10’unu bile alamaz. Bu durum tesadüf değil, ataerkil bir su yönetimi anlayışının sonucudur.
Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız 2025 yılı TÜBİTAK proje mülakatında ifade ettiği gibi: “Kadınlar suyun günlük yöneticileri ve öncelikli ihtiyaç sahipleridir. Bu yoğun temas, su kıtlığı ve kirlilik gibi sorunlara karşı kadınlarda daha yüksek farkındalık yaratır. Kadınlar musluğu kapatmak, kısa duş almak, atıksu geri kazanımı gibi pratiklerde erkeklerden daha duyarlıdır. Pandemi döneminde kadınlar yüzde 30 daha fazla su tasarrufu sağlamıştır.” diyor.
Peki kadınlar bu kadar duyarlı ve yetkin olmasına rağmen neden karar verici değiller?
Türkiye’de tarımsal sulamada kadın çiftçiler erkeklere göre çok daha fazla fiziksel yük taşıyor ama sulama kooperatiflerinde, su kullanıcı derneklerinde yönetim neredeyse tamamen erkek (yüzde 90–95).
Sulama Kooperatifleri ve sulama birliklerinde kadın temsil oranı yüzde 5’in altında.
Kültürel Algı ve Toplantılar akşam saatlerinde yapılır, kreş yoktur, kadınlar çocuk bakımı ve ev işi yüzünden katılamazlar. Kültürel algı hâlâ “su konuşmak erkek işidir” der; çalıştaylarda kadınların önerileri “kadın önerisi” diye gülünüp geçilir. Kırsalda gece su taşıyan kadınlar taciz riskiyle baş başadır.
Su tasarrufu kampanyaları genelde “evdeki kadın”a seslenir (çamaşır, bulaşık tasarrufu vs.) ama asıl suyun yüzde 70-75’ini tüketen tarımda kadınların karar alma süreçlerinde hemen hemen hiç söz hakkı yok.

Kadınlar suyu taşıyor, erkekler karar veriyor
Kırsalda su taşıma işi hâlâ büyük oranda kadınların ve kız çocuklarının üstünde (özellikle Güneydoğu’da bir kadın günde ortalama 3-4 saatini sadece su taşımaya harcıyor, bu da okula gitme oranını direkt düşürüyor).
İklim değişikliği + kuraklık en çok kadınları vuruyor
Çünkü alternatif geçim kaynağı bulma yükü yine onlara kalıyor (göç eden erkekler iş bulmak için şehre gidiyor, kadın köyde hem çocuk bakıyor hem hayvancılık + tarım yapmaya çalışıyor, su azaldıkça iş yükü katlanıyor).
Baraj projelerinde (Yusufeli, Ilısu vs.) yerinden edilen ailelerde tapular genelde erkek adına olduğu için tazminatlar erkeğe gidiyor, kadınlar resmen “görünmez” kalıyor.
Regl, hamilelik, emzirme, hijyen… Hepsi su yoğun süreçler ve tamamı kadınların hayatında.
Kuraklık geldiğinde ilk terk edilen kadın oluyor
Erkek iş bulmak için şehre göçüyor.
Köyde kalan kadın tek başına kalıyor:
Sabah 4’te kalkıyor, hayvanları otlatıyor, çocukları okula hazırlıyor, tarlaya gidiyor, akşam 15-20 km öteden su taşıyor.
Bu artık İç Anadolu’dan Güneydoğu’ya yüz binlerce kadının günlük gerçeği.
Yasalar da aynı ataerkil bakışta
2024’te kamuoyuna sunulan Türkiye Su Kanunu Taslağı 120 madde.
İçinde “kadın”, “cinsiyet eşitliği”, “toplumsal cinsiyet” kelimeleri tam sıfır kez geçiyor.
Madde 73’te havza yönetim konseyleri kuruluyor: vali, DSİ bölge müdürü, meslek odaları… Kadın kelimesi yok.
Bu taslak 2025 Kasım’ı itibarıyla hâlâ yasalaşmadı. Ama bu hâliyle yasalaşırsa cinsiyet körlüğü resmen kanun olacak.
İklim Kanununda kadın yine görünmez durumda.
Yani kadınlar suyun hem en yoğun kullanıcısı hem de en duyarlı koruyucusu.
Tüm veriler, saha gözlemleri ve uluslararası raporlar aynı şeyi söylüyor:
Kadınları su yönetiminden dışladığın anda su adaletini tamamen kaybedersin.
BM raporları diyor ki: “Kuraklık ve su kıtlığında ilk mağdur kadınlar ve kız çocuklarıdır.”
Peki Kadınlar yönetime katıldığında ne değişiyor?
Kadınlar karar verici olduğunda mucize oluyor – birkaç örnek verelim:
- Hindistan (Rajasthan ve Gujarat)
Kadınların yüzde 33-50 oranında yer aldığı köy su konseylerinde içme suyu projelerinin başarı oranı yüzde 47 daha yüksek çıktı.
(Kaynak: UNESCO-IHE & World Bank, 2018 Gender and Water Report) - Kenya (Machakos ve Kitui bölgeleri)
Kadınların sulama gruplarına katıldığı köylerde su israfı yüzde 34 azaldı, ürün verimi %28 arttı.
(Kaynak: IFPRI – International Food Policy Research Institute, 2020) - Türkiye (GAP bölgesi pilotları)
Tarım Bakanlığı + UNDP’nin 2019-2023 arasında yürüttüğü “Kadın Dostu Sulama Projesi”nde kadınların katıldığı kooperatiflerde damla sulama geçişi yüzde 60 daha hızlı gerçekleşti, su kullanımı yüzde 42 azaldı.
(Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı GAP İdaresi 2023 Etki Değerlendirme Raporu)
Su Politikaları Derneği olarak önerdiğimiz çözümler ise;
- Havza yönetim kurulları ve sulama birliklerinde yüzde 50 kadın kotası yasal zorunluluk haline getirilmeli.
- Her havzada oy ve bütçe yetkisi olan “Kadın Su Konseyleri” kurulmalı.
- 81 ilde 3 günlük “Kadın Su Teknik Atölyeleri” düzenlenmeli (pompa, kanal, ölçüm cihazı kullanımı eğitimi).
- Tüm su kurulu toplantıları 09:00-14:00 arası yapılmalı ve kreş zorunlu olmalı.
- Kadın odaklı su projelerine devlet ve belediye bütçesinden en az yüzde 20 pay ayrılmalı.
- “Su Kadındır” ulusal kampanyası başlatılmalı.
- Kırsalda aydınlatmalı su noktaları ve jandarma devriyesi sağlanmalı.
SPD olarak 2030 SU POLİTİKALARI vizyonunu da net koyuyoruz :
“2030’a kadar havza yönetim kurullarında yüzde 50 kadın kotası, 81 ilde Kadın Su Konseyleri, 10.000 kadın su lideri yetiştirilmesi ve sulama kooperatiflerinde kadınların su fiyatı ile tahsis kararlarında söz sahibi olması.”
Çünkü diyoruz ki;
Kadınların eşit temsil edilerek yer almadığı her su politikası,
→ teknik olarak eksik,
→ sosyal olarak adaletsiz,
→ ekonomik olarak verimsiz olur.
Su adaleti, cinsiyet adaletiyle başlar. Bu artık bir slogan değil, bilimsel bir gerçektir.
Su varsa kadın var, karar varsa kadın var olmalı.
