Yeni dönemde Hamas: Bölgesel ilişkiler
Bu analiz, Yahya Sinvar’ın hangi saiklerden ötürü Hamas’ın liderliğine seçildiğini ele almakta ve Sinvar’ın kişisel özellikleri ile sahadaki tesiri nedeniyle yeni bir Yaser Arafat etkisi oluşturabilme ihtimalini tartışmaktadır.
Yahya Sinvar yönetimi altında Hamas’ın askeri kanadının daha güçleneceği yönünde ilk tespitler yapılsa da göz ardı edilmemesi gereken hususların başında yeni liderin siyasi aklı ve stratejik düşünebilme kabiliyeti gelmektedir.
Bundan ötürü Sinvar yönetiminde Hamas’ın dış dünya ile kurduğu ilişkilerde geçmişteki diplomatik teamülleri devam ettirme konusunda hassasiyet göstereceği ve Sinvar’ın güçlü iradesinin müzakereler esnasında hareketin sabitelerini korumak için avantaja dönüşeceği düşünülmektedir.
Filistin siyasetinin ana aktörüne dönüşen ve dış dünya ile 1990’lar ve 2000’lere nazaran çok daha fazla temas kuran Hamas’ın Sinvar ile içine kapanma ya da sadece askeri direniş hareketi formunu benimseme ihtimali düşük olduğundan bu süreçte bölgesel ve küresel aktörlerle kurulacak ilişkiler hareketin geleceği açısından belirleyici bir rol üstlenecektir.
Sinvar’ın İsrail kamuoyunda oluşturduğu tedirginlik aynı zamanda ABD’nin başını çektiği Batı dünyasında da büyük oranda görülmektedir. Yeni dönemin kodlarına dair henüz ilk işaretler alınmamasına rağmen Sinvar yönetimiyle Hamas’ın müzakere sürecinin dışında kalacağı
algısının Batı dünyasında sıklıkla vurgulanması bir bakıma işgal devletinin Gazze’deki saldırganlığına yönelik bir zemin oluşturma çabasının
yansımasıdır.
Gazze’nin ve direnişin sınırlılıkları ve kapasitesini en iyi bilen isimlerin başında gelen Sinvar’ın Hamas’ı bir bakıma ateşe atmayacağı ve hareketin hayatta kalmasını sağlamak için belirli kaldıraçları kullanarak uluslararası alanda pragmatik ve işlevsel stratejik adımlar atmaktan
imtina etmeyeceği öngörülmektedir.
[(Solda) Meşal, Heniyye]
Bu bağlamda ABD ve ana akım Avrupalı güçlerle Hamas’ın karakteristik olarak sürdürülebilir bir ilişkiye geçmesinin imkansızlığı, Sinvar döneminde de bu güçlerle süreklilik zemininde devam edecek bir yaklaşımı beraberinde getirecektir. Meşal ya da Heniyye’yi dışlayan ve muhatap almayarak Hamas’ı ötekileştiren Batı dünyasının Sinvar’ı bahane ederek Hamas karşıtı bir dil kurması gerçeklikle bağdaşmayan ve Batı’nın yeni bir meşruiyet alanı oluşturmak için kullandığı bir söylemdir.
Bu çerçevede Hamas’ın yeni dönemde Batı ile ilişkilerinde Meşal ve Heniyye dönemlerindeki geleneksel tutumunu sergileyeceği net bir
şekilde bilinmektedir.
Sinvar döneminde Hamas’ın küresel ilişkilerinde Rusya ve Çin ile ilişkilerinin ne düzeyde şekilleneceği de Filistin siyasetinin geleceğini
belirleyecek bir faktördür.
7 Ekim’den bu yana gerek Moskova gerekse Pekin yönetimleriyle yakın temas halinde kalan Hamas’ın, Sinvar’ın Batı karşıtı söylemiyle uyumlu bir şekilde bu iki güçle ilişkisini benzer şekilde muhafaza etmesi beklenmektedir. Ayrıca on dört Filistinli siyasi grubun Pekin’de bir araya gelerek aldıkları ulusal uzlaşı hükümeti kurulmasına dair kararın ana uygulayıcılarından birinin artık Sinvar olması hasebiyle Çin-Filistin ve Çin-Hamas ekseninde önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerin mercek altına alınarak derinlemesine incelenmesi gerekmektedir.
Çin’in bölgede siyasal angajmanını artırdığı bir süreçte Sinvar gibi iddialı, karizmatik, güçlü ve meydan okuyucu bir liderle irtibatını kuvvetlendireceği ve Filistin üzerinden bölgenin sosyolojisine yeni mesajlar vereceği öngörülmektedir.
Hamas’ın yeni dönemde Batı ile ilişkilerinde Meşal ve Heniyye dönemlerindeki geleneksel
tutumunu sergileyeceği net bir şekilde bilinmektedir
Yahya Sinvar’ın Hamas’ın ayakta kalması ve etkinliğini sürdürebilmesi için küresel güçlerle kuracağı ilişkiler kadar bölgedeki aktörlerle de dengeli ve sürdürülebilir ilişkiler kurması zorunludur.
Bu nedenle Sinvar döneminde –tıpkı Heniyye yönetimindeki gibi– Türkiye, Mısır ve Katar ile geleneksel ilişkilerin devam ettirileceği düşünülmektedir.
Sinvar’ın en iyi bildiği hususların başında direnişin sürdürülmesi ve Hamas’ın dışarıya açılabilmesi yolunun Kahire’den geçtiğidir. Mısır ile doğru tonda ilişki geliştirilememesinin yol açacağı sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda Hamas’ın yeni dönemde Mısır eksenindeki pozitif ilişkisinde değişikliğe gitmeyeceği tahmin edilmektedir. Ayrıca Türkiye ve Katar aracılığıyla Hamas’ın son yıllarda uluslararası alanda elde ettiği meşru zemin ve manevra kabiliyetinden hareketle Sinvar döneminde de Ankara ve Doha’nın taleplerini ve tavsiyelerini yapının kendi özgün ve bağımsız karakterinden taviz vermeksizin dikkate alacağı öngörülmektedir.
Bu çerçevede İran ekseniyle ilgili daha önce zikredilen bazı potansiyel riskler bulunsa da Hamas’ın yönetim kadrosunun oluşabilecek aksaklıkları gidermek için her türlü önlemi alarak bölgesel aktörlerle ilişkiler konusunda eksen kaymasına izin vermeyeceği beklenmektedir.
Hamas’ın yeni döneminde siyasi ve stratejik rotanın belirlenmesinde Suudi Arabistan ve BAE ile ilişki kurulup kurulamayacağı hususu da belirleyici olacaktır. Suud’un bölgesel siyasetteki baskın karakteri herkesin malumudur.
Son yıllarda İsrail ile resmi normalleşme sürecine girmese de taraflar arasındaki yakınlaşma emareleri ve verilen mesajlar Riyad-Tel Aviv hattında özellikle ABD başkanlık seçimi sonrasında yeni bir aşamaya geçilebilme ihtimalini ortaya koymaktadır.
Suud-İsrail normalleşmesi Hamas’ın varoluşsal mücadelesine olumsuz etki yapacağından Sinvar’ın söylem ve fiillerinde bu denklemi ciddi şekilde hesaba katması gerekmektedir.
Suud’un Tel Aviv ile normalleşme adımını atmaması halinde Gazze soykırımından ötürü bölgede ve küresel kamuoyunda oluşan hassasiyetten ötürü Hamas ile Riyad arasında yeni bir sayfanın açılma olasılığı da göz ardı edilmemelidir.
Hamas’ın işgal devletine karşı siyasi ve askeri mücadelelerinin tonunu artırmasının beklendiği önümüzdeki süreçte BAE’nin nasıl bir strateji izleyeceği de merak konusudur.
İşgal devletinin bölgedeki en önemli müttefiki konumuna gelen Abu Dabi yönetiminin Hamas’ı yıpratmaya yönelik Muhammed Dahlan kartını öne sürüp sürmeyeceği hususu, Filistin siyasetinin geleceğini şekillendirme potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır.
Filistin’de 2019’da planlanan devlet başkanlığı seçimleri için Mahmud Abbas’a yakın isimler tarafından Dahlan için ciddi kamuoyu yoklamaları yaptırılmış ve sahada beklenen karşılık bulunmadığı için Abbas yönetimi ve Fetih aleyhine oluşabilecek riskler nedeniyle seçimler yaptırılmamıştı.
BAE’nin Filistin üzerinde nüfuzunu artırmak için en işlevsel ve güçlü silahı konumundaki Dahlan’ı Sinvar karşısında kullanması, Filistin’de sistem içi ihtilafları tetikleyebilir ve Pekin’de varılan mutabakatı ciddi şekilde sarsabilir.
Bu nedenle Sinvar döneminde Hamas’ın bölgesel aktörlerle kuracağı ilişkilerde vereceği en hayati sınavların başında Abu Dabi’ye yönelik stratejisi gelmektedir.
Sinvar’ın Arafat benzeri bir söylem ve eylem stratejisi ile sahadaki mevcut etkisini artırması ve Fetih mensuplarının da teveccühünü kazanmasının, Abu Dabi ve Dahlan zemininde oyun bozucu bir yönünün de olacağının altı çizilmelidir.
SONUÇ
Hamas’ın yeni lideri Yahya Sinvar’ın harekete yön verme gücü yüksek olduğundan Hamas’ın ideolojik bağlamına radikal dokunuşlar yapıp yapmayacağı merak konusudur.
Burada altı çizilmesi gereken husus Heniyye sonrasında onun boşluğunu dolduracak ve yapı içinde kırılganlıklara imkanlar dahilinde izin vermeyecek bir ismin hareketin liderliğine Şura Meclisi üyelerinin oy birliğiyle seçilmesidir.
Hamas’ın kurumsal aklının ne şekilde tezahür ettiğini elbette zaman gösterecektir. Bu yeni dönemde Sinvar’ın ikamet edeceği yer, ilk açıklamalarında öne çıkaracağı başlıklar ve vereceği mesajlar, küresel ve bölgesel güçlerle Heniyye dönemindekine benzer bir çizgide ilişki kurup kurmayacağı, Hamas’ın ve Filistin siyasallığının geleceğine dair daha sağlıklı ve somut öngörülerde bulunulmasına kapı aralayacaktır.
***
Yazar hakkında
MUHAMMED HÜSEYİN MERCAN
2017’de İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler programında “İslami Hareketin Kurumsallaşma Sorunu Işığında Müslüman Kardeşler Teşkilatı” başlıklı tez çalışması ile doktora derecesini aldı. Halihazırda Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Mercan; Ortadoğu siyaseti, İslami hareketler ve Türk dış politikası üzerine çalışmalar yapmaktadır. Bu alanda ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli akademik makaleler kaleme alan Mercan’ın Suriye: Rejim ve Dış Politika ve Müslüman Kardeşler’in Yükselişi ve Düşüşü başlıklı iki kitabı ile Transformation of the Muslim World in the 21st Century, Orta Doğu’nun Ekonomi Politiği (Taha Eğri ile) ve Arap Ayaklanmalarını Yeniden Düşünmek (Mesut Özcan ile) başlıklarını taşıyan derleme kitapları bulunmaktadır. Mercan İngilizce, Arapça ve temel düzeyde İbranice bilmektedir.