Saadet partisi Lideri Mahmut Arıkan; İran, Türkiye için önemli bir ülkedir
* İran kaynaklı Mehr Haber Ajansı’na konuşan Saadet partisi Lideri Mahmut Arıkan “İran, Türkiye için önemli bir ülkedir. İran ile İsrail arasındaki gerilim üzerinden yürütülen tartışmaların arkasında aslında İran ile küresel Siyonizm arasındaki çatışma bulunduğunu da kamuoyu ile paylaştım” dedi.
* İşte detayı!…
Gazeteci* Azar MAHDAVAN, Mehr Haber Ajansı
TAHRAN, 01 OCAK 2026
Mehr Haber Ajansı’na konuşan
Saadet partisi Lideri Mahmut Arıkan “İran, Türkiye için önemli bir ülkedir. İran ile İsrail arasındaki gerilim üzerinden yürütülen tartışmaların arkasında aslında İran ile küresel Siyonizm arasındaki çatışma bulunduğunu da kamuoyu ile paylaştım”dedi.
Mehr Haber Ajansı Türkiye ve bölgedeki son gelişmeleri ve İran-Türkiye ilişkilerini ele almak amacıyla Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Arıkan “Hiç kimse Trump’ın Gazze planını “barış planı” adı altında İslam dünyasına dayatamaz. Hiç kimse “ama, fakat, lakin” diyerek bu işgal planını aklayamaz, meşrulaştıramaz.”dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı’na göre İran, Türkiye için önemli bir ülkedir.
İşte röportajın tamamı:
*Saadet Partisi, Türkiye’de özellikle manevi olarak önemli bir yere sahiptir. Zira bu parti rahmetti Necmeddin Erabakan’ın kurduğu ve miras bıraktığı bir parti. Saadet Partisi her zaman Filistin değerlerine önem vermiştir. Bu aşamada lütfen bize partinizin Trump’ın Gazze planın ile ilgili tutumunu anlatın?
“Bu bir barış planı değil; Gazze’yi ve Filistin’i hedef alan açık bir işgal planıdır. Söz konusu 20 maddelik plan, katil Netanyahu’nun ve terörist İsrail’in sahada kaybettiklerini, ABD ve Trump’ın desteğiyle masada kazanmaya yönelik bir girişimidir.
Bu plan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni bir evresi, Büyük İsrail Projesi’nin ise yeni bir adımıdır. Trump ve Siyonizm’in diğer işbirlikçileri, uzun zamandır Gazze’yi adeta bir “Las Vegas”a dönüştürmeyi, Gazzelileri ise kendi vatanlarından sürgün etmeyi açıkça dile getiriyorlardı. İşte bu plan, söz konusu niyetin resmen yürürlüğe konulmasından başka bir şey değildir.
Açıkça ifade ediyorum: Bu 20 maddelik plan, Balfour Deklarasyonu’ndan çok daha vahim ve çok daha tehlikelidir. Balfour Deklarasyonu, terörist İsrail’in kuruluş planıydı; Trump Deklarasyonu ise Filistin’in topyekûn yok oluş planıdır. Amerika’nın planlarından Müslümanlara hayır gelmez. Trump’ın deklarasyonundan da Gazze’ye ve Filistin’e barış gelmez.
Trump, Siyonizm’in küresel CEO’su konumundadır. Gazze’yi yönetmek için adı geçen ve “Irak Kasabı” olarak bilinen Tony Blair ise bugün Siyonizm tarafından Gazze’ye atanmak istenen bir kayyumdur. Şu iyi bilinmelidir ki Gazze, hiçbir anlaşmayla çökülebilecek, hiçbir güç tarafından kayyum atanabilecek bir toprak parçası değildir. Gazze, ezelden ebede Filistinlilerin vatan toprağıdır.
Hiç kimse bu işgal planını “barış planı” adı altında İslam dünyasına dayatamaz. Hiç kimse “ama, fakat, lakin” diyerek bu işgal planını aklayamaz, meşrulaştıramaz.”
*Saadet Partisi’nin Suriye’deki son gelişmelere bakışı nedir?
“Suriye’deki gelişmeleri çok boyutlu ve gerçekçi bir perspektifle değerlendiriyoruz. Bölgede yaşanan hiçbir hadisenin kendiliğinden ve tesadüfi olmadığının farkındayız. İsrail’in bölgeye dair uzun vadeli hedeflerini, güvenlik ve yayılma eksenli politikalarını yakından takip ediyoruz. Aynı şekilde ABD’nin de Suriye başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyasında farklı hesaplar ve stratejik planlar üzerinden hareket ettiğini görüyoruz.
Bu tablo karşısında Suriye meselesinin yalnızca askeri yöntemlerle ya da dış aktörlerin yönlendirmesiyle çözülemeyeceği açıktır. Kalıcı ve adil bir çözüm; Suriye halkının iradesini esas alan, bölge gerçeklerini dikkate alan ve hukukun üstünlüğünü gözeten bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Biz, bugüne kadar olduğu gibi bugün de hiçbir baskıcı rejimi ya da dış müdahaleyi savunmadık; insan onurunu merkeze alan bir çözüm anlayışını benimsedik.
“Suriye meselesinin yalnızca askeri yöntemlerle ya da dış aktörlerin yönlendirmesiyle çözülemeyeceği açıktır”
Aynı zamanda şuna inanıyoruz ki, Suriye’de ve genel olarak bölgemizde barışın tesisi ancak bölge ülkelerinin inisiyatifiyle, karşılıklı iş birliği, diyalog ve kolaylaştırıcılık temelinde mümkün olabilir. Dış güçlerin kendi çıkarlarını merkeze alan yaklaşımlarının, bölgeyi daha fazla istikrarsızlığa sürüklediğini geçmiş tecrübeler açıkça göstermiştir.
Türkiye’nin bu süreçte, hem tarihi sorumluluğu hem de coğrafi konumu gereği, çatışmayı derinleştiren değil; barışı önceleyen, diplomatik kanalları güçlendiren ve bölge ülkeleri arasında yapıcı bir rol üstlenen bir politika izlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bizim arzumuz; Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunduğu, halkının güven içinde yaşadığı ve bölgenin dış müdahalelerden arındırıldığı bir istikrar ortamının tesis edilmesidir. Saadet Partisi’nin yaklaşımı nettir: Çözüm; silahların gölgesinde değil, bölge halklarının iradesinde, adalette ve ortak akılda aranmalıdır.”
*Rahmetli Erbekan hoca İran-Türkiye ilişkilerine çok önem verirdi. Peki siz şuanki iki ülke arasındaki lişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz. Hangi alanlarda daha çok işbirliğine ihtiyacımız var?
“Türkiye-İran ilişkilerine bakışımızda, tarihi, kültürel ve coğrafi gerçekliklerin yanı sıra bölgesel istikrar ve barışın tesisi perspektifi ön plandadır. İran, yalnızca yakın coğrafyamızın bir komşusu değil; binlerce yıllık medeniyet bağlarıyla da Türkiye için önemli bir ülkedir. Bu sebeple iki ülke arasındaki ilişkilerin sürdürülebilir, karşılıklı saygı ve kazan-kazan esasına dayalı bir zeminde yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Son dönemde küresel ve bölgesel dinamizmlerin artmasıyla birlikte, özellikle Batı Asya’da siyaset ve güvenlik alanında derin dönüşümlerin yaşandığını görüyoruz. Şunu çok net ifade ettim: bugün bölgedeki meseleler sadece iki ülke arasında yaşanan olaylarla sınırlı değil, çok daha geniş bir bölgesel denge ve güç mücadelesi bağlamında şekillenmektedir. İran ile İsrail arasındaki gerilim üzerinden yürütülen tartışmaların arkasında aslında İran ile küresel Siyonizm arasındaki çatışma bulunduğunu da kamuoyu ile paylaştım; bu durum, Türkiye’nin diplomatik manevra alanını doğru kullanması gerektiğini gösteriyor.
Bu çerçevede, Türkiye-İran ilişkilerinin stratejik ortaklık ve bölgesel iş birliği zeminini güçlendirecek şekilde yürütülmesinin hem iki ülke hem de bölge için faydalı olacağı kanaatindeyim. Biz, dış politikada sert çıkar çatışmalarının değil; diyalog, diplomasi ve ekonomik iş birliği kanallarının öncelenmesini savunuyoruz. Böylece hem bölgesel istikrar sağlanabilir hem de dış baskı ve müdahalelere karşı ortak bir duruş inşa edilebilir.
Ayrıca, Türkiye-İran ilişkilerinin; enerji, ticaret, güvenlik ve kültürel iş birliği alanlarında da güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu ilişkilerin, her iki ülkenin egemenlik haklarına saygı gösterilerek yürütülmesi, bölge barışının tesisine ve hassas dengelerin korunmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Sonuç itibarıyla Türkiye-İran ilişkileri, sadece belirli bir gündem maddesi değil; bölgesel huzur ve adaletin sağlanmasında paydaşlar arası karşılıklı güven ve iş birliği ile yürütülmesi gereken stratejik bir ilişkidir.”
“Türkiye-İran ilişkilerinin stratejik ortaklık ve bölgesel iş birliği zeminini güçlendirecek şekilde yürütülmesinin hem iki ülke hem de bölge için faydalı olacağı kanaatindeyim.”
*Yeniden Refah Partisi Başkanı Fatih Erbakan ile yapılan görüşmelerin anlamı nedir? Ufukta yeni bir ittifak mı var?”
“Bu ziyaret, bir iade-i ziyaretti. Daha önce olduğu gibi farklı siyasi partilerle gerçekleştirdiğimiz temaslar kapsamında Yeniden Refah Partisi’ni de ziyaret ettik. Milli Görüş anlayışını savunan siyasi yapıların bir araya gelerek Türkiye’nin, bölgemizin ve dünyanın karşı karşıya olduğu meseleleri ve çözüm önerilerini karşılıklı olarak değerlendirmesini son derece kıymetli buluyoruz.
Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde neler yapılabileceği ve hangi yol haritası izlenirse Türkiye’deki mevcut gidişatın daha sağlıklı bir zemine oturtulabileceği konuları, Sayın Genel Başkan ve kıymetli heyetiyle kapsamlı bir şekilde ele aldık.
Seçimlerin 2027 yılında yapılacak gibi göründüğünü değerlendiriyoruz. Bu süre içerisinde siyasette çeşitli dengelerin değişebileceğini öngörüyoruz. Milli Görüş geleneğinden gelen siyasi partilerin belli aralıklarla bir araya gelerek hem ülkemizdeki hem de bölgemizdeki gelişmeleri istişare etmesini önemli ve değerli görüyorum.”
*Belki seçimlere henüz çok var diyeceksiniz ama partiler seçim planını ve yol haritasını daha erken belirlemeye başlar. Saadet Partisi’nin seçim planı ve yol haritasını bize anlatır mısınız?
“Yeni dönemde siyaset sahasının dinamik bir süreçten geçtiğini değerlendiriyoruz. Parti olarak, Milli Görüş prensiplerini benimseyen kalkınma modeli ve adaleti önceleyen herkesle görüşmeye, fikirlerimizi ve ülke için hazırladığımız projeleri paylaşmaya devam edeceğiz. Bu çerçevede sahada çalışmayı, halkımızla doğrudan temas kurmayı önceliyoruz.
Yakın dönemde yaptığımız açıklamalarda da belirttiğim gibi, 2027 yılına kadar beklenen seçim takvimi içinde erken seçim gündemiyle hareket etmiyoruz. 2026’ya kadar bir erken seçim olmazsa 2027’deki seçime kadar programımızı planlı ve disiplinli şekilde yürütmeyi hedefliyoruz, hatta gerekirse 2028’e kadar beklemeyi tercih ederiz şeklinde bir yaklaşımımız vardır. Bu yöndeki tutumumuz, partimizin saha çalışmalarına ağırlık vererek teşkilatlanmayı güçlendirme anlayışımızla uyumludur.
“Siyasetin rekabet içinde de nezaket çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini vurguluyorum. Siyasette farklı görüşlerin bir arada var olabileceğini, rakip olmanın düşmanlık anlamına gelmediğini her fırsatta dile getiriyoruz.”
Diğer yandan Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi tablo nedeniyle bazı değerlendirmelerimizde erken seçimin bir ihtiyaç hâline gelebileceğini de kamuoyu ile paylaştım; bu görüş, ülke menfaatlerinin gözetilmesi gerektiğine dayanır. Seçim sürecine ilişkin stratejimizi belirlerken, 50+1 sisteminin gerektirdiği seçim ittifaklarının önemini de göz önünde bulunduruyoruz ve bu sistemde hiçbir siyasi partinin tek başına yarışmasının gerçekçi olmayacağını ifade ettim.
Ayrıca siyasetin rekabet içinde de nezaket çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini vurguluyorum. Siyasette farklı görüşlerin bir arada var olabileceğini, rakip olmanın düşmanlık anlamına gelmediğini her fırsatta dile getiriyoruz.
Bu süreçte Saadet Partisi olarak amacımız; milletimizin meselelerine çözüm üretebilecek bir vizyonu taşımak, sahada güçlü bir şekilde çalışmak ve nihai seçimlerde vatandaşlarımızın takdirini kazanacak bir siyasal adres inşa etmektir.”
*Saadet Partisi’nin kayyım atamalarına yorumu nedir?
“Kayyım atamaları meselesine ilkesel bir yerden yaklaşıyoruz. Saadet Partisi olarak, millet iradesinin sandıkta tecelli ettiğine ve bu iradenin esas alınması gerektiğine inanıyoruz. Seçilmişlerin yerine idari tasarruflarla kayyım atanmasını, demokratik siyaset açısından doğru ve sürdürülebilir bir yöntem olarak görmüyoruz.
Elbette hukuk devletinde hiç kimse hukukun üzerinde değildir. Bir suç varsa bunun yolu bellidir; yargı süreci işletilir, kararlar hukuki zeminde alınır. Ancak bu süreçler işletilmeden, istisnai olması gereken uygulamaların kalıcı bir yönetim biçimine dönüşmesi hem demokrasiyi hem de toplumsal güveni zedeler.
Biz, Türkiye’nin kayyım uygulamalarıyla değil; güçlü bir hukuk sistemiyle, şeffaf ve adil yargı süreçleriyle anılmasını istiyoruz. Yerel yönetimlerin sorunlarının da yine hukuk ve demokrasi içinde çözülebileceğine inanıyoruz. Saadet Partisi’nin duruşu nettir: İrade milletindir ve bu irade ancak hukukla, adaletle korunur.”
*Partinizin İmralı görüşmelerine ve Terörsüz Türkiye sürecine milişkin bakış açısını analtabilir misiniz?
“İmralı görüşmeleri ve “Terörsüz Türkiye” sürecini yakından takip ediyoruz ve bu konulara ilkesel bir bakışla yaklaşıyoruz. Öncelikle belirtmek isterim ki, Türkiye’nin terör belasından kurtulması, milletimizin huzur ve güven ortamını tesis etmesi herkesin ortak arzusudur. Bu nedenle, bu süreçte atılan adımların toplumsal barışa hizmet etmesini, hukukun üstünlüğüne ve demokratik standartlara uygun yürütülmesini önemsiyoruz.
İmralı’ya ilişkin tartışmalar gündemde yer alırken, Saadet Partisi’nin tutumu sürecin şeffaf, hukuki ve Meclis odaklı yürütülmesi gerektiği yönündedir. Bu bağlamda, süreçle ilgili kararlar alınırken Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin rolünün aktif olması gerektiğini sıkça vurguladık. Yalnızca kapalı kapılar ardında yürütülen bir sürecin, milletimizin tüm iradesini yansıtmayacağını düşünüyoruz ve bu nedenle Meclis’teki temsilin bilgilendirilmesi gerektiğini ifade ettik.
“Kapalı kapılar ardında yürütülen bir sürecin, milletimizin tüm iradesini yansıtmayacağını düşünüyoruz ve bu nedenle Meclis’teki temsilin bilgilendirilmesi gerektiğini ifade ettik”
DEM Parti’nin İmralı heyeti Saadet Partisi’ni ziyaret ettiğinde de, süreçle ilgili hem katkılarımızı hem de kaygılarımızı paylaştığımızı belirttik; bu bilgilerin ilgili kurullarımızda değerlendirileceğini ve sürece katkı sunma niyetimizi belirttik.
“Terörsüz Türkiye” hedefini, ülkemizde toplumsal barış, kardeşlik ve güven ortamının tesis edilmesi açısından hayati önemde ve partiler üstü bir mesele olarak görüyoruz. Bu hedefe ulaşmanın; yalnızca silah bırakılmasıyla değil, aynı zamanda hukukun, insan haklarının ve Meclis’te temsil edilen iradenin gözetilmesiyle mümkün olacağına inanıyoruz.
Aynı zamanda süreçle ilgili beklentilerimiz arasında; yol haritasının açıkça ortaya konulması, sürecin hak ve adalet ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi, gerekli hukuki düzenlemelerin sağlanması ve kamuoyunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesi yer almaktadır. Sürecin şeffaf bir zeminde ilerlemesini; toplumun her kesiminin bilgilenmesini ve Meclis’in aktif rol almasını önemli buluyoruz.”