İsrail–Yunanistan–GKRY arasında giderek kurumsallaşan üçlü işbirliği
* Araştırmacı Zeynep Gizem Özpınar, İsrail–Yunanistan–GKRY arasında giderek kurumsallaşan üçlü işbirliğinin, güvenlik, enerji ve AB mekanizmaları üzerinden Türkiye’yi çevrelemeyi ve Doğu Akdeniz’de “Türkiye’siz” bir bölgesel düzen inşa etmeyi hedefleyen stratejik bir jeopolitik hat olarak nasıl şekillendiğini Fokus+ için inceledi.
* İşte detayı!…
UHA / İnternational News Agency
Araştırmacı Zeynep Gizem Özpınar
İSTANBUL, 26 ARALIK 2025 – Doğu Akdeniz, uzun süredir enerji, deniz yetki alanları ve bölgesel rekabet ekseninde sertleşen bir jeopolitik zemine sahipti. Lakin son günlerde İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında giderek kurumsallaşan üçlü mekanizma, bu rekabeti yeni bir aşamaya taşımaktadır. Tel Aviv’de düzenlenen son zirve ve ardından yapılan açıklamalar, artık yalnızca “iş birliği” söylemiyle sınırlı olmayan; güvenlik, savunma ve hatta karşılıklı tehdit algısı üzerinden şekillenen daha bütüncül bir stratejik hattın inşa edildiğini göstermektedir.
Binyamin Netanyahu, Kyriakos Miçotakis ve Nicos Christodulides tarafından verilen mesajlar dikkatle okunduğunda, bu hattın yalnızca enerji projeleri veya bölgesel istikrar iddiasıyla sınırlı olmadığı; Türkiye’yi merkeze alan örtük fakat bilinçli bir stratejik konumlanma içerdiği görülmektedir. “Çatışma istemiyoruz” vurgusu ile “kendimizi savunmaya kararlıyız” söyleminin aynı cümlelerde yan yana kullanılması, bu yeni dilin bir çelişkisinden ziyade, gerçek yönelimine dair açık bir ipucu sunmaktadır.
Güvenlik söylemi altında kurumsallaşan Türkiye karşıtı hat
İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında giderek düzenli ve kurumsal bir nitelik kazanan üçlü zirvelerde öne çıkan güvenlik, savunma ve askerî iş birliği vurguları, klasik diplomatik söylemin çok ötesine geçerek açık bir stratejik yönelim beyanı niteliği kazanmıştır.
Gözden Kaçmasın
Deniz güvenliği, kritik altyapıların korunması, müşterek askerî planlama, erken uyarı mekanizmaları ve kolektif caydırıcılık gibi kavramlar; Doğu Akdeniz bağlamında teorik güvenlik başlıkları olmanın ötesinde, Türkiye’nin son yıllarda sistematik biçimde inşa ettiği deniz yetki alanları siyaseti, ileri konuşlu askerî kapasitesi ve bölgesel güç projeksiyonu ile doğrudan bağlantı içindedir. Bu nedenle kullanılan dil, teknik bir güvenlik terminolojisinden ziyade, referans noktası ve muhatabı açıkça tanımlanmış bir jeopolitik anlatı üretmektedir.
“Özellikle İsrailli emekli askerî ve güvenlik bürokrasisi mensuplarının Türkiye’yi “yeni ve öncelikli cephe” olarak tanımlayan açıklamaları, bu üçlü iş birliğinin salt savunmacı reflekslerle açıklanamayacağını ortaya koymaktadır. Mevzubahis söylem, İsrail’in Gazze, İran ve Lübnan eksenli tehdit algılarını Doğu Akdeniz’e doğru genişlettiğini; Türkiye’yi ise bu genişlemenin merkezinde konumlandırarak bir tür stratejik tehdit çoğaltması yarattığını göstermektedir. “Tehditin mekânsal genişlemesi” olarak tanımlanabilecek bu süreç, İsrail’in iç güvenlik kaygılarını bölgesel bir güvenlik yapısı tartışmasına dönüştürme çabasının yansımasıdır.
Atina ve Lefkoşa açısından bakıldığında ise bu güvenlik söylemi, paylaşılan bir tehdit algısından çok daha fazlasını ifade etmektedir. Yunanistan ve GKRY, uzun süredir savundukları maksimalist deniz yetki alanı iddialarını ve Kıbrıs meselesindeki tek taraflı pozisyonlarını, uluslararası güvenlik diskurunun içine yerleştirerek normatif meşruiyet üretmeye çalışmaktadır.
Türkiye’nin bölgesel güç kapasitesinin “istikrar bozucu” ve “revizyonist” bir aktör söylemiyle çerçevelenmesi, bu aktörlere hem diplomatik manevra alanı kazandırmakta hem de kendi tezlerini Batı merkezli güvenlik anlatılarıyla uyumlu hâle getirmektedir.
Bu bağlamda güvenlik söylemi, politik hedefleri maskeleyen bir retorik olmaktan çıkıp, söz konusu hedeflerin doğrudan taşıyıcısı hâline gelen stratejik bir araç olarak işlev görmektedir.
Karşılıklı destek taahhütleri, ortak müdahale senaryoları, müşterek tatbikatlar ve “bir tarafa yönelen tehdidin tüm taraflara yönelmiş sayılacağı” yönündeki örtük mesajlar, bu yapının savunma iş birliğinden kolektif caydırıcılık rejimine doğru evrildiğini açık biçimde ortaya koymaktadır.
Bu durum, Doğu Akdeniz’de güvenlik yapısının çok taraflı hukuk, diyalog ve kriz yönetimi mekanizmalarından uzaklaşıp; bloklaşma, güç dengesi ve karşılıklı caydırıcılık esaslı bir düzleme kaydığını göstermesi bakımından kritik önemdedir.
Güvenliğin bu şekilde tanımlanması, bölgesel istikrarı güçlendirmekten ziyade, güvenlik ikilemini derinleştiren ve tarafları daha sert pozisyonlar almaya zorlayan bir etki üretmektedir. Türkiye’nin bu çerçevede “dengeyi bozan aktör” olarak kodlanması, söz konusu üçlü yapının stratejik niyetini daha da görünür hâle getirmektedir.
Nicos Christodulides, Binyamin Netanyahu,ve Kyriakos Miçotakis
Dolayısıyla mesele, İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında derinleşen teknik askeri işbirliğinden ibaret değildir. Asıl mesele, bu iş birliğinin Türkiye’yi saf dışı bırakan, çevreleyen ve uzun vadede sınırlamayı hedefleyen bir jeopolitik tasarım eşliğinde kurumsallaştırılmaya çalışılmasıdır.
Enerji, AB kartı ve stratejik zamanlama: Tesadüf değil
Zirvenin, GKRY’nin AB Konseyi Dönem Başkanlığı’na günler kala gerçekleştirilmiş olması, diplomatik takvim açısından basit bir rastlantı olarak değerlendirilemez. Aksine bu zamanlama, Doğu Akdeniz’de enerji, güvenlik ve diplomasi eksenlerinin bilinçli biçimde senkronize edildiği çok katmanlı bir stratejik mühendisliğe işaret etmektedir.
Enerji projeleri, elektrik enterkoneksiyonları ve ulaştırma koridorları bu bağlamda salt ekonomik rasyonaliteyle sınırlı kalmayıp; normatif güç, kurumsal meşruiyet ve jeopolitik dışlama mekanizmaları çerçevesinde ele alınmalıdır.
Özellikle enerji güvenliği kavramının Avrupa Birliği söylemi içinde giderek daha merkezi bir yere oturtulması, GKRY açısından benzersiz bir fırsat alanı yaratmaktadır. Doğu Akdeniz doğalgazı, IMEC koridoru ve İsrail-GKRY-Yunanistan hattında gündeme getirilen elektrik bağlantı projeleri, Avrupa’nın Rusya sonrası enerji mimarisinde “alternatif ve güvenilir tedarik” iddiasıyla pazarlanmaktadır.
Ancak bu projelerin tamamında ortak bir stratejik ortak payda bulunmaktadır: Türkiye’nin coğrafi, teknik ve siyasi olarak bilinçli biçimde devre dışı bırakılması. Bu durum, enerji jeopolitiğinin klasik arz-talep mantığından çıkarılarak, dışlayıcı bir bölgesel düzenleme aracına dönüştürüldüğünü göstermektedir.
GKRY’nin AB üyeliğini bu süreçte bir tür kurumsal zırh ve diplomatik araç olarak kullanması, meselenin bir diğer kritik boyutudur. Lefkoşa, dönem başkanlığı aracılığıyla gündem belirleme kapasitesini genişletirken, Kıbrıs meselesini AB’nin güvenlik ve enerji politikalarıyla yapısal biçimde iç içe geçirmeyi hedeflemektedir.
Bu yaklaşım, Türkiye’nin ve KKTC’nin iki devletli çözüm
tezlerini, uluslararası hukuktan ziyade “AB normları” üzerinden marjinalleştirme çabasının kurumsallaşmış hâlidir. Başka bir ifadeyle, Kıbrıs sorunu burada bir müzakere başlığı olmaktan çıkarılmakta; AB’nin stratejik belgeleri içinde yeniden çerçevelenen bir sorun alanına dönüştürülmektedir.
İsrail’in bu üçlü hatta verdiği açık ve görünür destek ise sürecin sadece Avrupa merkezli bir tasarım olmadığını göstermektedir. Tel Aviv açısından Doğu Akdeniz, Gazze Savaşı ile derinleşen bölgesel yalnızlığı dengeleyebileceği, Türkiye ile yaşanan siyasi ve diplomatik gerilimleri dolaylı biçimde yönetebileceği bir stratejik arka alan işlevi görmektedir. Bu nedenle İsrail, enerji projelerini ve güvenlik iş birliğini, Türkiye’yi dengeleyen bir bölgesel yapının tamamlayıcı unsurları olarak konumlandırmaktadır. Enerji ile güvenliğin bu ölçüde iç içe geçirilmesi, klasik sektörler arası iş birliğinden ziyade stratejik bütünleşme modeline işaret etmektedir.
Bu çerçevede sıkça vurgulanan “Birleşik Kıbrıs” söylemi de teknik bir çözüm arayışından çok, uzun vadeli bir diplomatik pozisyon alma girişimi olarak okunmalıdır. Mevzubahis söylem, iki devletli çözüm perspektifini savunan Türkiye ve KKTC’yi, uluslararası toplum nezdinde “uzlaşmaz aktörler” kategorisine itme amacını taşımaktadır. Dahası, bu yaklaşım Kıbrıs meselesini dondurulmuş bir ihtilaf olmaktan çıkarıp, Türkiye’nin bölgesel rolünü sınırlamaya yönelik daha geniş bir jeopolitik tasarımın parçası hâline getirmektedir.
Sonuç itibarıyla enerji, AB kartı ve stratejik zamanlama arasındaki bu kesişim, Doğu Akdeniz’de yaşananların ne teknik ne de konjonktürel olduğunu ortaya koymaktadır. Burada inşa edilen yapı; Türkiye’yi saf dışı bırakan ve zaman içinde bölgesel manevra alanını daraltmayı amaçlayan çok katmanlı bir stratejik kurgudur. Sahada ve masada eş zamanlı olarak inşa edilen şey, açık biçimde “Türkiye’siz” bir Doğu Akdeniz düzeni tahayyülüdür.
***
Yazar hakkında
Zeynep Gizem Özpınar, Karabük Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’nda başladığı ön lisans eğitimini 2015-2017 yılları arasında tamamlamış; bu süreçte 2016 yılı yaz döneminde Safranbolu Adliyesi’nde staj yapmıştır. 2017-2019 yılları arasında Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden lisans derecesini almıştır. 2019 yılında Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölge Çalışmaları Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini, “Ermeni Meselesi’nde Son Kırılma Noktası: II. Karabağ Savaşı” başlıklı teziyle tamamlamıştır. Hâlihazırda Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM) ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal, Siyasal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (ULESAM) yönetim kurulu üyesi olan Özpınar, aynı zamanda Politik Stratejiler Araştırma Merkezi (POLSAM) bünyesinde dış politika uzmanı olarak görev yapmaktadır. TUDPAM’ın dijital yayın organı Dış Bakış dergisinin editörlüğünü de yürütmektedir. Doktora adayı olarak akademik çalışmalarını sürdüren Özpınar’ın yayımlanmış bilimsel makaleleri, analiz yazıları, tez çalışması ve uluslararası kongrelerde sunulmuş bildirileri bulunmaktadır. Türk dış politikası, uluslararası siyaset ve güvenlik çalışmaları üzerine uzmanlaşan Özpınar’ın analiz ve değerlendirmeleri Daily Sabah, Al Jazeera, Fikir Turu gibi muhtelif yayın organlarında yayınlanmaktadır.
Academia: https://karabuk.academia.edu/ZeynepGizem%C3%96ZPINAR
Email: zeynepgizemozpinar@gmail.com
Linkedin: www.linkedin.com/in/zeynep-gizem-özpınar-593152201