Azerbaycan-Rusya arasında Türkiye kilit rol oynuyor

* İran ve Rusya ‘Zengezur koridoru’nu Türkiye’nin ve dolayısıyla NATO’nun Orta Asya’ya açılan bir kapısı olarak görüyor. Dolayısıyla Azerbaycan’ın burada oynadığı rol, Batı ile Türk dünyasını birleştiren bir “jeopolitik köprü” görevi üstleniyor. Moskova ve Tahran’ın tepkisi de bu koridoru, ekonomik değil stratejik bir tehdit olarak algılıyor.
* İşte ayrıntılar!…
UHA/ İnternational News Agency
Gazeteci – Yazar Fatma Gülşen KOÇAK
KAHRAMANMARAŞ, 27 TEMMUZ 2025 – Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve AKİT Gazetesi ‘nden Gazeteci – Yazar Fatma Gülşen KOÇAK, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Rusya ve Avrasya Uzmanı Prof. Dr. Toğrul İsmayıl Rusya Azerbaycan gerginliğinin arka planını konuştu.
Prof. Dr. Toğrul İsmayıl
Rusya ile Azerbaycan arasında yaşanan diplomatik gerilimi nasıl okumalıyız? Sizce bu gerilimin arka planında ne tür stratejik hesaplar yatıyor?
Bu gerginliği sadece yüzeydeki diplomatik bir sürtüşme olarak görmek eksik olur. Aslında bu, Güney Kafkasya’da değişen güç dengelerinin ve Azerbaycan’ın artan jeopolitik özgüveninin bir yansımasıdır. Azerbaycan artık Moskova’nın gölgesinde hareket etmeyen, çok yönlü dış politika izleyen bir aktör haline geldi. Özellikle Karabağ sonrası süreçte, Azerbaycan hem sahada hem masada bağımsızlık çizgisini güçlendirdi. Rusya ise bunu bir meydan okuma olarak görüyor ve klasik reflekslerle karşılık veriyor.
MOSKOVA’NIN ALIŞAGELDİĞİ DÜZENE TERS DÜŞÜYOR
Bu yaşananlar aslında yüzeyde gözükenin çok ötesinde bir dönüşümün dışa vurumudur. Azerbaycan-Rusya ilişkileri, uzun yıllar klasik anlamda “ağabey-kardeş” formunda sürerken, özellikle Karabağ Savaşı sonrası Azerbaycan’ın yükselen siyasi ve askeri kapasitesi, bu hiyerarşiyi ciddi biçimde sorgular hale getirdi. Rusya açısından bu yeni tablo, kendi etki alanının parçalanması ve çevresindeki ülkelerin giderek daha bağımsız hareket etmesi anlamına geliyor. Bu sadece Azerbaycan ile değil, Kazakistan, Gürcistan ve hatta Ermenistan’la olan ilişkilerde de gözlemlenen bir süreçtir. Baskınlar, medya ofislerinin kapatılması, karşılıklı tutuklamalar aslında doğrudan diplomatik kriz değil; bölgesel hegemonya mücadelesinin mikro yansımalarıdır. Azerbaycan’ın son dönemde izlediği çok kutuplu ve bağımsız dış politika çizgisi, Moskova’nın alışageldiği düzene ters düşüyor.
MOSKOVA BÖLGEDE ESKİ GÜCÜNÜ KAYBETTİ
Rusya’nın son dönemde Azerbaycan’a karşı kullandığı sert üslup ve bazı açıklamalar, Moskova’nın Güney Kafkasya’daki nüfuz kaybına dair bir endişe işareti mi?
Kesinlikle. Sert üslup ve agresif çıkışlar aslında Rus diplomasisinin klasik reflekslerinden biridir. Ancak burada bir fark var: Bugün Rusya bu söylemleri zayıf konumdayken kullanıyor. Yani caydırıcılık yaratmak için değil, bir güç kaybını telafi etmek için… Moskova artık “doğal hegemon” olduğu bölgelerde bile eski gücünü sürdüremiyor. Güney Kafkasya’da yaşanan bu dil sertleşmesi, aslında bir güç boşluğu karşısında duyulan çaresizliğin işareti. Azerbaycan’ın kararlı tutumu karşısında Rusya, medya alanından diplomatik açıklamalara kadar baskı araçlarını devreye sokarak psikolojik üstünlüğü korumaya çalışıyor. Bu, bir güç gösterisi değil; kaybedilen nüfuzun restorasyon çabasıdır. Özellikle Ukrayna Savaşı ile birlikte Kremlin’in askeri ve diplomatik kaynakları ciddi ölçüde yıprandı. Güney Kafkasya gibi “arka bahçe” olarak gördüğü alanlarda bile artık istikrar sağlayıcı rolünü kaybediyor. Bu koşullarda Azerbaycan gibi jeopolitik olarak kilit bir aktörün kendi gündemini belirlemesi, Moskova için sadece sinir bozucu değil, aynı zamanda stratejik açıdan tehlikeli görülüyor.
KARABAĞ BAĞIMSIZLIK MANİFESTOSUDUR!
2020 Karabağ Savaşı sonrası dengeler büyük ölçüde değişti. Sizce Azerbaycan’ın askeri ve diplomatik başarısı Rusya’nın bölgedeki etkisini zayıflattı mı?
Evet, bu çok net. 2020 Zaferi, Azerbaycan için yalnızca bir toprak kazanımı değil, aynı zamanda bir stratejik bağımsızlık manifestosu niteliğindeydi. Karabağ’da Rus barış gücünün etkisizliği ve Bakü’nün kendi askeri kapasitesiyle sonuca ulaşması, tüm bölgeye bir mesaj verdi: “Artık Rusya olmadan da düzen kurulabilir.” Bu durum hem Ermenistan hem de bölge dışı aktörler açısından Rusya’nın caydırıcılığını ciddi şekilde zayıflattı. 2020’deki İkinci Karabağ Savaşı sadece bir askeri zafer değil, bölgesel güç yapılarında yapısal bir kırılmaya yol açtı. Azerbaycan bu savaşı büyük oranda Türk savunma sistemleri, çağdaş askeri taktikler ve yüksek moral üstünlüğü ile kazandı. Üstelik savaş sonrası müzakere sürecinde Azerbaycan, Rusya’nın barış gücünü istemek zorunda kaldıysa da, bunun geçici bir çözüm olduğunun farkındaydı. Bugün geldiğimiz noktada Rus barış gücü Karabağ’dan çekilmiş. Bu durum, Rusya’nın sadece Ermenistan üzerindeki değil, tüm bölgedeki nüfuz kaybının simgesi haline gelmiştir. Dolayısıyla Azerbaycan’ın bu başarıları, sadece toprak bütünlüğünü değil, aynı zamanda dış politika bağımsızlığını da yeniden tanımlamıştır.
ZENGEZUR STRATEJİK BİR HAMLE
Rusya ile İran’ın bölgedeki yakınlaşması ve Zengezur Koridoru konusundaki itirazları göz önüne alındığında, Azerbaycan’ın jeopolitik hamlelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zengezur Koridoru sadece bir ulaşım hattı değil; Avrasya’nın jeopolitik akışını değiştirecek bir eksendir. Zengezur Koridoru projesi, jeopolitik düzlemde hem sembolik hem stratejik bir adımdır. Azerbaycan bu koridorla sadece Nahçıvan’a kara bağlantısı sağlamıyor; aynı zamanda Türk dünyasını kesintisiz bağlayan bir omurgayı hayata geçirmiş oluyor. Bu durum, Rusya ve İran için potansiyel bir “NATO genişlemesi” veya Batı etkisinin Asya içlerine kadar ulaşması anlamına geliyor.
BATI İLE TÜRK DÜNYASINI BİRLEŞTİREN “JEOPOLİTİK KÖPRÜ”
Yani İran ve Rusya bu hattı, Türkiye’nin ve dolaylı olarak NATO’nun Orta Asya’ya açılan bir kapısı olarak görüyor. Dolayısıyla Azerbaycan’ın burada oynadığı rol, Batı ile Türk dünyasını birleştiren bir “jeopolitik köprü” görevi üstleniyor. Moskova ve Tahran’ın tepkisi, bu köprünün yalnızca ekonomik değil stratejik bir tehdit olarak algılanmasından kaynaklanıyor. İran, kuzey sınırlarında Türk etkisinin artmasından ve enerji yollarının kendi toprakları dışında şekillenmesinden rahatsız. Rusya ise Çin ile olan “Orta Koridor” rekabetinde Türk-Azerbaycan iş birliğini kendisi için stratejik tehdit olarak görüyor. Bu yüzden Zengezur Koridoru sadece bir altyapı projesi değil; jeopolitik satrançta Azerbaycan’ın yaptığı kuvvetli bir hamledir.
AZERBAYCAN HALKI RUSYA’YA GÜVENMİYOR!
Azerbaycan kamuoyu bu gerilimi nasıl karşılıyor? Toplumda Rusya’ya karşı bir güvensizlik veya tepki dalgası yükseliyor mu?
Elbette. Son yıllarda Azerbaycan toplumunda Rusya’ya yönelik tarihsel temkin, artık daha açık bir güvensizliğe dönüşmüş durumda. Sputnik’in yayın politikası, Rus yetkililerin çifte standartlı açıklamaları ve son olarak yaşanan gözaltı krizleri, halkta ciddi bir rahatsızlık yarattı. Toplum, artık kendi kimliğini ve ulusal çıkarlarını daha bilinçli savunuyor. Genç nesil özellikle Rusya’ya değil, Türkiye’ye ve Batı’ya daha yakın duruyor. Azerbaycan kamuoyunda Rusya’ya karşı duyulan kuşku zaten tarihsel olarak güçlüydü. Ancak artık bu kuşku yerini daha örgütlü ve bilinçli bir jeopolitik farkındalığa bırakıyor. Özellikle genç nüfus, bilgiye daha açık ve Batı ile entegre bir Azerbaycan hayalini destekliyor. Bu süreçte Sputnik Azerbaycan ofisine yönelik tepkiler ve sosyal medyada yayılan protestolar, halkın artık daha aktif ve bağımsız bir Azerbaycan görmek istediğini gösteriyor. Ayrıca toplumun Karabağ’daki zafer sonrasında kazandığı özgüven, dış baskılara karşı “dik durma” refleksini de güçlendirmiş durumda. Rusya’ya karşı hem psikolojik hem siyasal anlamda bir mesafe oluştuğunu açıkça söyleyebiliriz.
TÜRKİYE KİLİT AKTÖR
Son olarak, sizce bu gerilim sıcak çatışmaya veya daha büyük bir diplomatik krize evrilir mi? Türkiye bu süreçte nasıl bir denge politikası izlemeli?
Açıkçası bu gerilimin askeri çatışmaya evrilme ihtimali zayıf. Ne Rusya ne de Azerbaycan böyle bir riski göze alabilecek durumda. Ancak diplomatik ve psikolojik cephede gerginlik uzun sürebilir. Medya savaşları, karşılıklı yaptırımlar, sembolik restleşmeler devam edebilir. Dediğim gibi, gerilim sıcak çatışmaya evrilmez; çünkü iki taraf da böyle bir sonucu göze alacak konumda değil. Ancak diplomatik cephede gerilim uzun sürebilir. Türkiye burada kilit aktördür. Hem Azerbaycan’ın yanında durmalı hem de Rusya ile diyaloğu koparmamalıdır. Akıllı ve çok kanallı diplomasi, Türkiye’nin bu tür krizlerdeki geleneksel avantajıdır. Ankara, Azerbaycan’a desteğini net biçimde ortaya koyarken, bölgesel istikrarın korunması için dengeyi iyi kurmalıdır.
Bunları yaparsa, Türkiye burada dengeleyici ama kararlı bir aktör olarak devreye girmiş olacak. Daha önce de Ankara, Azerbaycan’ın güvenlik kaygılarını ciddiyetle desteklemiş, ama şimdi aynı zamanda bölgesel istikrar adına Moskova ile iletişim kanallarını sürekli açık tutmalıdır. Türkiye’nin Kafkasya’daki tarihsel ağırlığı ve diplomatik becerisi, bu gibi krizleri soğutmak adına kritik önem taşımaktadır. Önemli olan, Türk dış politikasının duygusal değil, akılcı ve çok yönlü bir çizgide ilerlemesidir.