Dışişleri Bakanı Hakan Fidan TRT Haber’de

* Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT Haber’de gündeme ilişkin Fatih ÇİMEN’in sorularını yanıtlıyor.
* İşte detayı!…
UHA / İnternational News Agency
Tabii burada ilk önce bu eyleme katılan kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı gerçekten tebrik etmek istiyorum. Yani bu asil bir eylem. Filistin davasını, Gazze’de devam eden soykırımı önlemek için bir uluslararası farkındalık oluşturmak şu anda bizim en büyük silahımız. Biz de uluslararası diplomaside açıkçası bunu yapıyoruz.
Tabii bu organizasyon faaliyetine başladığı zaman, bu sefer geniş ölçekli başlıyor, çok uluslu bir katılım var. Çok sayıda insanımız, çok sayıda gemi katılıyor, çok ülkenin vatandaşı burada. Bizim birkaç tane hedefimiz vardı bu önümüze geldiği zaman. Birincisi bunun başarıya ulaşması. Yani bu etkinlik barış içerisinde, kimsenin burnu kanamadan ve bölgede yeni bir çatışmanın fitili ateşlenmeden bunun hedefine ulaşması ve kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın sağ salim ülkelerine dönmesi.
Bu tabii yukarıda koyduğumuz hedefler. Bunun altında çok husus var. Bir defa İsrail’e düzgün mesaj gitmesi için uluslararası baskının oluşturulması gerekiyordu. İlk etapta filo limanlardan ayrılır ayrılmaz biz belli ülkelerle bir koordinasyon mekanizması kurduk. Bunu çok fazla kamuoyuna yansıtmadık. En son belki 16 Eylül’de bir ortak, 17 ülkenin beyanıyla ortak bir bildiri yayınladık ama onun gerisinde İspanya, Latin Amerika, Asya Pasifik ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyle yakın bir siyasi koordinasyon kurduk. Ortak mesaj verdik ve buradan bir baskı ürettik, uluslararası baskı.
Yani, bu insanlar sahipsiz değiller. Fakat diğer taraftan da bir sivil eylem ama biz devletler olarak uluslararası hukukun, uluslararası insancıl hukukun bize alan açtığı ölçüde biz buna sahip çıkıyoruz mesajını vermek önemliydi. Daha da önemlisi, ilk kez bu devletleri bir araya getirmek önemliydi. Yani bunların vatandaşları bir araya gelmiş, hareket ediyor ama devletlerinin geride bir diplomatik birliktelik içerisinde olması gerekiyordu. Türkiye olarak biz ona öncülük ettik. Sağ olsun İspanya bu konuda gerçekten çok ciddi bir rol oynadı. İspanya Dışişleri Bakanı’na da burada huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum hassasiyetinden dolayı.
Daha sonra gemiler yola çıktıktan sonra tabii seyir sefer güvenliği önemli. Çok fazla sayıda tekne var; küçük, orta ölçekli. Bunların yolda kalanı var, daha farklı güvenlik sorunları olabilirdi. Tabii bölgede bulunan deniz kuvvetlerimiz, özellikle havadan izleme unsurlarımız, İspanya, İtalya başta olmak üzere bölgedeki diğer deniz kuvvetleriyle de bir koordinasyon içerisinde oldular.
En sonunda bu asil aktivistler gözaltına alındıktan sonra da biz bir an önce onların esaretine son verecek bir operasyonel hamleye girmemiz gerekiyordu. Yani Cumhurbaşkanımızın da bu konuda kesin talimatı oldu. İsrail makamlarıyla, güvenlik makamlarıyla Milli İstihbarat Teşkilatımız üzerinden temasa geçtik. Yereldeki büyükelçiliğimizdeki maslahatgüzarlığımız da ilgili makamlarla temasa geçti ve geri planda gerçekten çok fazla insanın emeğinin olduğu bir operasyonla da bugün kardeşlerimizi ülkemize getirdik.
Tabii başka ülkelerin de bu konuda bizlerden talepleri oldu açıkçası. Bu taleplere de yanıt verebildiğimiz için açıkçası memnunuz. Çünkü başlangıçta da ifade ettim, bu gerçekten eşine ender rastlanan asil bir eylem. Yani bu eyleme devletler mümkün olduğu her ölçüde sahip çıkmak durumundalar. Geride bir miktar kardeşimiz daha kaldı. Onların prosedürel bir mahkemesi olacak. Belki birkaç gün içerisinde de en geç onları ve diğer kardeşlerimizi tahliye ettirmiş olacağız inşallah.
Biliyorsunuz bu kriz başladığı andan itibaren bizim bir duruşumuz vardı, bir tespitimiz vardı. Yani Filistin meselesini ciddiye alan, ciddiyetle takip eden bir hükümetiz. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki hassasiyeti en üst düzeyde. Kamuoyumuzun sahip olduğu vicdani hassasiyeti, duygusal hassasiyeti bizim gerçek hayat politikasına mümkün olan en iyi şekilde yansıtmamız gerekiyor.
Şimdi şu tespitimiz vardı: Uluslararası toplum Filistin meselesini ortak bir sorun olarak görüyordu her zaman için. Ortak bir duygudaşlık da belli bir noktada vardı ama ortak bir çaba bir türlü olamıyordu. Bizim yaptığımız, başta İslam ülkelerinin kendi aralarındaki ortak çaba sorunu. Şimdi bir defa bu ortak çabayı harekete geçirmek gerekiyordu. Biliyorsunuz, İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi zirvesinde kriz başlar başlamaz, ilk defa örgüt tarihinde olmayan bir şekilde bir grup kurduk, temsili en iyi şekilde yapan. Türkiye bu yedi üye ülkeden birisi. İslam dünyasını Filistin meselesinde temsil eden, bu konuda gündem oluşturan, gündem ilerleten ve gündem belirleyen bir durumda tutmayı amaçlayan.
Çünkü bugüne kadar İslam dünyasının esas itibarıyla ne nüfus gücü ne ekonomik gücü ne diğer güç parametreleri, herhangi bir verili sorunda, bölgesel veya diğer sorunlarda, ortak bir ağırlık oluşturucu unsura dönüştürülemiyordu. Bunun yapısal sorunları var, liderlik sorunları var, düşünsel sorunları var, stratejik idrak sorunları var. Bütün bunların hepsini aşmayı mümkün kılan tabii ki Cumhurbaşkanımızın bölge ülkeleri nezdindeki bu ağırlığı, etkisi ve liderlik vasfı oldu.
Şimdi biz burada başlattığımız dinamiği öyle bir noktaya getirdik ki, Trump’ın aslında bu noktada ciddi mesajlara muhatap olması gerekiyordu. Bunun için sekiz ülke, 800 milyon Müslümanı temsilen, kendi ülkelerinin toplamı aşağı yukarı, sekiz ülke bütün Müslümanları temsilen, 1,5 milyar Müslümanı temsilen, sekiz lider New York’ta Trump’la bir araya geldiler ve dediler ki: “Sayın Trump, biz sizin barış insanı olduğunuzu biliyoruz. Ukrayna’da barışı sağlamaya çalışıyorsunuz, Afrika’da yapmaya çalışıyorsunuz. Burada da barışa ihtiyaç var, yoksa bu gidişat iyi değil. Netanyahu’nun durdurulması lazım. Siz burada Netanyahu ve İsrail üzerinde etki oluşturabilecek tek aktörsünüz. Bunu kullanın her iki taraf lehine.”
Tabii Başkan Trump’ın bu sorunu sahiplenmesi önemliydi. Daha sonra liderlerin olduğu yerde bir mutabakata varıldı. Başkan Trump orada Batı Şeria’nın ilhakına izin vermeyeceğini beyan etmesi aslında tarihi bir dönüm noktası oldu. Amerika, Filistin ve İsrail üçgenindeki ilişkiler açısından ve İslam dünyasına ve dünyanın geri kalanına Filistin meselesinde Amerika’nın verdiği mesaj açısından.
Fakat diğer taraftan bu liderler bu iradeyi oluşturduktan sonra, biz bakanlara bir müzakere alanı açtılar. Amerika ortada, İslam dünyasını temsil eden bakanların önüne bir liste, bir plan verildi. Daha sonra bizim buna itirazlarımız, değişiklik tekliflerimiz oldu. Daha sonra bunları İsraillilerle muhtemelen görüştüler, geldiler. Ortada bir deklare ettikleri plan oldu. Bu plan bildiğiniz gibi 20 maddelik Trump planı olarak deklare edildi.
Buraya kadar olan süreçte altını çizmek istediğim nokta tekrar, yani Amerika’nın bunu kayıtsız şartsız İsrail’i destekleyen pozisyondan, bir barış yapıcı pozisyonuna evriliyor olması, altı çizilmesi gereken bir nokta. Bunu da hani belli bir diplomatik güçle ilerletmek gerekiyordu. Cumhurbaşkanımızın, Türkiye’nin o konuda diğer İslam dünyasının liderleriyle büyük bir açıkçası işbirliği oldu. Bugüne kadar gösterilmeyen bir duyarlılık ve koordinasyonla bu iş yürütüldü.
Daha sonrasında da ortaya çıkan kağıdın müzakere süreçleri var. Yani bir bizler üzerinden var. Tabii asıl, biz her zaman söylüyoruz, bunun muhatabı Filistin halkıdır ve daha sonra Hamas’la olan müzakere süreci başladı.”